Halid Lemi Atlı

Kısaca: Halid Lemi Atlı 1869 yılında İstanbul'da, Üsküdar'ın Sultantepesi semtinde doğdu. Doğumundan bir hafta sonra annesini, iki yaşında iken babasını yitirdi, ablası tarafından büyütüldü. Ablası ile eniştesi, Lemi Atlı'nın iyi bir öğrenim görmesi için çok özen gösterdiler. ...devamı ☟

Halid Lemi Atlı 1869 yılında İstanbul'da, Üsküdar'ın Sultantepesi semtinde doğdu. Doğumundan bir hafta sonra annesini, iki yaşında iken babasını yitirdi, ablası tarafından büyütüldü. Ablası ile eniştesi, Lemi Atlı'nın iyi bir öğrenim görmesi için çok özen gösterdiler. İlkokuldan sonra önce Fatih, sonra Soğukçeşme Rüştiyesi'ni okudu. 1887 yılında burayı bitirerek "Mülkiye Mektebi"ne kaydoldu ise de bitiremedi. İskender Hoca'dan Arabça, Farsça;bir İtalyan bayan öğretmenden Fransızca dersleri aldı.

Yirmi yaşlarında"Dahiliye Nezareti Mektubi Kalemi"nde memuriyete başladı. Bir yandan da "Resmi Gazete"de yazarlık yapıyordu. Bazı günlük gazetelerde yazarlık ve muhabirlik yapmıştır. Bir süre İzmir Deniz Ticaret Müdürlüğü'nde çalıştı. Bu yıllar içinde maddi ve manevi çok sıkıntılı bir hayat sürmüştür. "Sine-i suzanıma ahım yeter"güfteli, Hicaz şarkısının bu yılların üzüntüsünü yansıttığı söylenir. Nihayet 1907 yılında ve otuz sekiz yaşında memuriyet hayatından çekilerek İstanbul'a yerleşti;kendini bütünüyle musıki çaılşmalarına verdi. "Soyadı Kanunu"nun çıkışından sonra "Şizemu" sözcüğünün Türkçe anlamı olan "Atlı" soyadını aldı. Soyu bu sıfatı taşıyan Çerkes sülalesinden gelmedir.

Eniştesi musıki sever bir kimse olduğundan her on beş günde bir evinde "Küme Faslı" yaptırır;bu toplantılara Kanuni Fenerli Mike, Tanburi Garbis, Kanuni Solak Mihal, Giriftzen Rıza Bey, Santuri Edhem Efendi katılırdı.

Hanendeler ise Beylerbeyli Hakkı Bey, Domates Ahmed Bey, Beylikçi-zade Sadık Bey, Hafız Yusuf idi. Lemi Atlı bu atmosfer içinde , daha küçük yaşlarında musıki terbiyesi almağa başlamıştı. Bu gibi toplantılarda hazır bulunur, kulaktan öğrendiği eserleri okumağa çalışırdıÇocuktaki yeteneği gören Sadık Bey, ailesine Enderuni Vasıf Bey'den ders almasını tavsiye etti. Hafız Yusuf konağa meşke gelir, meşkten sonra da o akşamki fasıl için konakta kalırdı. Bu hocasından daha sekiz yaşında iken ilk eser olarak "Taliim düşkün, gamım efzun, kalbi yareyim" güfteli Kürdili-Hicazkar makamındaki bir şarkıyı meşk etti. Bu dersler dört yıl kadar sürmüştür. Böylece on iki yaşlarında musıkinin içine bizzat girmiş oldu. Daha sonra Dahiliye nazırı Reşid Mümtaz Paşa'nın aracılığı ile ünlü bestekar ve hanende Hacı Ârif Bey'le tanıştırıldı. Kendi ifadesine göre Hacı Ârif Bey'in bulunduğu bir musıki toplantısında, Santuri Edhem Efendi'nin eşliğinde

"Humarı yok bozulmaz meclis-i meyhane-i aşkın"güfteli, Muhayyer makamındaki şarkıyı okurken , karar sırasında Hacı Ârif Bey:

"-Aferin evladım !Bir ufak nağme ile tenvir etmişsin. İnşallah zamanın en büyük bestekarı olursun" demiş. Bundan sonra belli günlerde konağa gelen Hacı Ârif Bey, fasıldan önce dersini tamamlar sonra fasla başlardı. Bu çalışmalar Hacı Ârif Bey'in ölümüne kadar sürdü. Üstadla tanışmasını kendisi şöyle anlatır:

". . . Bir gece evimize şeref bahşeden büyük Hacı Ârif Bey, sesim ile gösterdiğim istidada meclup olmuş, kendilerinin tabiri ile sesimin meclubu olmuş ve her on beş günde bir evimizi şereflendirmeğe ve acize metodlu bir surette musıki tedrisine başlamıştı. . . . "

Daha sonra Hacı Faik Bey, Hanende Ali Bey, Bolahenk Nuri Bey, Püskülcü Osman Efendi, Hanende Nedim Bey, Hacı Kirami Efendi gibi musıkişinaslardan hayli eser geçti.

En çok beraber olduğu sanatkar, ünlü hanende ve bestekar Rifat Bey'di. Reşad Ekrem Koçu'nun verdiği bilgilere göre yaz tatillerini Sarıyer'de birlikte geçirirlerdi. Bu münasebetle Sarıyer'de oturmakta olan Dr. Kadri Bey ile Kanuni İsmail Bey'den Muhayyer-Kürdi faslını meşk etti. Reşad Ekrem Koçu anlatıyor:

"Lemi Bey bir gün Tanburi Reşid Molla'nın evinden bir araba ile Sultansuyu'na gidiyormuş. O sırada bir arabanın içinde Neyzen Aziz Dede'ye rastlamış. Aziz Dede arabanın içinde Segah makamında bir taksim etmiş, taksime Lemi Bey cevap vermiş, sesine meftun olan Aziz Dede, her gittiği yerde bir fırsatını bulur, Sultan suyu gezisine yoldaş olan (o sesin sihir ve fusunundan)söz edermiş.

Bir kerresinde de sesini dinleyen Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, ".Lemi Bey ! Sen Külhanbeyi Hüseyin Dede'nin boş bıraktığı yeri doldurdun. . . " demiş. Böylece bu gibi ustalardan musıki kültürü ile musıki zevkini geliştiren Lemi Atlı, bu sanatın bilimsel yönünden çok pratik yönleri ile uğraştığından nota öğrenmedi.

Gittikçe gelişen bir sanat hevesi ve kabiliyetinin etkisi ile bestekarlığa çok erken, daha on yedi yaşında başladı. İlk olarak sözleri Reşid Mümtaz Paşa'nın olan Karcığar makamındaki "Hüsnüne etvarı nazın şan senin"şarkısını 1888 yılında besteledi. Bu şarkıyı Hicazkar makamındaki şarkısı izledi. Lemi Atlı bu Hicazkar şarkının bestelenişini şöyle anlatıyor:". O tarihlerde henüz yirmi iki yaşında bir delikanlı idim. Devrin Nafıa Nazırı Mahmud Celaleddin Paşa'nın Kuzguncuk'taki yalısında yaz geceleri fasıl musıkisi yapıyoruz. Paşa, ne zaman bir şarkı güftesi hazırlatsa ertesi gün mutlaka bizi davet eder. Fakat, yalıya gelinceye kadar sabredemediğinden, vapurun vükelaya ait yan kamarasına girer, hepimizi etrafına toplayarak şarkısını yüksek sesle okurdu. "

"Yine böyle bir akşamdı;Köprüden kalkan vapurda Paşa ile karşıya geçtik.

(Gel, gel, Lemi Bey) diye yanına çağırdı;hemen koştum, yan kamaraya yerleşince , Paşa cebinden bir kağıt çıkararak meşhur şarkısını okumağa başladı: Pembelikle imtizaç etmiş tenin Sime ya kafura benzer gerdenin Ben siyah pırlanta zannettim benin Görmedim cananım emsalin senin

Herkes gibi o zamanlar benim de kulağıma çalınmıştı. Paşa'nın (Canan) adındaki bir cariyesiyle fazlaca meşgul olduğu söyleniyordu. Bu şarkıyı işte besbelli ki Canan'ı için yazmıştı. Güftenin okuması bitince yüzüme baktı, (Haydi Lemi Bey göreyim seni;yarına kadar bu şarkıya güzel bir beste hazırla) dedi. Temannayı basıp ayrıldım. Ertesi güne kadar kim sabreder !. . . Doğruca Köprü Gazinosu'na. . . . Bir elimde kahve fincanı, öteki elimde kağıt-kalem. . . .

İki saate varmadan besteyi bitirdim. Akşam vapur dönüşü karşısına çıkıp, (Paşam, beste hazır) deyince şaşa kaldı. Hazırladığım besteyi yan kamarada ağır ağır geçtim. Ertesi sabah bir de ne bakayım, Paşa'nın ağası, elinde pırlantalı bir altın sigara tabakası harıl harıl beni arıyor. Aksi gibi elimde de on para yok. Tabakayı kuyumcunun birine götürüp beş altına sattım. . "

Bu iki eseri ile pek genç yaşında büyük bir ün yaparak musıkişinaslar arasında kendisine iyi bir yer edindi. Bir yandan musıki kültürünü ilerletip şarkı repertuvarımıza yeni ve güzel eserler kazandırırken, bir yandan da asil uslubu ve güzel sesi ile iyi bir hanende olarak musıki toplantılarına katılıyor, sanat ufkunu genişletiyordu. Gür ve etkili sesi, okuyuş edası ile o zamanki İstanbul'un musıki sever ve sanattan anlayan kesimini kendine meftun etmiş ve "Boğaziçi Bülbülü" sıfatı ile anılır olmuştu. Kendisini dinleyenler, "Akan bir su şırıltısını yahut şakıyan bir bülbül sesini andıran gırtlak nağmeleri ile okur" diyorlardı. Tanburi Cemil Bey'le okumaktan zevk aldığını anılarında anlatır. İkinci eserinin bestelenişinden sonra, musıkişinas bir devlet adamı olan Mahmud Celaleddin Paşa'dan yakın ilgi ve himaye gördü.

Geleneksel ses icramızın büyük bir ustası olan Lemi Atlı'dan , onun ünlü bir okuyucu olduğu dönemlerde plakçılık yaygınlaşmış olduğu halde, bir icra örneğinin günümüze gelememiş olması, musıki sanatımız için bir kayıptır. Son bestesi, sözleri Mustafa Nafiz Irmak'a ait, dörtlüğün baş harflerinin adını "Akrostiş" olarak yazdığı şu şarkısıdır: Leyla mı nesin ? Ruhumu Mecnun'a çevirdin Ey gonca benizlim ne çabuk kalbime girdin ? Mehtabı erittin gözünün şen seherinde İçtim o alevden, bana sen aşkı içirdin.

Bütün musıki hayatı boyunca üç yüz kadar şarkı bestelemiş ve bir bölümü de zamanında notaya alınamadığı için unutulmuştur. Şarkı formunun dışında Mahur makamında bir Saz Semaisi ile bir de "İstiklal Marşı" bestelemiştir. Böyle olduğu halde eski ustaları ima ederek eserinin azlığından yakınırmış. Bestelerini Leon Hancıyan, Fulya Akaydın, Selahaddin Pınar, Suat Gün gibi musıkişinaslar notaya almıştır.

Eserlerine güfte seçmekte çok hassas ve usta olan Lemi Bey'in şarkılarında sözlerle melodi adeta kaynaşmış gibidir. Şarkılarının çoğunun bir hikayesi vardır. Bir gün Leon Hancıyan'la "Beşiktaş Muhafızı" Hasan Paşa'nın oğlu Said Paşa'nın yalısında verilen bir yemekden sonra aynı odada misafir edilmişler.

Lemi Atlı, Namık Kemal'i rüyasında görmüş. Şair kendisine bir hayli iltifat ettikten sonra "Zevkin ne ise söyle hicab eyleme benden" şiirini Manyasi-zade Refik Bey'in bestelediğini, bir kez de kendisinin bestelemesini istemiş. Bu iltifata çok sevinen Lemi Bey, rüyasında şiiri Nihavend makamında bestelemiş, uyanır uyanmaz uyumakta olan Leon Hancıyan'ı kaldırarak eserini notaya aldırtmıştır.

Lemi Atlı'nın bestekarlık hüviyetini şu satırlardan okuyalım:

". . . XIX. yüzyılın şarkı bestekarlarının dizi dibinde yetişmiş ve musıki tarhimizin altmış senelik gelenekleri içinde büyümüş olan Lemi Atlı, eskilerin -Bakiyetülselef- dedikleri tipte bir bestekarımızdı. Hacı Ârif Bey, Şevki Bey bestekarlığı zincirinin son halkasıdır. "

"Lemi Atlı'nın şarkılarını dinlerken umumiyetle hür ve şuh bir lirizmin melodik tezahürlerini duyarız. Fakat, bazen de geçmiş günlerin hülyalı hatıralarını terennüm eden şarkılarında zevkimiz, sanat kaidelerinin biraz ruh ve heyecanı daraltan hendesi köşelerine takılır gibi olur. Fakat hemen ilave edelim ki, bu bir kusur değil bilakis ilk emekleme ve gelişme anlarının verdiği bir cüretsizlik ve hız almak için dayanacak bir nokta aramak, bulmak ve sonra her sanatkarın zamanın icaplarına uymak endişesi ve zaruretinden doğan bir keyfiyettir. Nitekim Lemi Atlı, bu intikal devresini pek çabuk atlatmış ve kendini bütün bu icap ve zaruretlerden kurtararak sanatın hür ve temiz heyecanını duymağa ve duyurmağa başlamıştır. Bu geniş, hudutsuz duygu ve heyecan sayesindedir ki, melodi ve ritmler onun sanatkar varlığının süzgecinden geçtikten sonra yuvarlak, yumuşak bir manzara ve her gönüle sığabilecek bir karakter ve mahiyet almıştır. Rast makamındaki -Bu zevk-u safa. . . -güfteli şarkısının melodik yapısında , bizi daha öncelere , mesela XVIII. yüzyıldan biraz daha öne götüren, fakat bununla beraber bugünkü zevklere seslenen bir özelliği, başarısı vardır. "

Bestelerini kendi sesi ve okuyuş uslubuna göre bestelemiş olduğu ileri sürülür. Gerçekten de bu eserlerin icrası için kıvrak bir hançereye sahip olmak gerektiği kabul edilir. Yaşadığı sürece musıkişinaslar ve icrakarlarca büyük saygı duyulmuş, o gün ve bugün de aranan bir bestekar olmuştur. Mesud Cemil yetmiş beşinci yaş günü için şu telgrafı göndermiş:". . . Yetmiş beşinci yıldönümüz için bütün arkadaşlarımın namına daha uzun ömürler dileriz. Mutlaka yarın sabah Ankara Radyosu'nu dinlemenizi rica ederiz. Hepimiz ellerinizden öperiz. "

Münir Nureddin Selçuk'un aşağıdaki mektubu da aynı özellikte:"Muhterem Lemi Bey'ciğim, lutfedilen yeni şarkınızı aldım;çok teşekkür ederim. Bu yeni doğmalar inşallah diğerleri gibi size hayırlı evlat olurlar. Ben de onların neşvenümasına müsadeleriyle ihtimam edeceğim. Ve size onların tatlı ses ve nağmelerini dinletmeğe çalışacağım. Bu vesile ile size yeni tarzda yazılmış bugünkü halkın çabuk sevip anlayacağı bir-iki güfte takdim edeceğim. Bunların da say-i üstadelerinde ve güzel zevkinizle pek güzel, cazibeli hayrülhalef yetişeceklerine kuvvetle itimadım vardır. "

Eserlerine çağdaşı olan şairlerin, bazen Divan Edebiyatı şairleri ile Vecdi Bingöl'ün şiirlerini seçmiştir.

Yaratılış itibariyle son derece terbiyeli, mültefit, nazik, alçak gönüllü bir kimse olan Lemi bey, kendine "Üstadım" diyenlere, büyük bir mahcubiyetle üstad olmadığını, musıkide amatör bir kimse olduğunu söylermiş.

Başından dört evlilik geçen ve bu evliliklerden çocuğu olmayan Lemi Atlı, yaşamış olduğu duyguları şarkılarına da yansıtmıştır. Mesela:Kürdili-Hicazkar makamındaki sözleri "Nazlandı bülbül güller sarardı" olan şarkıda bunları hissetmek mümkündür.

Bir süre Kanlıca ve Rumelihisar'ında oturduktan sonra , ömrünün son yıllarını Suadiye'de yeğenlerinin yanında geçirdi. Küçükağa sokağında olan bu eve Selahaddin Pınar, Nuri Duyguer, Fevzi Aslangil, Sadi Hoşsses, Dr. Hamid Hüsnü Bey, Bedriye Hoşgör, Melek Tokgöz, Ârif Sami Toker gibi sanatkarlar devam ederdi. Ölümüne yakın bir tarihe kadar isteyene ders vermiştir. Söylenenlerin aksine son yıllarını oldukça rahat ve huzur içinde geçirmiştir. Yakın dostu Kemal Niyazi Seyhun'la dolaşır, Çamlıca'ya gider, Setbaşı gazinosunda fasıl dinler, orada bulunduğunu hisseden gazino sanatkarları fasla çeki düzen verir ve dikkatli olurlardı. Lemi Atlı 25 kasım 1945 tarihinde hayata gözlerini yumdu;Erenköy mezarlığında toprağa verildi.

Musıkimize değerli eserler kazandırmış üstad bestekarımızı saygıyla ve rahmetle anıyoruz. . .

Hazırlayan:Tahir AYDOĞDU

Kaynak:Türk Musıkisi Tarihi. . . . . . . Dr. Nazmi ÖZALP

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.