Muhammed Huccetullah

Kısaca: Muhammed Huccetullah on yedinci yüzyılda Hindistan'da yetişen evliyadan. İsmi, Muhammed Nakşibend, lakabı ise, Huccetullah'tır. İmam-ı Rabbani hazretlerinin torunu ve Urvetü'l-Vüska Muhammed Ma'sum Faruki hazretlerinin ikinci oğludur. Tasavvufta Huccet ismi verilen pek yüksek makamların sahibi idi. 1625 (H.1034) senesinde Serhend'de doğdu. 1703 (H. 1115)'de vefat etti. İmam-ı Rabbani hazretleri Muhammed Huccetullah'ın doğumundan bir süre önce Muhammed Ma'sum'a; “Bu yakınlarda doğacak o ...devamı ☟

Muhammed Huccetullah on yedinci yüzyılda Hindistan'da yetişen evliyadan. İsmi, Muhammed Nakşibend, lakabı ise, Huccetullah'tır. İmam-ı Rabbani hazretlerinin torunu ve Urvetü'l-Vüska Muhammed Ma'sum Faruki hazretlerinin ikinci oğludur. Tasavvufta Huccet ismi verilen pek yüksek makamların sahibi idi. 1625 (H.1034) senesinde Serhend'de doğdu. 1703 (H. 1115)'de vefat etti.

İmam-ı Rabbani hazretleri Muhammed Huccetullah'ın doğumundan bir süre önce Muhammed Ma'sum'a; “Bu yakınlarda doğacak oğlun yüksek ma'rifetlere ve sırlara kavuşacak, Zamanındaki insanlarının anlamaktan aciz olacakları bir insan-ı Kamil olacaktır.” dedi. Hakikaten kısa bir müddet sonra doğan çocuğa Şah-ı Nakşibend Muhammed Behaeddin-i Buhari hazretlerinin ismini verdiler.

Babası Muhammed Ma'sum Faruki, Muhammed Nakşibend'i küçük yaştan itibaren iyi bir tahsile tabi tuttu. Tefsir, hadis, fıkıh, bunların yanısıra zamanın fen ilimlerini en mükemmel şekliyle öğretti. Genç yaşta büyük alim olan Muhammed Nakşibend, babasının kıymetli sohbetleri ve bereketli teveccühleriyle tasavvufta da yüksek marifet sahibi oldu. Evliyalıkta en büyük derecelere kavuştu. Huccet ismi verilen makamın sahibi olup, lakabına Huccetullah denildi.

Zamanın devlet reislerine, beylere, valilere, alimlere ve salihlere nasihatlerde bulunurdu. Bereketli sohbetlerinde pekçok alim ve evliya yetişti. Uzak yerde olanlara da mektuplar yazarak İslamiyetin emir ve yasaklarını anlattı. Bu yazdığı mektuplar iki ciltlik kitap haline getirildi. Birinci ciltte yüz yirmi sekiz, ikinci ciltte altmış sekiz mektup vardır. İki cilt bir arada 1963 senesinde Pakistan'ın Haydarabad şehrinde basıldı.

Muhammed Nakşibend hazretleri ömrünü İslamiyeti öğrenmek, öğretmek ve yaşamakla geçirdi. Seksen bir yaşında 1703 senesinde Muharrem ayının yirmi dokuzuncu gecesi vefat etti. Serhend'de defn edildi. Üç oğlu vardı. Her biri de evliyalıkta yüksek dereceler sahibiydi. Bunlar; Ebu Ali, Muhammed ve Musa Kazım'dır.

Muhammed Nakşibend Huccetullah sevdiklerine yazdığı mektuplardan birinde buyurdu ki: “Aziz efendim! Çok zamandan beri sizden haber alamadım. Allahü teala selamet versin. Selameti, kurtuluşu ve taatı Cenab-ı Hakkı anmada biliniz. İş zamanı bugündür. Yarın, hesaplaşma, Cebbar olan Allahü teala iledir. Kulluk zamanı şimdidir. Yarın mahcubiyet zamanıdır. Çeşit çeşit azaplar öndedir. Buna inanan nasıl rahat ve korkusuz durur. Rahatlık Rahmanı anmadadır. Cennete girmenin sebebi budur. Allahü tealayı zikretmek deva ve şifadır. Dünya bir saattir. Bizden istenen onda taattir. Dünya bir gündür, bizden istenen onda oruçlu olmaktır. Tevfik Allah'tandır. Bizim nefsimiz belamızdır. Allahü tealayı anmak ise en iyi ve en tatlıdır.”

Muhammed Huccetullah hazretleri bir başka mektubunda da buyurdu ki: “Allahü tealaya hamd olsun. Seçtiği kullara selam olsun. Mektubunuzla şereflendik. İhsanlarınız da geldi. Dua etmemize sebep oldu. Hadis-i şerifte; “Dua kapılarının kendisine açıldığı kimseye (yani dua nasib olan kimseye) kabul kapıları ve Cennet yahut rahmet kapıları da açılır.” buyuruldu. O halde duada kusur etmemelidir. Kapalı kapıları dua anahtarı ile açmalıdır. İhtiyaçlarını Allahü tealadan yalvararak ve O’na sığınarak istemeli, ahiret kurtuluşunu onlarda görmelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Allahü tealadan istemeyene Allahü teala kızar.” Yine buyuruldu ki: “Kazayı ancak dua geri çevirir, ömrü ancak iyilik uzatır. Allah katında afiyet istemekten daha sevgili bir istek yoktur.” O halde çok istemeli, rahmet-i Rahmana kavuşmak için çok da etmelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Dua müminin silahıdır. Dinin direğidir. Göklerin ve yerin nurudur. Her şeyi Hak tealadan istemelidir. Ayakkabının bağı, yemeğin tuzu bile olsa.”

Duanın kabul olması için şart ve edepler vardır. Yemekte ve giymekte haramdan sakınmak, Allah’a karşı ihlaslı olmak, duadan önce namaz veya benzeri salih bir amel işlemek, abdestli olmak, temiz olmak, kıbleye karşı diz çöküp oturmak, dua ederken Allahü tealaya hamd-ü sena etmek, Resulullah’a (sallallahü aleyhi ve sellem) salevat-ı şerife getirmek, iki elini uzatıp omuzları hizasına kaldırmak, elinde eldiven olmamak, isterken Allahü tealanın isimleri ve sıfatları ile istemek, mesela Ya Rabbel-alemin, Ya Ekram-el-ekramin, Ya Erhamerrahimin gibi, Avuç içleri açık olmak, edep üzere bulunmak, hudu ve huşu halinde olmak, kendini eksik, kusurlu, zavallı ve kırık bilmektir...” “... Allahü tealaya dua ederken Peygamberlerini ve salih kullarını da vesile etmelidir. Dua ederken sesini yükseltmemeli, kendisinin günahkar, kusurlu olduğunu itiraf etmeli, samimi kalple ciddi olarak istiyerek ve gönül huzuru ile dua etmelidir. Ettiği duanın manasını bilmelidir. Yakınlarına, komşularına da dua etmelidir. Duayı tekrar tekrar etmeli. Dua ederken ve dinlerken sık sık amin demelidir. Olmayacak şey için dua etmemelidir. Duadan sonra iki elini yüzüne sürmelidir. Duanın kabulünde acele etmemelidir. Dua ettim kabul edilmedi dememelidir. Sonra kabul edilebilir. Yahut kabulü bir şeye bağlanır. Yahut bir belayı gidermiş olur. Bu sayılanlar duanın kabul kısımlarıdır.

Ana-babanın çocukları hakkında duaları, misafirin duası, oruçlunun iftar vaktindeki duası, Müslümanın Müslümana gıyabında, yani arkasından yaptığı dua makbuldür. Allahü tealanın ism-i a’zamı ile yapılan dua kabul olunur...”

Muhammed Huccetullah’ın küçük ve büyük günahlar hakkında ve bir takım nasihatleri bildiren bir de risalesi vardır.

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.