oturmak
1. anlamı Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek:"Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu."- S. F. Abasıyanık.
2. anlamı Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak:
"Bakın, hikaye zordur, acımasız ve hoşgörüsüzdür. Oturursunuz ve başından kalkamazsınız."- T. Dursun K.
3. anlamı Uygun gelmek, ölçüleri tam olmak:
"Ãœtüsüz ve beli oturmamış pantolonunu çekti."- T. Buğra.
4. anlamı Bir yerde sürekli olarak kalmak, ikamet etmek:
"Aynı semtte oturdukları için komşu da sayılırlar."- B. Felek.
5. anlamı (nsz) Hiçbir iş yapmadan boş vakit geçirmek, boş durmak:
"Böyle oturacağınıza çalışsanız olmaz mı?"- .
6. anlamı (nsz) Toprak veya yapı çökmek, aşağı inmek:
"Temelin bu tarafı on santim oturmuş."- .
7. anlamı Biriyle beraber yaşamak:
"O günden beri, enişte beyle oturuyorum."- S. M. Alus.
8. anlamı Bir işi yapmakta olmak, bir işe başlamak üzere olmak:
"Bu saat, kendimi bildim bileli sofraya oturma saatimizdir."- Y. Z. Ortaç.
9. anlamı Yer almak, geçmek:
"Valilik makamına oturdu."- .
10. anlamı Benimsenmek, yerleşmek, kökleşmek:
"Gelenekler gün geçtikçe iyice oturdu."- .
11. anlamı Belli bir yörüngede dönmeye başlamak:
"Uydu yörüngeye oturdu."- .
12. anlamı Sıvı tortuları dibe çökmek, dipte toplanmak.
13. anlamı Herhangi bir durumda belli bir süre kalmak:
"Arif gibi bir adamla çene yarışına girmek istememekle beraber susup oturamazdı."- M. Å. Esendal.
14. anlamı halk ağzında Mal olmak:
"Bu bize pahalıya oturdu."- .