Kısırlık (Kadında)

Kısaca: İntrauterin inseminasyon kadının yumurtlama döneminde erkekten alınan spermlerin dışarıda belli işlemlerden geçirildikten sonra anne rahmine verilmesidir. Bu işlem öncesinde anneye bazı ilaçlar verilerek yumurtlama sağlanabileceği gibi, doğal adet döneminde de yapılabilir ...devamı ☟

İntrauterin İnseminasyon (IUI) veya Aşılama ne demektir?

İntrauterin inseminasyon kadının yumurtlama döneminde erkekten alınan spermlerin dışarıda belli işlemlerden geçirildikten sonra anne rahmine verilmesidir. Bu işlem öncesinde anneye bazı ilaçlar verilerek yumurtlama sağlanabileceği gibi, doğal adet döneminde de yapılabilir

19 Agustos 105, Cuma

Sağlık Haberleri » Öncelik normal doğum olmalı » Aşırı sıcaklarda beslenmeye dikkat! » Kız çocuklarına kızarmış patates uyarısı » Annenin beslenmesi ile bebek ilişkisi » Thimerosal içeren aşılarla otizm bağlantılı mı? » Fetüs derisi ile yanık tedavisi » İçme-kullanma sularına sıkı takip » Çalışma saati ile kaza riski ilişkili » Rusya’da kuş gribi ile mücadele » Başağrısı deyip geçmeyin HaberMerkez.Com

IVF ve ICSI nedir?

In vitro fertilizasyon veya tüp bebek kadından alınan yumurtalarla, erkekten alınan spermlerin dışarıda laboratuvar ortamında birleştirilmesi ve döllenme gerçekleştikten belli bir süre sonra anne rahmine yerleştirilmesidir. İntrasitoplazmik sperm enjeksiyonu (ICSI) veya mikroenjeksiyon ise erkekten alınan spermlerin direk olarak yumurtanın içerisine enjekte edilmesi ve yine döllenme gerçekleştikten belli bir süre sonra tekrar anne rahmine yerleştirilmesidir.

Kimlere Uygulanır?

Tüp bebek ilk defa 1978 yilinda Edward ve Steptoe tarafindan Ingiltere’de uygulanmistir. Baslangiçta tüpleri tikali olan hastalar için düsünülmüs olan bir yöntem olarak uygulama alanina konmakla birlikte, bugün birçok hasta grubunun tedavisinde basariyla kullanilmaktadir. Simdi tüp bebek yönteminin uygulanabildigi hasta gruplarini kisaca gözden geçirelim:

1. Tubal faktör: Tubal faktör genel olarak tüplerin tıkalı olması veya tıkalı olmamakla beraber normal olarak fonksiyon göstermemesidir. Tüplerin açıklığının belirlenmesi için başlangıçta histerosalpingografi adı verilen rahim filmi çekilir. Ancak bu filmde tüplerin açık olması her zaman tüplerin normal olduğunu göstermeyebilir. Tüp ile çevre dokuları arasındaki yapışıklıklar veya tüp içerisindeki dokuların daha önce geçirilen enfeksiyonlar veya cerrahi girişimler nedeniyle azda olsa zedelenmesi, tüpler açık olmasına karşın, normal olarak fonksiyon göstermesini engelleyebilir. Bu nedenle tüplerin durumunu tam olarak gözlemeleyebilmek için bazen laparoskopi gibi endoskopik tanı yöntemlerine gereksinim duyulabilir. Tüplerdeki tıkanıklığın yerine ve hasta yaşına bağlı olarak cerrahi şansı verilebilir. Özellikle daha önce tüpleri bağlanmış hastalarda cerrahi tedavi sonrası normal yollardan gebe kalabilme oranı oldukça yüksektir. Ancak tüp tahribatı fazla olan hastalarda ve tıkanıklığın tüpün rahimden uzak olan bölümünde olması durumunda cerrahi ile başarı şansı düşüktür ve tüp bebek uygulaması daha uygundur. Ayrıca hasta yaşının ileri olduğu hastalarda cerrahi ile zaman kaybedilmesi yerine direk olarak tüp bebek uygulanması daha uygundur. Daha önce iltihabi bir nedenle tüplerinde tıkanıklık saptanan bazı hastalarda ultrasonografide veya laparoskopi sırasında tüplerin içinde sıvı birikimi olduğu görülebilir. Hidrosalpenx adı verilen bu durumda tüp bebek uygulamadan önce tüplerin ameliyatla alınmasının gebelik oranını artırdığı bildirilmektedir. Bu nedenle bu grup hastalarda tüp bebek uygulamadan önce laparoskopik yolla tüplerin alınması önerilmektedir.

2. Endometriozis: Endometriozis rahim iç tabakasında bulunan ve her ay adet kanamasına neden olan dokunun rahim dışında bir yere yerleşmesi olarak adlandırılır. Endometriozisin en çok yerleştiği dokulardan en önemlisi yumurtalıklardır. Yumurtalıklara yerleşen endometriozis bazen çukulata kisti adı verilen kistlere neden olabilir. Endometriozis genel olarak hastalığın yaygınlık durumuna göre 4 evrede incelenmektedir. Erken evrelerde çocuk olmasını nasıl engellendiği bilinmemekle birlikte, ileri evrelerde daha çok hastalığa bağlı olarak üreme organlarında oluşan yapışıklıklar ve tahribatlar nedeniyle gebelik gerçekleşmemektedir.Erken evre hastalarda direk gözlem ile veya aşılama ile çiftlerin bir bölümünde gebelik görülebilir. Yine ileri evre hastalarda cerrahi girişimle hastaların bir bölümü tedavi edilebilir. Belli bir gözlem süresi, cerrahi tedavi veya aşılama ile başarı sağlanmayan hastalarda son tedavi seçeneği olarak tüp bebek uygulanmaktadır.

3. Yumurtlama Bozuklukları: Bilindiği gibi kadınlarda genellikle her ay yumurtalıklardan bir yumurta atılır. Ancak bazı hastalarda yumurtlama olayı seyrek olabilir veya hiç olmayabilir. Bunun en klasik örneği “polikistik over sendromu” adı verilen hastalıktır. Burada hastalarda yumurtlama seyrektir veya hiç gerçekleşmez, vücutta tüylenme olabilir, aşırı kilo alımı ve kısırlık görülebilir. Bu grup hastalarda eğer erkekte bir anormallik yoksa ilk tedavi seçeneği yumurtalıkların uyarılması ve uygun dönemlerde cinsel ilişkidir. Hasta gebe kalamamışsa aşılama ve son tedavi seçeneği olarak tüp bebek uygulamasına kadar gidilebilir.

4. Erkek Faktörü: Çocuk sahibi olamama nedenlerinin yaklaşık % 50’sini erkeğe bağlı nedenler oluşturmaktadır. Bu nedenle çocuk sahibi olma isteği ile başvuran hastalarda ilk yapılması gereken tetkik sperm analizidir. Genel olarak sperm sayısının en az 20 milyon/ml, hareketinin en az % 50 ve normal şekilli sperm oranının Dünya Sağlık Örgütü Kriterleri’ne göre en az % 50 ve Kruger kriterlerine göre en az % 4 olması normal olarak kabul edilmektedir. Bu değerlerin herhangi birisindeki bozukluk normal yollardan bebek sahibi olunmasını zorlaştırabilir. Sperm sayı ve kalitesinde hafif bir bozukluk varsa öncellikle 4-6 ay aşılama denenebilir. Başarı sağlanmayan hastalarda direk olarak mikroenjeksiyon uygulanmaktadır. Ayrıca sperm sayı ve bozukluğu hafif olsa bile kısırlık süresi uzun ise aşılama yapılmadan direk olarak mikroenjeksiyona geçilebilir. Sperm sayı ve kalitesinde ileri derecede bozukluk olan hastalarda direk olarak mikroenjeksiyon uygulanmaktadır. Bazı hastalarda hiç sperm görülmeyebilir. Azospermi adı verilen bu durum sperm kanallarındaki bir tıkanıklığa veya testislerde sperm yapımındaki bir bozukluğa bağlı olabilir. Neden ne olursa olsun azospermide mikroenjeksiyon en iyi tedavi yöntemi mikroenjeksiyondur. Normal tüp bebek uygulaması ile başarı şansı çok düşüktür. Bu hastalarda PESA, MESA, TESA veya TESE adı verilen işlemlerle elde edilen spermlerle yumurtalar enjekte edilir ve döllenme sağlandıktan belli bir sonra elde edilen embryolar transfer edilir.

5. Servikal Faktör: Çocuk sahibi olamayan çiftlerde nedenlerin % 5 ile % 10’nu rahim ağzına ait faktörler oluşturur. Bu o bölgededeki bir enfeksiyon, anatomik bozukluklar v.b olabilir.

6. Açıklanmayan İnfertilite: Çiftlerin % 10-15’nde çocuk sahibi olmaya engel olabilecek herhangi bir neden bulunamaz. Bu çiftlerde rutin olarak yapılan tetkiklerde bir neden bulunmamasına karşın, detaylı tetkiklerde bir bölümünde neden açıklanabilir, ancak bu tedavideki tutum konusunda büyük bir değişikliğe yol açmaz. Bu grup hastalarda ilk tedavi seçeneği yumurtalıkların verilen ilaçlarla uyarılması sonrası aşılamadır. Aşılama ile 4 ay başarı sağlanmayan hastalarda mikroenjeksiyon uygulanmaktadır. Yine evllik süresi uzun olan hastalarda aşılama yapılmadan direk olarak mikroenjeksiyona geçilebilir.

7. İmmünolojik İnfertilite: Çiftlerin bir bölümünde çocuk sahibi olamamanın nedeni eşlerden herhangi birinin bağışıklık sistemindeki bir bozukluk olabilir. Örneğin kadın erkek spermini tahrip eden antikor adı verilen maddeler üretebilir veya erkek kendi spermini tahrip eden antikorlar üretebilir. Ancak bağışıklık sistemindeki bu bozukuluklar ile çocuk sahibi olamama arasındaki ilişki henüz kesin olarak ortaya konamamıştır. Bu hastalarda da ilk tedavi seçeneği aşılamadır. Başarı sağlanmayan hastalarda mikroenjeksiyon uygulanmalıdır.

Tüp Bebek veya Mikroenjeksiyon Uygulamasının Basamakları
1.Başvuru 2.Muayene ve tedavi protokolünün belirlenmesi 3.Yumurtalıkların verilen ilaçlarla uyarılması 4.Yumurtaların toplanması 5.Embryo transferi

19 Agustos 105, Cuma

Sağlık Haberleri » Öncelik normal doğum olmalı » Aşırı sıcaklarda beslenmeye dikkat! » Kız çocuklarına kızarmış patates uyarısı » Annenin beslenmesi ile bebek ilişkisi » Thimerosal içeren aşılarla otizm bağlantılı mı? » Fetüs derisi ile yanık tedavisi » İçme-kullanma sularına sıkı takip » Çalışma saati ile kaza riski ilişkili » Rusya’da kuş gribi ile mücadele » Başağrısı deyip geçmeyin Webmasterim.Com

1. Başvuru: Tüp bebek veya mikroenjeksiyon uygulaması için öncellikle hastaneye başvurmak gerekmektedir. Bu sırada hastadan geniş olarak öykü alınır, işlemin uygulama aşamaları, maliyeti, tedavinin riskleri ve tedavi sonuçları konusunda bilgi verilir.Ayrıca daha önce yapılan tetkikler incelenip, eksik tetkikler istenir.

2. Muayene: Muayene sırasında hastanenin rahim ve yumurtalıkları değerlendirilip, tedavi için uygun olup, olmadığına karar verilir. Ultrasonografide yumurtalıkların görünümü bize tedavide nasıl yanıt alabileceğimiz konusunda önemli bilgiler sağlamaktadır ve beklenen yanıta bağlı olarak tedavi protokolü belirlenmektedir. Ayrıca embryo transfer aşamasında hangi kateterin kullanılacağı bu muayene sırasında önceden denenmekte ve dolayısı ile transfer işlemi daha kolay hale getirilmektedir.

3. Yumurtalıkların Uyarılması: Tedavinin en önemli basamağını oluşturmaktadır. Yumurtalıkların uyarılması sırasında hastaya hangi tedavi rejiminin uygulanacağı, hasta yaşı, ultrasonografide yumurtalıkların görünümü, hormon sonuçları ve daha önce tüp bebek uygulanmış hastalarda bir önceki dönemdeki tedavi yanıtına göre belirlenir. Genel olarak uygulanan tedavi protokolleri şunlardır:

Kısa Protokol: Burada hastaya adetinin 1. günü GnRH analoğu (Suprecur, Suprefact, Suprefact proinjection, Lucrin, Decapeptyl, Zoladex) başlanır ve tedavinin 3.günü gonadotropinlere (Humegon, Pergonal, Metrodin, Metrodin-HP, Follegon, Puregon, Gonal-F) geçilir. Yumurtalıklarda follikül adı verilen ve içinde yumurta olduğu kabul edilen küçük kistler belli bir büyüklüğe eriştikten sonra ve hormon seviyelerine göre hem GnRH analoğu, hemde gonadotropinler kesilir ve yumurta çatlatma iğnesi adı verilen hCG preparatı (Pregnyl, Profasi) verilir. Yumurta çatlatma iğnesi yapıldıktan 36 saat sonra yumurtalar toplanır ve toplama işleminden 2 ile 5 gün sonra embryo transferi yapılır. Embryo transferinin yapılacağı gün embryo sayısı, kalitesi ve hastanın daha önce denemesi olup olmamasına bağlı olarak değişiklik gösterebilir.

Uzun Protokol: En çok uygulanan tedavi yöntemidir. Burada adetin 20-21. günlerinde GnRH analoğu başlanır, ve bir sonraki adetin 3.günü gonadotropinlere başlanır. Yine hormon durumuna göre ve folliküller belli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra hCG yapılır. Ondan sonraki tedavi aşamaları yukarıdaki gibidir.

Stop GnRH Protokolü: Bu tedavi rejiminde uzun protokolde olduğu gibi adetin 20-21.günleri GnRH analoğu başlanır ve bu ilaç adetin 1.günü kesilir. Adetin 3.günü gonadotropinlere başlanır. Tedavinin daha sonraki aşmaları yukarudaki protokollerle aynıdır.

Sadece Gonadotropin Verilmesi: Bu tedavi rejimi yumurtalık yanıtı oldukça düşük olan ve daha önce yumurtalıkları uyaran hormonların beyinden salgılanmamasına bağlı olarak hiç adet görmeyen hastalarda uygulanır. Bu tedavi rejiminde hiç GnRH verilmeden direk olarak adetin 3.günü gonadotropinlere başlanır. Tedavinin daha sonraki aşamaları yukarıdaki rejimlerle aynıdır.

CC-hMG Protokolü: Burada gonadotropinler yine yumurtalıkları uyaran haplarla (Klomen, Gonaphene) ile birlikte kullanılır. Adetin 3.günü haplara başlanır ve 2-3 gün sonra gonadotropinlere başlanır.

4. Yumurtaların Toplanması: Yumurtalar olgun hale geldikten sonra hastanın daha önce aldığı bütün ilaçlar kesilir ve gece belirlenen saatte yumurta çatlatma iğnesi yapılır (Pregnyl, Profasi).Yukarıda belirtildiği gibi 36 saat sonra hastanın isteği ve bazen doktorun tecihine göre genel veya lokal anestezi altında yumurtalar toplanır. Yumurtaların toplandığı günden başlamak üzere 5 gün süre ile Prednol ve Monodoks başlanır. Ayrıca vajinal yoldan kullanılmak üzere gebelik testinin yapıldığı güne kadar Ultragestan başlanır ve gebe kalan hastalarda gebeliğin 10. haftasına kadar devam edilir.

5. Embryo Transferi: Daha önce belirttiğimiz gibi yumurtaların toplanmasından 2 ile 5 gün sonra yapılır.

6. Embryo Dondurulması: Hastalara genellikle 2 ile 5 embryo transfer edilmektedir. Daha çok embryosu olan hastalarda fazla olan embryolar hastanın onayı alınarak dondurulur.

7. Gebelik Testi: Embryo transferinden 10-12 gün sonra yapılır. İlk test hem idrar, hemde kanda yapılır. Testi pozitif olana hastalar 2 gün sonra tekrar çağrılarak kan değerine tekrar bakılır ve gebeliğin normal gidip, gitmediği değerlendirilir. Eğer beklenen düzeyde yükselme göstermemişse takibe devam edilebilir.

8. İlk Ultrasonografi: Gebelik testi yapıldıktan 2 hafta sonra, yani gebeliğin 6.cı haftasında yapılır. Bazı hastalar 1-2 hafta sonra tekrar çağrılarak gebeliğin seyrine bakılabilir. Ultrasonografisi normal olan hastalar daha sonra aylık takiplere çağrılır.

MESA nedir?

Erkek hastaların bir bölümünde spermlerin dışarıya boşalmasını sağlayan kanallarda doğuştan, daha sonra geçirilen enfeksiyon veya cerrahiye bağlı olarak bir tıkanıklık olabilir. Bu grup hastalarda sperm alabilmek için mikroskop altında spermlerin dışarıya boşalmadan önce depolandığı ve epididim adı verilen bölgeye girilerek sperm alınmasına MESA denir. Bizim kliniğimizde nadiren uygulanmaktadır.

PESA nedir?

PESA yine kanallardaki tıkanıklığa bağlı olarak spermin dışarıya boşalamadığı hastalarda iğne ile epididime girilerek sperm elde edilmesidir. MESA’ya alternatif olarak yapılan bu işlem çok daha basit olup, çok daha kısa bir süre içinde yapılabilmektedir. Kliniğimizde bu grup hastalarda genellikle PESA yapılmaktadır.

TESA nedir?

TESA veya PTSA adı verilen işlem doğuştan veya daha sonra testisleri etkileyen bir nedene bağlı olarak sperm yapımının yetersiz olduğu ve sperm tahlilinde hiç sperm görülmeyen hastalarda testise bir iğne ile girilerek sperm elde edilmesidir. Ayrıca tıkanıklığa bağlı olarak spermin dışarıya boşalamadığı hastalarda PESA işlemi ile sperm bulunamazsa yine TESE uygulanır. Diğer bir grup hasta ise sperm tahlilinde sperm olmasına karşın, hiç hareketli spermi olmayan hastalardır. Bu grup hastalarada TESA uygulanır.

TESE nedir?

TESE yukarıdaki yöntemlerle sperm bulunmayan hastalarda testislerin direk olarak açılarak alınan parçalardan sperm elde edilmesidir.

DESTEKLİ YUVALAMA nedir? Destekli yuvalama enaz 4 hücre evresinde olan embryoların dış zarının inceltilerek rahim içine tutunma olasılığının artırılmasıdır. Bu işlem kimyasal veya mekanik yolla ve laser ile yapılabilir. Kullanılan yöntemin başarı şansı üzerinde bir etkisi yoktur. Kliniğimizde mekanik yöntem uygulanmaktadır. Bu konuda çok fazla sansasyon olmasına karşın, açıkça söylemek gerekir ki işlemin yararlılığı kesin olarak ortaya konamamıştır. Bu konuda yapılan çalışmalarda normal hastalarda yararlılığı gösterilememiştir. Bu nedenle dünyada genel olarak kabul edilen görüş belli bir grup hastaya uygulanmasıdır. Bizim kliniğimizdede şu hastalara destekli yuvalama uygulanmaktadır:

1. 35 yaş üzeri 2. Daha önce başarısızlıkla sonuçlanan tüp bebek uygulanması olan 3. Embryo dış zarı 15 mm. den daha kalın olan 4. FSH değeri yüksek olan 5. Embryo kalitesi kötü olan hastalar

Tedavi Sırasında Karşılaşılan Sorunlar 1. Tedavinin İptal Edilmesi: Daha önce sözettiğimiz gibi hastaya hangi rejimin başlanacağı ve ilaç dozunun belirlenmesinde en önemli faktörler kan hormon düzeyleri, ultrasonografide yumurtalıkların görünümü ve hasta yaşına bağlı olarak değişen yumurtalık rezervidir. Ancak hastalar her zaman beklenen yanıtı vermeyebilir. Bu nedenle yumurta gelişimi yetersiz olan hastalarda tedavi iptal edilip yeni bir tedavi başlanabilir veya hiç yanıt vermeyen bazı hastalarda tedavi tamamen sonlandırılabilir.

2. Yumurta Bulunamaması: Bazı hastalarda ultrasonografi ve hormon değerleri izlenen yumurta gelişim normal olmasına karşın, aspirasyon sırasında hiç yumurta bulunmayabilir. Bu duruma ileri yaş ve yumurtalık rezervi düşük olan hastalarda daha sık rastlanmaktadır.

3. Döllenmenin Olmaması: Bazı hastalarda elde edilen yumurtalar normal olmasına karşın döllenme olmayabilir. Bu daha çok normal tüp bebek uygulanan hastalarda görülen bir sorun olup, açıklanamayan infertilite ve sperm bozukluklarında daha sık görülmektedir. Bu nedenle bu grup hastalarda kliniğimizde mikroenjeksiyon uygulanmaktadır. Mikroenjeksiyon uygulamasında döllenme olmama olasılığı oldukça düşüktür.

4. Transfer Zorluğu: Bazı hastalarda transfer teknik olarak zor olabilir veya nadiren mümkün olmayabilir.

5. TESA veya TESE’de Sperm Bulunamaması: Normal verilen örnekte hiç sperm bulunmayan ve spermin geçtiği kanallarda tıkanıklık saptanmayan hastaların % 50’sinde sperm bulunmaktadır. TESA veya TESE işlemi yumurta toplama gününden bir gün önce yapılmaktadır. Sperm bulunmayan hastalarda tedavinin daha sonraki işlemi iptal edilmekte veya çiftin onayı alınarak olgun olmayan sperm hücreleri kullanılmaktadır. Olgun olmayan sperm hücreleri kullanılarak elde edilen gebelikler bildirilmesine karşın, olasılık son derece düşüktür.

6. Gebelik Testi Öncesi Kanama: Test gününden dah önce kanaması olanlarda gebelik şansı düşmekle birlikte gebelik olmadığını göstermez. Özellikle az miktarda kahverengi kanaması olanlarda fazla korkmamak gerekir.

Gebelik Oranları Gebelik oranları hasta yaşı, elde edilen yumurta sayısı, oluşan embryoların kalitesi, verilen embryo sayısı, rahim içinde bebeğin yerleştiği tabakanın kalınlığı ve görünümüne bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Şu anda kliniğimizde ortalama klinik gebelik oranı % 45 olup, 30 yaşın altındaki hastalarda % 60 dolayındadır.

Gebelik Sonrası Karşılaşılan Sorunlar 1. Biyokimyasal Gebelik. Bazı hastalarda gerek idrarda, gerekse kanda yapılan testlerde gebelik saptanmasına karşın, daha sonra yapılan takiplerde hormon yükselişi yeterli olmayabilir ve bu daha sonra kendiliğinden normale düşebilir. Gebelik hormonunun (Beta-hCG) 20 Ünite’nin üstünde ve 1000 Ünite’nin altında olması, ultrasonografide gebelik kesesi görülmemesi ve daha sonra kendiliğnden normale inmesi biyokimyasal gebelik olarak adlandırılmaktadır. Bunun nedeni tam olarak bilinmemektedir.

2. Düşük: Ultrasonografide gebelik kesesinin görülmesi klinik gebelik olarak adlandırılmaktadır. Tüp bebek veya mikroenjeksiyon sonrası elde edilen gebeliklerin % 20’si düşükle sonuçlanmaktadır (20 haftadan önce gebelik kaybı). Düşük oranı gebeliğn ilk 6 haftasında daha yüksek olup, 12 haftadan sonra % 5 oranına inmektedir. Gebelik sırasındaki her kanama bir düşük tehdidi olarak kabul edilmelidir. Bu dönemde istirahat ve ultragestan kullanımına devam edilmesi dışında önerilebilecek bir tedavi bulunmamaktadır.

3. Dış Gebelik: Tüp bebek uygulanan hastaların % 4-5’inde ve mikroenjeksiyon uygulanan hastaların % 2’sinde dış gebelik görülebilmektedir. Kanda gebelik hormonu yeterli düzeyde yükselmeyen hastalar dış gebelik yönünden takibe alınır. Daha sonra belirli bir hormon düzeyine karşın, ultrasonografide gebelik saptanmaması veya rahim dışında gebelik izlenmesi ile tanı konulmaktadır. Dış gebelik tanısı alan hastalarda tedavi genellikle cerrahi olup, daha çok laparoskopik olarak yapılmaktadır. Bazı hastalarda sadece gözlemle dış gebelik gerileyebilir veya dışardan verilen bir ilaçla (Methotrexate) ile sonlandırılabilir.

4. Çoğul Gebelik: Tüp bebek veya mikroenjeksiyon uygulamalarında oluşan gebeliklerin yaklaşık % 25-30’u çoğul gebeliktir. Aşılamada da yine çoğul gebelik oranı % 20 dolayındadır. Bunların çoğunluğu ikiz gebelik olmakla birlikte, üçüz ve dördüz gibi daha fazla sayıdaki gebeliklere ratslanabilmektedir. Üçüz ve daha fazla gebeliği olan hastalara gebeliğin ikize indirilmesi önerilir. Kabul eden hastalarda “multifetal redüksiyon” adı verilen işlem yapılır. Burada hastanın kabul ettiği sayıdan (örn. İkiz veya üçüz) daha fazla olan bebeklerin kalbine potasyum verilerek kalbin durması sağlanmaktadır. Bu işlem lokal anestezi ile yapılabilmektedir. Bu işlem çifti psikolojik olarak oldukça rahatsız etmekle birlikte, kalan bebeklerin yaşam oranının ve gebelik risklerinin (hem anne, hemde bebekler açısından) azaltıldığı unutulmamalıdır. Bebek sayısı arttıkça erken doğum ve bunun bebekte yarattığı olumsuzluklar, annede tansiyon sorunları gibi riskler oldukça artmaktadır. Ancak yapılan işlemin teorik olarak % 6-7 oranında gebeliğin tamamen yokedebileceği de gözönünde bulundurulmalıdır. Kliniğimizde yapılan yaklaşık 90 redüksiyon işleminde hiçbir hastada işleme bağlı gebelik kaybına rastlanmamıştır.

5. Erken Doğum: Yukarıdada belirttiğimiz gibi ikiz ve daha fazla gebeliklerde erken doğum oranı tek gebeliğe oranla oldukça yüksektir. Bu nedenle hastalar sıkı bir şekilde takip edilip, 20-24 haftada rahim ağzı kalınlığı ölçülmekte ve gerekirse rahim ağzına dikiş atılabilmektedir. Ayrıca daha önce erken doğum öyküsü olan bazı hastalarda gebeliğin 14 haftasında rahim ağzı açıklık ve kalınlığına bakılmaksızın dikiş atılabilir.

6. Kromozom Anomalileri: Yapılan çalışmalarda tüp bebek uygulanan hastalarda kromozom anomalisi oranının normal toplumdan farklı olmadığı görülmüştür. Ancak mikroenjeksiyon uygulamasında teorik olarak bu oranın daha yüksek olması gerektiği düşünülmekle birlikte, yine yapılan çalışmalarda normal topluma göre bir farklılılk olmadığı gösterilmiştir. Özellikle ileri derecede sperm sayı ve kalite bozukluklarında ve hiç sperm olmadığı için TESA veya TESE yapılan hastalarda doğacak erkek bebeğinde ileride çocuk sahibi olmama riskinin teorik olarak normalden daha yüksek olabileceği çifte hatırlatılmaktadır. Yine doğuştan spermin dışarıya boşalmasını sağlayan kanallarda tıkanıklığı olan hastalarda kistik fibrozis adı verilen bir hastalığın taşıyıcısı olabileceği de hatırlatılmaktadır.

Doç.Dr.Ramazan Mercan tarafından hazırlanmıştır.

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.