Milli Kültür Nedir?

misafir - 8 yıl önce

Milli Kültür

Dünya tarihine baktığımızda, milli kültüre sahip olmanın önemi daha iyi anlaşılır. Tarihe gözatıldığında, milli kültüre sahip halkların her türlü zorluğa karşı varlıklarını korudukları görülecektir. İkinci Dünya Savaşı'ndan enkaz halinde çıkmalarına rağmen kısa sürede önili birer güç haline gelen Almanya ve Japonya bunun en güzel örneğidir. Aynı şekilde, İstiklal Savaşı'nda Türklere yeni zaferler kazandıran, Türk Milletinin Atatürk milliyetçiliği ile tamamlanan milli kültürünün sağlamlığıdır. Milli kültür, milli ve manevi değerlerin öğretildiği eğitim kurumlarında oluşmaya başlar. Eğitim kurumlarında, milli ve manevi değerleri öğrenen gençler ise bu değerlere sahip çıktıkları ölçüde devleti, milli birliği ve beraberliği güçlendirirler. Atatürk'ün sözleri, ortak bir kültür oluşturan eğitimin milli birlik ve beraberlik açısından öniini açıkça ortaya koyar: "Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırları ne olursa olsun, ilk önce ve herşeyden önce Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir. Dünyada uluslararası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara sahip olmayan kişiler ve bu nitelikte kişilerden oluşan toplumlara hayat ve bağımsızlık yoktur. Çocuklarımızı aynı eğitim derecesinden geçirerek yetiştireceğiz. Kesinlikle bilmeliyiz ki iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır. Çocuklarımıza vereceğimiz öğrenim sınırı ne olursa olsun onlara esas olarak şunları öğreteceğiz: Milletine, Türkiye Devleti'ne, TBMM'ne düşman olanlarlarla mücadele; bu mücadelenin sebep ve vasıtaları ile donatılmayan millet için yaşama hakkı yoktur." Atatürk, bu sözlerle, alınan eğitimin, mahiyeti her ne olursa olsun, milli değerleri yücelten ve her zaman korunması gerekli unsurlar olarak ön planda tutan bir üsluba sahip olması gerektiğini vurgular. Çünkü, bir devletin sağlam tiellere oturması için öncellikle milli birlik ve beraberliğini koruması gerekir. Bir devlet ne kadar gelişmiş olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun eğer ortak bir kültüre sahip değilse parça parça diektir. Böyle bir devlet ise tüm gücünü kaybeder. Milleti oluşturan unsurların en tiel noktasında bireyler karşımıza çıkmaktadır. Bireylere milli beraberliğin ne olduğunu öğretmek ve milli şuuru kazandırmak ise ancak eğitimle gerçekleşebilir. Bireylere milleti içi çalışmanın önii öğretilmediği takdirde milli eğitim amacına ulaşmamış olur. Birey devletine ve dolayısıyla milletine faydasız bir insan haline gelir. Atatürk'ün vurguladığı gibi eğitimin mahiyeti ve düzeni her ne olursa olsun, gençler milli şuurun aşılayıcısı olan milli kültürümüzü öğrenecek şekilde eğitilmelidir. Ayrıca, milli kültürün tiellerini Büyük Önder Atatürk'ün “İlke ve İnkılapları”nın oluşturduğu gençlere anlatılmalıdır. Eğitim insanlara milli şuurdan başka daha birçok şey kazandırır. İnsanın hayata bakışını, prensiplerini, sanat anlayışını, ideallerini, yaşam şeklini belirler. İnsanların aileleri, dini, ülkesi, cinsiyeti, yaşam seviyesinin standartları her ne olursa olsun verilen iyi bir eğitimle aradaki tüm farklar bir anda kalkabilir. Böylece insanlar aynı ortak amaçta birleşmiş olurlar. Milli şuur da buna eklendiğinde bireyler tamamen kaliteli, yüksek ahlaklı, devletine bağlı ve faydalı bir hale gelirler. Bir birey için devletine bağlı ve faydalı olmak, kendisinin ve gelecek nesillerin en iyi yaşam standartlarına ulaşmasına katkıda bulunmak diektir. Sonuç olarak, eğitimin amacı, Atatürk ilke ve inkılaplarını kendilerine ilke edinmiş, devletini ve milletini tüm değerlerin üzerinde tutan gençler yetiştirmek olmalıdır. Bu yazı alıntıdır globalturkle adlı siteden alınmıstır.

misafir - 8 yıl önce
Öncelikle Türk Milli Kültürü denilince neleri anlıyoruz,kısaca bundan söz edelim.Türk Milli Kültürü Türklerin tarihi süreç içerindeki toplumsal yapılarını,dini edebi,kültür,dil,sanatlarını, düşünce ve ahlak özelliklerini içerisine alan geniş bir konudur.Biliyoruzki Milli Kültürümüz bizim eskiden kalan adetlerimizdir ve geleneklerimizdir ve onu daima yaşatmalıyız.Milli Kültürümüzü oluşturan geleneklerden örf ve adetlerimizden bazıları şunlardır:yemeklerimiz,giysilerimiz,oyunlarımız,türkülerimiz ve en önemlisi ise Türk dilidir.Bana göre,dilini kaybetmiş bir millet milli benliğini,değerini,üzünü, daha doğrusu herşeyini kaybetmiştir.Dil düşünmenin amacıdır.Düşünmeyen insanların fikir yürütme gibi şansları yoktur.Dil ile düşünce arasındaki sıkılık milli hissin oluşmasında etkilidir.Millli bir his, ancak o milletin dili ile oluşturabilir. Her millet, ancak kendine özgü bir dil ile milli hislerini kuvvetlendirip yayabilir.Bu gerçeği gören büyük önder AAtatürk Türk dilince son derece önem vermiş, bir çok yabancı kelimenin Türkçe Karşılığını aramış Türkçe diline hak ettiği değeri göstermiş.Milli Kültürürümüzün oluşmasındaki en önemli unsurlardan biride tarihtir.Tarihimizi iyi araştırıp öğrenmeliyiz.Milli Kültürümüzün geliştirilmesi canlı tutulması,topluma ve bizden sonra gelecek nesillere aktarılması için iyi bir eğitim programına ihtiyaç vardır.Bunun için okullarda Milli Kültürümüzün korunması ve geliştirilmesi için iyi bir eğitim verilmelidir. Sonuç olarak Milli Kimliğimizi ve Milli Kültürümüzü oluşturan tarihimizi dilimizi,ebediyatımızı,el sanatlarımızı geleneklerimiziörf ve adetlerimizi iyi öğrenip bunları hayatımızda uyguluyarak bizden sonraki nesillere sağlıklı bir biçimde aktarabilmeliyiz.Böylece Milli Kültürümüzü korumuş oluruz.

misafir - 8 yıl önce
Büyük Önder Atatürk'e göre “Millet, aynı kültürden insanların oluşturduğu toplumdur”. Demek ki, “milli kültür”, bir devleti ayakta tutan unsurların en önemlisidir. Çünkü, milli kültür oluştuğunda ortaya millet çıkar. Millet ise mutlaka bir devlet oluşturur. Dünya tarihine baktığımızda, milli kültüre sahip olmanın önemi daha iyi anlaşılır. Tarihe gözatıldığında, milli kültüre sahip halkların her türlü zorluğa karşı varlıklarını korudukları görülecektir. İkinci Dünya Savaşı'ndan enkaz halinde çıkmalarına rağmen kısa sürede önemli birer güç haline gelen Almanya ve Japonya bunun en güzel örneğidir. Aynı şekilde, İstiklal Savaşı'nda Türklere yeni zaferler kazandıran, Türk Milletinin Atatürk milliyetçiliği ile tamamlanan milli kültürünün sağlamlığıdır. Milli kültür, milli ve manevi değerlerin öğretildiği eğitim kurumlarında oluşmaya başlar. Eğitim kurumlarında, milli ve manevi değerleri öğrenen gençler ise bu değerlere sahip çıktıkları ölçüde devleti, milli birliği ve beraberliği güçlendirirler. Atatürk'ün sözleri, ortak bir kültür oluşturan eğitimin milli birlik ve beraberlik açısından önemini açıkça ortaya koyar:“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırları ne olursa olsun, ilk önce ve herşeyden önce Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir. Dünyada uluslararası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara sahip olmayan kişiler ve bu nitelikte kişilerden oluşan toplumlara hayat ve bağımsızlık yoktur. Çocuklarımızı aynı eğitim derecesinden geçirerek yetiştireceğiz. Kesinlikle bilmeliyiz ki iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır. Çocuklarımıza vereceğimiz öğrenim sınırı ne olursa olsun onlara esas olarak şunları öğreteceğiz: Milletine, Türkiye Devleti'ne, TBMM'ne düşman olanlarlarla mücadele; bu mücadelenin sebep ve vasıtaları ile donatılmayan millet için yaşama hakkı yoktur.” (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, 1952, Türk İnkılap Tarihi Enstitü Yayınları)Atatürk, bu sözlerle, alınan eğitimin, mahiyeti her ne olursa olsun, milli değerleri yücelten ve her zaman korunması gerekli unsurlar olarak ön planda tutan bir üsluba sahip olması gerektiğini vurgular. Çünkü, bir devletin sağlam temellere oturması için öncellikle milli birlik ve beraberliğini koruması gerekir. Bir devlet ne kadar gelişmiş olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun eğer ortak bir kültüre sahip değilse parça parça demektir. Böyle bir devlet ise tüm gücünü kaybeder. Milleti oluşturan unsurların en temel noktasında bireyler karşımıza çıkmaktadır. Bireylere milli beraberliğin ne olduğunu öğretmek ve milli şuuru kazandırmak ise ancak eğitimle gerçekleşebilir. Bireylere milleti için çalışmanın önemi öğretilmediği takdirde milli eğitim amacına ulaşmamış olur. Birey devletine ve dolayısıyla milletine faydasız bir insan haline gelir. Atatürk'ün vurguladığı gibi eğitimin mahiyeti ve düzeni her ne olursa olsun, gençler milli şuurun aşılayıcısı olan milli kültürümüzü öğrenecek şekilde eğitilmelidir. Ayrıca, milli kültürün temellerini Büyük Önder Atatürk'ün “İlke ve İnkılapları”nın oluşturduğu gençlere anlatılmalıdır. Eğitim insanlara milli şuurdan başka daha birçok şey kazandırır. İnsanın hayata bakışını, prensiplerini, sanat anlayışını, ideallerini, yaşam şeklini belirler. İnsanların aileleri, dini, ülkesi, cinsiyeti, yaşam seviyesinin standartları her ne olursa olsun verilen iyi bir eğitimle aradaki tüm farklar bir anda kalkabilir. Böylece insanlar aynı ortak amaçta birleşmiş olurlar. Milli şuur da buna eklendiğinde bireyler tamamen kaliteli, yüksek ahlaklı, devletine bağlı ve faydalı bir hale gelirler. Bir birey için devletine bağlı ve faydalı olmak, kendisinin ve gelecek nesillerin en iyi yaşam standartlarına ulaşmasına katkıda bulunmak demektir. Sonuç olarak, eğitimin amacı, Atatürk ilke ve inkılaplarını kendilerine ilke edinmiş, devletini ve milletini tüm değerlerin üzerinde tutan gençler yetiştirmek olmalıdır. [ TOPLUMLARIN CAN DAMARI MİLLÎ KÜLTÜR ] Yeni bir bin yılın ilk basamaklarına adım attığımız bu günlerde, özellikle toplumlar arasında görülen değişmenin hızlı boyutunu farkedememek mümkün değil. Anlayışların, düşüncelerin yeniden şekillendiği çağımızda kültürel anlamda belirginleşen oluşumlar ise hiç de yabana atılacak gibi görünmüyor. Yakın çevremizde, aile hayatımızda, çalışma ortamımızda olup bitenler, bizi herşeyi yeniden düşünmeye, yeniden bir değerlendirme yapmaya zorluyor. Bu değerlendirmede geçmiş ile içinde bulunduğumuz an; içinde bulunduğumuz an ile gelecek arasında köprü konumundaki kültürel varlıklarımız, kültür dinamiklerimiz ön plana çıkıyor. Şehirde de bulunsak, köyde de yaşasak bu kavram ile karşılaşıyor, unsurları ile birlikte oluyoruz. Hayatımızın hemen hemen her bölümünde, sosyal yaşantımızın bütün dilimlerinde bu kelime ile karşılaşıyoruz. Dil kültürümüzden bahsediyoruz, teknoloji ile medeniyet ile kültür arasındaki bağı ve sorunlarını tartışıyoruz. Sanatın bütün dallarında onu en geniş manası ile kullanıyoruz. Müzik kültürü, sinema kültürü, edebiyat kültürü diyoruz. Sosyal hayatımızın durumunu aynı kelimenin yardımı ile izaha çalışıyoruz; şehir kültürü, köy kültürü, gecekondu kültürü diyoruz. Sadece yazılı basınımızda, gazete ve dergilerde konu ile ilgili araştıma yapan uzmanların dilinde ve kaleminde değil, televizyon ve radyo kanallarında da sık sık duyduk bu kelimeyi. Toplumun hemen hemen her kesimindeki insanların hayatlarında yer aldı kültür. Yıllarca kültürün nasıl birşey olduğunu anlamaya ve onu tanımaya çalıştık, etkisinden ve gücünden bahsettik. Kültürümüzü ve medeniyetimizi nasıl muhafaza edebileceğimizi ve gelecek nesillerimize bu değerleri nasıl aktarabileceğimizi tartıştık. Ona kimi zaman sempati ile kimi zaman da antipati ile yaklaştık. Bir çok tanımıyla karşılaştığımız kültürün UNESCO uzmanlarınca yapılan ve kabul edilen tarifinde, bir insan topluluğunun kendi tarihi tekamülü hususunda sahip olduğu şuur ve bu insan topluluğunun bu tarihi tekamül şuuruna atfen varlığını devam ettirme azmini gösterdiği ve gelişimini sağladığı belirtilmiş. Bu tarif, içtimâî-manevî şuur muhtevalarını kültür olarak vermekle birlikte, kültürdeki sürekliliği ve millî olma zaruretini öne çıkarması bakımından da oldukça dikkate değer bulunuyor. Tanımdan da anlaşıldığı gibi bir kültür ancak kendi toplumunun tarihi varlığında ortaya çıkabiliyor. Kültürü, yüzyıllara uzanan bir zaman çerçevesinde topluluklar meydana getiriyor, kültür de milleti ayakta, dik ve sağlam tutuyor. Prof. Dr. Mehmet Kaplan, tarihi bugüne kadar getiren ve onu aktüel bir güç yapan vasıtanın ilim, kültür ve sanat olduğunu söylüyor ve bütünüyle zamanın içinde ebediyete giden bir yol olan, bütün zamanları besleyen dinin, ilme, kültüre ve sanata etkide bulunduğunu belirtiyor. Yavuz Bülent Bakiler kültürü, milleti diğer milletlerden ayıran maddi ve manevi değerler bütünü olarak görüyor ve bir örnekle şöyle izah ediyor: ÒAna karnında bir çocuk düşününüz. Çocuğu bir kordonla besleyen anadır. O göbek bağını içeriden kopardınız mı, ananın da çocuğun da felaketine sebep olursunuz. Kültürle millet arasındaki bağ da aynen öyle. Milletler ancak kendi kültürleri ile yaşayabilirler.Ó Kültür bir milletin dini inancıdır, konuştuğu dilidir, millet sevgisidir, tarih bilgisidir, birikimidir. Değer hükümleridir. Örf ve adetleri gelenek ve görenekleridir. Nihayet kültür, bir milletin yaşama tarzıdır. Öyle olmasına öyledir de nedense bir türlü öğrenemedik kültürün gücünü, bilemedik kültür nedir ne değildir diye. Yüzyıllar öncesinden başlayarak kültür dünyamıza binlerce yıldız serpiştiren, millet olarak şahsiyetimizin, karakterimizin yapısına nakışlarıyla biçim veren düşünce şekillerini, yaşama kural ve kaidelerini gerektiği gibi bilemedik, anlayamadık. Zaten bir anlayabilsek, kültürümüzün varlık sebebimiz olduğunu. Bir anlayabilsek, bu topraklar üzerinde hür ve müstakil yaşamak için kültürümüze sahip çıkmamız gerektiğini. Bir anlayabilsek, kültürün, sadece müzelerin kuytu köşelerine çekilmiş arkeolojik kalıntılardan ibaret olmadığını. Bizi biz yapan değerleri bir anlayabilsek. Asırlar öncesinden gelen ve geleceğe yön veren, güzellikleri ile gecenin içinde parlayan ışık kaynakları nasıl görmezlikten gelinir ki! -------------------------------------------------------------------------------- -------------------------------------------------------------------------------- -------------------------------------------------------------------------------- TÜRK KÜLTÜRÜ VE MEDENİYETİ Ayrı ayrı inanış, düşünce, eğilim, kullanış ve davranış tarzları bir milletin millî kültür unsurlarını teşkil etmektedir. Kültürlerden doğan medeniyet, karekter yönünden umumi; kültür ise hususidir. Her topluluk bir kültüre sahiptir, her kültür de ayrı bir topluluğu temsil eder. Bir kültürün varlığı, bir milletin mevcut olduğunu göstermekte, bir topluluğun varlığı ise bir kültürün varlığına işaret etmektedir. Bir milletin manevi kültür değerlerini din, dil, sanat, edebiyat, örf ve adetleri ile düşünüş ve yaşayış tarzları meydana getirmektedir. Bu kültür değerleri milletlerin hayatlarında önemli yer tutar. Milletler de bu kültür değerleri üzerinde önemle dururlar. Bu kültür değerlerini bozmadan kendilerinden sonra gelecek nesillere devretmeye gayret ederler. Eğer bir kültürün özü terkedilecek olursa veya toptan terkedilirse, o milletten, o cemiyetten eser kalmaz. Kültür millî duyguların gelişmesini sağlayıp, insanı vatansever yapar. Bu sevgi de millî bütünlüğü sağlar. Kültür, istiklal isteyen bir yapıya sahiptir. Toplumlar, milletler başka bir kültürün kendi toplumlarında gelişip, boy göstermesine fırsat vermezler. Bir milletin kendine ait inanış ve yaşayışını meydana getiren din, asırlardır kültürün en önemli unsuru olmuştur. İnanış ve yaşayış unsurları bir toplumdaki bütün ferdi hareketleri, örf ve adetleri, sanatı, vs. tesiri altına alır. Kültürü, psikolog, sosyolog ve kültür tarihçileri değişik şekillerde tanımlamaya çalışmışlardır. E. B. TaylorÕun: ÒBilgiyi, imanı, sanatı, ahlakı, hukuku, örf-âdeti ve insanın (cemiyetin bir üyesi olması dolayısıyla) kazandığı diğer bütün maharet ve ihtiyat ihtiva eden mürekkep bir bütünÓ olarak tarif ettiği kültürü C. Wiesler ise: ÒBir toplumun yaşama tarzıÓ, E. Sapir: ÒAtalardan gelen maddi-manevi değerler toplamıÓ, R. Thurnwald da ÒBir toplulukta örf ve âdetlerin, davranış tarzlarından, teşkilat ve tesislerden kurulu âhenkli bir bütünÕ olarak tanımlamışlardır. Ziya Gökalp ise kültürü: ÒBir milletin dinî, ahlakî, hukukî, bediî, muakaleleli (entellektüel), lisani, iktisadi ve fenni hayatının ahenkli bir bütünüÓ şeklinde ifade etmiştir. Son dönem aydınlarından Yılmaz Özakpınar da araştırmalarında kültür ve medeniyet konusunda köklü yorumlar getirmiştir. Kültürden farklı bir anlam taşımakta olan medeniyeti, milletler arasında ortak değerler seviyesine yükselen anlayış, davranış ve yaşama vasıtalarının bütündür. Bu ortak değerlerin kaynağı, milletlerin kendi oluşturduğu kültürleridir. KÜLTÜR MİLLETLERİN VARLIK GÖSTERGESİDİR Kültür, belirli bir yerde birlikte yaşayan belli bir toplumun yaşayış şeklidir. Bu kültür onların sanatlarında, sosyal sistemlerinde, alışkanlıklarında, adetlerinde ve geleneklerinde yaşamaktadır. Aynı kültüre sahip olanlar, birlikte yaşayan ve aynı dili konuşan insanların, başka dili konuşan insanlardan farklı bir şekilde düşünmesi, hissetmesi ve onlardan farklı heyecan duyması demektir. Cemiyetle kültür arasında çok sıkı bir bağ vardır. Sosyal yapı ile kültür bir gerçeğin iki yüzü gibidirler. Sosyal yapılar mevcut kültüre göre şekillenirken, kültür de içinde bulunduğu çevreden sürekli etkilenir. İnsanları zaman ve mekan içerisinde birleştiren ortak noktaların bulunması millet olmanın en önemli özelliğidir. Bunu sağlayan ise kültürdür. KÜLTÜRÜN DOĞUŞU İNSANLIĞIN YARATILIŞI İLE BAŞLAR Muhakkak ki kültürün meydana çıkmasında bütün insanların payı vardır. Kültür ve medeniyetlerin ileri ve güçlü olduğu ülkeler, sosyal ve kültürel temaslara açık ülkelerdir. Sosyal ve kültürel temaslara açık olmayan ülkeler gelişememişlerdir. 15. asırdan sonra keşfedilen bazı adalarda yaşayan insan gruplarının hepsinin seviyelerine uygun bir kültüre sahip oldukları görülmüştür. Fakat dış dünyaya kapalı olarak oluşturulan bu kültürler, başka kültürlerle temas edemedikleri için gelişememişlerdir. Türk kültürünün ortaya çıkış sahası, Türk kavimlerinin anavatanı olan Orta AsyaÕdır. Orta Asya, coğrafi yönden Türk kültürünün ana kaynağıdır. Hun, Göktürk ve Uygur Türk devletlerinin meydana getirdiği kültür, Orta Asya Türk Kültür ve Medeniyetinin ana temelini oluşturmuştur. Göktürkler döneminden kalan Orhun Kitabeleri, o dönemin kültürünü yansıtan birer kültür hazineleridir. Bu dönemin kültür ve medeniyeti ÒBozkır KültürüÓ, ÒBozkır MedeniyetiÓ ve ÒAtlı Göçebe KültürüÓ şeklinde isimlendirilmektedir. TÜRK KÜLTÜRÜNE YENİ ÇEHRE Orta Asya TürkleriÕnin, İslamiyetÕe girişleri ile birlikte Türk Kültürü de evrensel bir boyut ve yeni bir çehre kazanmıştır. TürklerÕin İslamiyetÕle ilk temasları Emeviler döneminde başlamıştır. AbbasilerÕin ÇinÕe karşı yaptıkları Talas Muharebesinde (M. 751) Türkler, Abbasiler yanında yer almış, böylece İslamiyeti daha yakından tanıma fırsatı bulmuşlar ve İslamiyetÕe girmeye başlamışlardır. TürklerÕin İslamiyetÕe girmeleri Maveraünnehir çevresinde hızlanmıştır. Türk İslam Kültür ve Medeniyeti, Karahanlı ve Gazneli Türk Devletleri ve İtil-Ural Türk Devleti döneminde geçiş dönemini yaşamış, Selçuklular ve Osmanlılar dönemi ise bu kültür ve medeniyetin en üst düzeye çıktığı dönem olmuştur. Diğer kültür ve medeniyet çevrelerini etkisi altına alan Türk İslam kültür ve medeniyeti Türklüğün kendine has özelliğini gösterir. MaveraünnehirÕden AnadoluÕya, AnadoluÕdan da Balkanlara kadar uzanan bu kültür ve medeniyet, Akdeniz ülkelerini de etkisi altına almıştır. Toplumlar devlet ve millet olma seviyesine yükseldikleri zaman kendi millî kültürlerini oluşturabilirler. Nihayet milattan önce 3. yüzyılda kurulan Hun DevletiÕnden, Atatürk tarafından temelleri atılan Türkiye CumhuriyetiÕne kadar oluşan Türk Kültür ve Medeniyetinin bir bütün olduğu görülür. Türkler Malazgirt OvasıÕna ayak bastıklarında bir millî kimliği ve o kimliğin gerisinde bin üçyüz-bin beşyüz yıllık bir tarihi vardı. O kimlik ve o tarihin gücü ile bu vatana sahip oldular. Her mekandan ve her kültürden etkilendikleri gibi, kendi kültürü ile etrafındaki ülkeleri de etkilediler. Türkler AnadoluÕya geldiklerinde; bin beşyüz yıllık çok sağlam bir devlet geleneğine sahiplerdi. Anadolu, Türklerin eline geçince bir uçtan bir uca düzen ve disiplin altına alındı. Komşu milletlerin gıpta ettiği bir düzen kuruldu. Saray, medrese, han, hamam, yol, kervansaray, hastane, köprü, türbe, camiler inşa edildi. Bugün dahi gururla seyrettiğimiz muazzam bir bayındırlık hamlesi gerçekleştirildi. Bu hamleler gerçekleştirilirken daha önce AnadoluÕda hüküm sürerek eserler bırakan milletlerin eserlerine de saygı gösterildi ve aynen korundu. Türk milleti fethettiği ülkelerde hakimiyet kurarken daha önce meydana getirilmiş olan medeniyetlere saygı duymuş, diğer milletlerin din, dil, örf ve adetlerine büyük bir müsamaha göstermiştir. Osmanlı Devleti meşruiyetini, ÒDin ü Devlet Mülk ü MilletÓ idaelinden, idaresindeki müslim ya da gayri müslim olan çeşitli toplumların kültürel, dini özelliklerini koruyup, garanti altına alışında buluyordu. Yüzyıllar süren hoşgörüye dayalı, barış içerisinde bir beraberlik sayesindedir ki Osmanlı devleti zengin bir kültür ortaya çıkarmıştır. Bu kültür, içerisinde farklı birçok kültürü barındırıyordu, bu özelliği ile bir mozayiği andırıyordu. Bugün Türkiye dahil, Balkan ve Ortadoğu ülkelerinin şaşırtıcı kültürel benzerliklerinin temelinde bu olgu yatmaktadır. Değişik coğrafyaların kesiştiği, değişik toplum ve tarihlerin karşılaştığı bir kavşak noktasında ortaya çıkan ve gelişen Osmanlı kültürü, Ortaasyalı olduğu kadar, Akdenizli, Ortadoğ

misafir - 8 yıl önce
Milli kültür, bir milletin tüm üyelerinin ortak bir payda da buluşması;ortak karakter ögelerine sahip olunması , sevinç, keder ve hazları yaşamada benzerlikler yaşanmasıdır.

misafir - 8 yıl önce
Millî kültür, bir millete kimlik kazandıran, diğer milletlerle arasındaki farkı belirlemeye yarayan, tarih boyunca meydana getirilen o millete ait maddî ve manevî değerlerin uyumlu bir bütünüdür. Bir toplumu millet yapan ve onun bütünlüğünü sağlayan millî kültürdür.

misafir - 8 yıl önce
Milli Kültür Öğeleri yada Unsurları * [Sanat] (Müzik, Edebiyat, vb.) * [Dil] * [Din] * [Güzel Sanatlar] (Resim, Heykel vd.) * [Felsefe] * [Temel Bilimler] (Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji) * [Sosyal Bilimler] (Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji vd.) * [Teknoloji] * [Mimari]

misafir - 8 yıl önce
Bir millete özgü bilgi, inanç ve davranışlar bütünü ile bu bütünün parçası olan maddi nesneler.Bir milletteki Toplumsal yaşamın dil, düşünce, gelenek, işaret sistemleri, kurumlar, yasalar, aletler, teknikler, sanat yapıtları gibi her türlü maddi ve tinsel ürününü kapsamına alır.

misafir - 8 yıl önce
bir milleti millet yapan milleti ayakta tutan kavram

Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Türkçülüğün Esasları
2 yıl önce

Tarihi Türkçülük Nedir? Türkçülük ve Turancılık Milli Kültür ve Medeniyet Halka Doğru Batıya Doğru Tarihi Maddecilik ve Sosyal İdealizm Milli Vicdanı Güçlendirmek...

Türkiye'deki millî parklar listesi
2 yıl önce

ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü. 19 Ağustos 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ağustos 2018.  ^ "Çamlık". Yozgat İl Kültür ve Turizm...

Toplum
2 yıl önce

arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Nisan 2020.  ^ Genç, Mehmet. "Toplumsal Düzen Nedir". nedir.org. 10 Şubat 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi:...

Yaşar Nabi Nayır
2 yıl önce

Derneği'nin Türkiye Başkanlığını da yapan Nayır'a, Türk kültür yaşamına yaptığı katkılardan ötürü Kültür Bakanlığı 1979 yılında Büyük Ödül vermiştir. Evli ve...

Yaşar Nabi Nayır, Yaşar Nabi Nayır
Wushu
2 yıl önce

ve Çin geleneksel kültürünün özünü yansıtan bir spordur. Yani Wushu, sadece sıradan bir spor dalı değil, aynı zamanda Çin'in milli sporu ve Çin halkının...

Wushu, Bodhidharma, Hong Kong, Kung Fu, Pekin, Pinyin, Tai Ci Çüen, Taoizm, Wing Chun, Zhuangzi, Çin
Demirtaş Ceyhun
2 yıl önce

yazmaktaydı. İşçi Partisi üyesi ve partinin 2007 yılında ilan edilen Milli Hükümet'inin Kültür Bakanı'ydı. Zatürre tedavisi görmekte olduğu hastenede hayatını...

Demirtaş Ceyhun, 1934, 1955, 1959, 1970, 1973, Adana, Biyografi, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Mimarlık, Sait Faik Hikaye Armağanı
Esra Bezen Bilgin
6 yıl önce

Tiyatrosu - 2007 Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz : Aziz Nesin - İzmit Şehir Tiyatrosu - 2004 Home Sweet Home : Emre Koyuncuoğlu - İstanbul Kültür Sanat Vakfı - 2004...

Dilek Türker
6 yıl önce

Abdal adlı oyunda genel sanat yönetmenliğine başlamıştır. 1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca verilen Devlet Sanatçısı unvanını almıştır. 2011 yılında verilen...

Dilek Türker, 1945, 1964, 1973, 1977, 1978, 1990, 1998, 2005, 3 Şubat, Almanca