avutmak
1 . Bir kimsenin acısını veya sıkıntısını yatıştırmak, teselli etmek:
"İnsanı sıkıntılı zamanlarda kitap kadar avutan bir şey yoktur."- .
2 . Oyalamak:
"Çocuk annem diye tutturdu, güç avuttuk."- .
hint keneviri yetiştirmek suçundan cezaevine girdi. Cezaevinde kendini avutmak için resim çizmeye başladı. Resimlerini zeytinyağına batırdığı renkli kalemlerle...
çalışmaya giden oğlunun eşi sürekli eşinin gelmesini beklemekte ve oğlunu avutmaktadır. Dede ise torunuyla bıldırcın avlamak için hazırlık yapmakta aynı zamanda...
pek ilgilenmeyen Edgar ise kendini alkol, silahlar ve motosikletlerle avutmakla meşguldür. Başlarda kendisine adeta taparcasına davranan ve her davranışını...
birlikte tapınakta dua etmek için toplanmışlardır. Başrahip Yahudi halkı avutmak için onlara kendilerini yeise kaptırmamalarını ve Tanrı'ya inançtan vazgeçmemelerini...
Butterfly'ı yeni kocası ile evinde yalnız bırakırlar. Pinkerton karısını avutmak için bir şarkıya başlar ve ikisi birlikte evlerine girmekte iken bu şarkı...
edelim de kötülüğü kabul etmeyelim mi?" dedi. Acısını paylaşmak ve onu avutmak için Eyüp'ün üç dostu (Temanlı Elifaz, Şuahlı Bildat ve Naamalı Sofar)...
kısa bir Düet söylerler. Sonra Aenchen, geç kalmasına üzülen kuzenini avutmak için halk şarkısı şeklinde bir aryaya başlar. Aryada özlediği erkek tipini...