Atatürkün Müziğe, Müzik Sanatçılarına Verdiği Önem ve Müzik Alanında Açılmasında Öncülk Ettiği Kurum

misafir - 8 yıl önce
Osmanlı İmparatorluğu XIX. yüzyıl boyunca, varlığını devam ettirebilmek için, hem dışarıda ve hem de içerde bir takım tedbirlere başvurmuştur. İmparatorluk, dışarıdan yönelen tehlikelere karşı varlığını sürdürebilmek için dışarıda bir denge politikası izleme yoluna giderken, iç yapısını daha sağlam temellere dayandırmak için de hürriyetçi ve anayasacı tedbirlere başvurmuştur. Tüm bu tedbirler Osmanlı imparatorluğunu yıkılmaktan kurtaramamış ve I. Dünya savaşı ile birlikte sona ererek, çetin bir mücadeleden sonra Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde yeni bir Türk devleti ortaya çıkmıştır. İmparatorluk dönemi eğitim düzeni içinde uzun süre yer alan başlıca örgün sivil eğitim kurumları; sübyan okulları, medreseler, Enderûn, Muzıka-ı Hûmayun, mehterhane gibi kurumlar olmuştur. Önceleri dinsel müziğe dayalı olan eğitim daha sonra Enderûn'la farklı bir boyut kazanmıştır. Tarihte mehterhane olarak bilinen Muzıka-ı Hûmayun ve Mehterhane örgün askeri müzik eğitim kurumlarıdır. 1826'dan sonra resmi platformda mehterhanenin yerini bando müziği almıştır. Ancak mehter, bugün hala dünyada dikkat çeken bir müzik türüdür. 20. yüzyıl başlarında ilk konservatuar "Darülelhan" kurulmuş ve ilk olarak öğretmen okullarında müzik dersleri eklenmiştir. Öte yandan, kırsal bölgelerde yaşayan geniş halk kitleleri, sınırlı olanaklarıyla, örgün olmayan süreçte, yöresel müziklerini öğrenebilmektedirler. aşıkların (ya da halk ozanlarının) yaratıcı, taşıyıcı ve geliştirici çabaları ile halkın bu çabaları besleyici, destekleyici ve zenginleştirici tepkileri bu süreçte büyük önem taşıyordu. Çoğu, halk edebiyatı ile bütünleşen halk türküleri, halk oyun havaları ya da ezgileri, halk çalgıları, usta- çırak yöntemi, yazıya dayanmayan iletişim ve etkileşim biçimleri (teknikleri) bu sürecin başlıca ögeleri olarak sayılabilir. Halkın içinde bulunduğu doğal, toplumsal, kültürel ve ekonomik koşullar arasındaki ilişkiler; halkın ya da halk topluluklarının sorun ve beklentileri; aşıkların bu sorun ve beklentileri kavrayıp yorumlayarak müziğe dönüştürme, bu müzikleri halka sunup sergileme ve böylece onları etkileme güçleri bu sürecin başlıca belirleyicileriydi. Bu süreçle birlikte; bir yandan müziğe verilen önem giderek artmış, diğer yandan da çağdaşlaşma ve yeni bakış açıları ve bilimsel düşüncenin de bir sonucu olarak metotlaşma, derleme ve kayıt çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Sözü edilen bu süreçte; Türkiye Cumhuriyeti'nde eğitim, Atatürk'ün belirlediği ilkeler doğrultusunda şekillenmiş; ilke, amaç, yöntem ve hedefler doğrultusunda önemli adımlar atılmıştır. Atatürk'ün laiklik, ulusallık, çağdaşlık, bütünlük ilkeleri çerçevesinde şekillenen eğitimde özellikle müzik eğitiminde amaç, ilke ve hedefler belli olmakla birlikte ne yazık ki yöntem konusunda birlik sağlanamamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında kültür sanat alanında yapılan çalışmalar, toplumun eğitilmesi, sanatın öğretilip icra edilmesi için kurumlar oluşturulmasıyla bir ivme kazanmıştır. Atatürk müziğin toplumun teşekkül etmesinde önemli bir araç olduğunun bilincindeydi. Bu alanda Atatürk ve İnönü büyük çabalar gösterdiler. Türk müzik kültürünün gelişmesinde köyden kente göç, nüfus artışı, kentlileşme, sanayileşme, eğitimin ülke geneline yayılması, dışa açılım, bilgi toplumuna dönüşüm gibi etkenler rol oynamıştır. İnönü döneminde açılan ve yine İnönü döneminde kapatılan "Köy Enstitüleri" çağdaş öğretmenler ve bireyler yetiştirmede ve çağdaş bir toplum oluşturmada çok önemli bir ilk adım olmuştur. Türkiye'de gereken alt yapı o dönemde kurulamadığı ve yeterince doğru işletilemediği için köy enstitülerinin önemi anlaşılamamıştır. Oysa bugün eğitime dair pek çok sorun bu şekilde köy enstitüleri aracılığıyla aşılabilirdi. Atatürk'ün de söylediği gibi "köylü milletin efendisidir"; belirleyici güçtür. Günümüz Türkiye'sinde halk müziğinin ve halka ait değerlerin önemi, belirleyici gücü daha açık ve net bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Çağdaş eğitim; bireylerin fiziksel, ruhsal, zeka yönleriyle dengeli bir bütün halinde, en uygun ve ileri düzeyde yetiştirilmelerini ve en önemlisi top yekun gelişmeyi amaçlar. Çağdaş eğitimin temel işlevi, çağdaş yaşamın gerektirdiği çağdaş bireyler yetiştirerek çağdaş toplumlar oluşturmaktır. Bu nedenle; toplumun her kesimine ulaşacak bir eğitim sistemi ve yöntem gereklidir. Köy enstitüleri ile hedeflenen en önemli şey buydu. Toplumun en alt tabakasındaki kişileri, her konuda en fazla azami bilgiyle donatarak top yekun gelişme ve kalkınma amaçlanmaktaydı. Köy enstitülerinden yetişen her öğretmen mandolin çalabiliyor; belli bir repertuarla donanabiliyor bireysel ihtiyaçlarını karşılayabilecek bilgiye sahip olabiliyordu. Köy enstitülerindeki müzik eğitimi belirgin bir fark yaratmıştır. Bugün hala köy enstitülerinden yetişmiş öğretmenler özellikleriyle çevrelerinde kolayca ayırt edilebilmektedirler. Genel eğitim kapsamında müzik eğitiminin rolü çok büyüktür. Gerekli tüm bilgilerin bireye erken çocukluk döneminde verilmesi hedeflenmelidir. Böylece bilgi kalıcı olacak, ayrıca bireye estetik düşünme gücü kazandıracaktır. Müziği erken yaşlarda öğrenen ve yaşamlarının bir parçası haline getiren bireyler; kendilerini kolay ve doğru ifade edebilmekte, gereğince sosyal olabilmektedirler. Ali Uçan "Müzik Eğitimi" kapsamındaki görüşlerini; "Müzik eğitimi; bireyin genel ve özel müzik açısından kendi müziksel yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişimler oluşturma süreci diye tanımlanabilir. İnsan yaşamında müziğin belirli işlevleri vardır. Bu işlevler çeşitli, çok yönlü, kapsamlı ve karmaşıktır. Bireysel toplumsal, kültürel ve ekonomik işlevlerin insan yaşamındaki yeri ve önemi nedeniyledir ki, müzik hem etkili bir eğitim aracı, hem geçerli güvenli bir eğitim yolu - yöntemi hem de önemli bir eğitim alanı haline gelmiştir. Müzik eğitimi, temelde şu boyutlardan oluşur: 1. müziksel işitme okuma ve yazma, 2. şarkı söyleme, 3. çalgı çalma eğitimi, 4. müzik dinleme eğitimi, 5. müziksel bilgilenme eğitimi, 6. müziksel yaratma eğitimi, 7. zevk eğitimi, 8. müziksel kişilik geliştirme eğitimi şeklinde alt başlıklarla ifade etmektedir. Tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de yüzyılın en önemli konularından biri sanat olmuştur. Gerek ekonomik nedenlerle, gerekse popüler kültürün yarattığı sonuçlarla birçok genç sanat eğitimine yönelmekte, ebeveynleri tarafından da desteklenmektedirler. Bu süreç, özellikle ülkemiz için çok önemlidir. Ancak müzik eğitiminde hangi yoldan gidileceği henüz kesinleşmediği ve yeterli bir müzik eğitimi verilemediği için yoz müzikler, sözleri anlam taşımayan bazı popüler şarkılar ve popüler kişilerin yozlaşmış hayatları, gençleri yanlış yönlendirebilmektedir. Oysa nitelikli bir erken müzik eğitimi verilebilse; öncelikli olarak da halk ezgilerinden veya geleneksel müzikten yeterince yararlanılsa durum bambaşka olacaktır. Ünlü Brezilyalı besteci "Hector Villa-Lobos" dünyanın müziğe bakışını şöyle değerlendirmektedir: "Bugün dünyada müziğin gelişimini göz önünde bulundurursak; gelişimin henüz vasat düzeyde durakladığını görmek zorunda kalırız. Bunun nedeni; besteciliğin sağlam bir yaratı temeli üzerine kurulamaması, akademik ve deneysel özellikte kalmış olmasıdır. Artist, mesleğini (işlevini) bir ideal olarak değil, amaç olarak tanımış ve müzik toplum tarafından anlaşılamamıştır. Bu olgununun bir tek kaynağı vardır. Eğitim metotlarımız. Metotlarımızın kusurlu olduklarını söylerken, herhangi bir öğretmeni, bir metodu, ya da bir okulu kastetmiyorum. Kafamda bütün bir eğitim sistemi mevcut; öyle bir sistem ki, müzik terimleriyle müzikal düşünceler arasındaki farkı açıkça belirtemediği gibi, müziği geniş halk kitlelerine de götürememiştir." Sorun eğitim sisteminde yattığına göre müziği en erken ve doğru bir biçimde hangi sıraya göre ve nasıl vermek gereklidir? Anlaşılması gereken bilinç budur. Yine Lobos'un müzik derslerinde çoğu gereksiz ayrıntılarla genç öğrencilerin müzikten soğutulduğu, tarihi ve teorik bir çok bilginin seslerden önce verildiği düşüncesi haklı görünmektedir. Tarih ya da teorik bilgiler yerine çocuğa müzik dinletilmeli, seslerin zevkine varması sağlanmalıdır. Lobos, müziği kendi kendine konuşması için çocuğu özgür bırakmaktan yanadır. "Genç öğrencilerin kulaklarını, bize kalan mirasın güzel olanlarına alıştırınız. Böylece beğenilerini geliştirmiş olursunuz. Ve halk tabakalarının kulağı güzel seslere alıştırılınca, günümüzün ultra modern bestecilerinin yazdıkları akademik ve tamamen deneysel ruhsuz, duygusuz, içinde doğal sese rastlanmayan özellikle, kağıt üzerindeki müzik kendiliğinden ölür." Çocukların yerel ezgilere gösterdikleri ilgi daha güçlü ve doğal olduğu için müzik eğitim sisteminin özünü yerel ezgiler oluşturmalıdır. Zaten müzik eğitiminde diğerlerine göre gelişmiş ülkeler yerel müziği önde tutmaktadırlar. Bu nedenle yerel müzik, okul müzik eğitiminin ve genel olarak ulusal müzik eğitiminin önemli bir parçasıdır. Müzik eğitimcilerimizden Muammer Sun "Eğitsel Müzik Sorunumuz ve Temel Görüş" başlıklı bir yazısında: "Eğitim açısından müzik sorunumuzun çözümü konusunda temel görüş; çağdaş bir anlayışla Türk okul müziği eserlerinin yaratılması ve eğitimde müzik öğretimine temel alınmasıdır; Türk okul müziği temel olmak üzere eski eserlerin ve evrensel değerdeki müziklerin seçkin örneklerine de eğitsel müzik öğretiminde önemleri oranında yer verilmesidir. Kaynağı yerel müziklerimizde olan, evrensel değerlerden yararlanarak çağdaş bir anlayışla yaratılan okul müziklerine "Türk okul müziği" denir. Bu türlü müziklerin yaratılması, eğitsel müzik öğretimini ulusal bir yörüngeye oturtacaktır. Türk okul müziği yurt içinde ve yurt dışında ancak o zaman var sayılabilecek, gerçek kişiliğini bu yoldan ortaya koyabilecektir. Eski müzik eserlerimize; özellikle çevreden derlenecek (tekerleme, sayışma, türkü vb.) müziklere eğitsel müzik öğretiminde yer verilmesi, öğrencinin, çevresinde duyduğu müzikleri okulda da yaşatması, çevresine ve kendisine yabancılaşmasını önleyecek; çevre müziklerinin gelişmesini, bunlar içinden seçkin değer taşıyanların bütün yurda yayılarak ulusallaşmasını sağlayacak, değişik bölgeler arasında ve bütün Türkiye'de müzik birliğinin kurulmasını hızlandıracaktır. Çevre müzikleri; Türk okul müziğinin mayası olacak ve ikisi birlikte Türk Ulusal Müzik Eğitimi Dağarcığını oluşturacaktır." şeklinde ifade etmektedir. Çocukların ses sahasına uyan kulak zevkine ve beğenisine uygun yerel dizilerde çocuk şarkılarının başarısı ortadadır. "Orda Bir Köy Var Uzakta", "Orman", "Bak Postacı Geliyor", "Ninni", "Sarı Zeybek"... v.b. Anonim ezgilerle ve yerel dizilerde bestelenmiş çocuk şarkılarıyla eğitime başlarsak evrensel değerdeki müzikleri daha kolay öğretebiliriz. Bilinenden bilinmeyene, yalından karmaşık olana doğru gitmek yoluyla daha iyi sonuç alınabilecektir. Türk çocukları kendi müziklerinden yola çıkarak dünya üzerindeki diğer ulusların müziklerini anlayabilecek ve daha hızlı biçimde dünyaya açılabileceklerdir. Türk Milletinin önderi Atatürk ve çok değerli müzikologlarımızın, bestecilerimizin gayretleriyle bugüne değin epey yol alınmıştır.Türk okul şarkıları ve Ulusal şarkı dağarcığının oluşturulması; Türk milletine özgün sazların eğitim müziğini yapılandırmada temel alınması şeklinde bir ortak anlayış gelişmiştir. Milli değerlerimizi yaşatıp, geliştirebildiğimiz sürece gelişmiş toplumlar arasında yer almamız mümkündür. Taklit ederek, diğer milletlerin melodilerinin üzerine Türkçe sözler yazarak, müzik eğitiminde istenen hedefe ulaşamayacağımız açıktır. Bu anlamda, yeni çağda eğitim sisteminde köklü bir yapılanmaya gitmeye ve müziğimizin temel alınmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Şu anda var olan ilkokul müzik eğitimi kitaplarını incelediğimizde, Türk okul şarkılarına az yer verildiğini, ayrıca repertuar seçiminin bazı kitaplarda titizlikle yapılmadığını görmekteyiz. Oluşturulan eserler Türk çocukları için hazırlanmamış gibi, çocuk ses aralığı düşünülmemekte; çoğunlukla majör ve minör kalıplarla oluşturulmuş öykünme veya adapte çocuk şarkılarına yer verilmektedir. Ayrıca Türk müziği bilgisi vermek adı altında kendi müziğimiz adeta yabancı bir unsur gibi zorlaştırılmakta, çocuklar tarafından anlaşılması zor eserlere yer verilmektedir. Durum böyle olunca da çocuk için müzik dersi sıkıcı hale gelmektedir. Oysa çağımız anlayışında çocuklarımıza müziği sevdirmek, bu yolla müziği yaşayarak diğer kavramları, bazı erdemleri öğretmek, estetik bir bakış açısı oluşturmak, bir sorumluluk olmalıdır. Bunları başarabilmek için tıpkı Zoltan Kodaly gibi çağdaş müzik yaklaşımlarının bakış açısıyla yerel müziğe odaklanmalıyız. Halk müziği materyalinden yola çıkılması, müziğe en erken yaşta başlanılması, en uygun enstrümanın herkesin sahip olduğu "ses" olduğunun üzerinde durulması, aktif müzik yapmanın önemi, sadece en değerli materyallerin kullanılması, yaratıcılığa verilen önem temel ilkelerdir. Bu ve bunun gibi çağdaş müzik öğretim metotları incelenerek, Milli Eğitim Bakanlığı'nın da işbirliğiyle ülkemiz için bir müzik öğretim metodu oluşturulabilir. Beethoven'in 9. Senfonisi gibi klasik batı eserlerinin yanında, bizim Aşık Veysel'imiz, Dede Efendimiz de ihmal edilmemelidir. Üstelik çağdaş bir çok Türk bestecisi bu konunun üzerinde durmuş ve çocuk müziği alanında seçkin eserler ortaya çıkmıştır. Bunların geliştirilmesi yönündeki çalışmalar, eğitimi yürüten ilgili devlet kurumları tarafından desteklenmelidir. Bu anlamda eğitici, milli değerlerimizi yansıtan yeni Türk müziği çocuk şarkılarının bestelenmesi teşvik edilmelidir. Bütün temel konuları içeren, kaynağını yerel müzikten almış ve bu yönde bestelenmiş Türk Okul Şarkılarıyla bir Türk Müzik Öğretim Metodu oluşturulmalı ve yurt çapında yaygın hale getirilmelidir. Yarınlarımızı emanet edeceğimiz çocuklarımız için eğitim sistemimizi yerel öğelerle yeniden yapılandırmak önemlidir. Bu çalışmalara katkı sağlamak amacıyla yapılan bestelere; konuyla ilgili tüm kişi ve kurumların yeterli yol göstermesi sonucu Türk Müzik Eğitiminde yeni bir döneme girileceği açıktır. Özellikle pop müzik, arabesk müzik gibi bazı müzik türlerinin vereceği zararlardan çocuklarımızı korumak için, kendi değerlerine sahip çıkmasını daha küçük yaştan onlara öğretmeli ve çocuklarımızı konuyla ilgili yeterince bilinçlendirmeliyiz. Mustafa Kemal Atatürk'ün belirttiği gibi; çağdaş toplumlar arasında yer almak istiyorsak, önce kendimiz olmalıyız. Bunu; "Efendiler, şu gördüğünüz küçük sazın bağrında bir milletin kültürü dile geliyor. Bir milletin kültür ve sanat hareketlerini ve seviyesini, milli geleneklerine bağlı kalarak, medeni dünyanın kendisine ayak uydurmaya mecbur olduğumuzu unutmamalıyız. Bu küçük sazın bağrından kopan nağmeleri, bu istikamette geliştirmeye ehemmiyet ve kıymet verilmelidir." sözüyle en güzel şekilde vurgulamıştır.

Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.