Atatürkün Eğitim Alanında Yaptığı Çalışmalar Nelerdir

misafir - 8 yıl önce
Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan Yenilikler: * 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ilan edildi. Eğitim öğretim laikleştirildi. Bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Medrese ve okul ikiliğine son verildi * 1 Kasım 1928’de Latin alfabesi kabul edildi. * 15 Nisan 1931’de Türk Tarih Kurumu kuruldu. * 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumu kuruldu. * 1924’te Topkapı Sarayı müze haline getirildi. Aynı yıl Etnografya Müzesi ve Güzel Sanatlar Akademisi açıldı. * 1933’te İstanbul Üniversitesi ve Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi açıldı.

misafir - 8 yıl önce
Atatürk, büyük bir asker, büyük bir devlet adamı ve diplomat olduğu kadar, eğitim alanında da milletimizin çağ değiştirmesini, atılım yapmasını sağlayan büyük bir önderdir. Atatürk'ün Milli Eğitim konusuna gösterdiği ilgi ve bu konuda ileri sürdüğü görüşler incelendiği zaman, bu konuya adeta bir eğitim düşünürü gibi eğildiği, konunun bütün yönleriyle çok yakından ilgilendiği, çevresine Milli Eğitimin önemini anlatmak içni her fırsatı değerlendirdiği, Milli Eğitimde göz önünde tutulması gerekli amaç ve ilkeleri açıklığa kavuşturduğu görülür. Atatürk eğitim alanındaki yenileşmenin önderidir. Atatürk'ün gözünde, Türk Milli Mücadelesi, sırf askeri mahiyette, düşmanı vatan topraklarından kovmayı tek amaç bilen bir hareket değildi. Askeri alanda kazanılacak zafer, milli kurtuluşun ilk şartı idi. Fakat zaferden sonra yapılacak işler, bağımsızlık savaşı kadar önemliydi. Savaş sürerken bile, Atatürk, savaş sonrasının sorunlarına hazırlanıyor, bu arada Milli Eğitim konusuna da eğiliyordu. Bağımsızlık Savaşının en bunalımlı günlerinde, düşman kuvvetlerinin kesin sonuca ulaşmak hayaliyle baskılarını arttırdıkları, Ordumuzun Sakarya'ya kadar çekilmesine yol açan Kütahya-Eskişehir yöresindeki Yunan saldırısının tehlikeli şekilde geliştiği günlerde, 16 Temmuz 1921'de, Ankara'da "Maarif Kongresi" (Milli Eğitim Kongresi) toplanmıştır. Atatürk cephedeki şartların ağırlığına rağmen, bu Kongrenin ertelenmesine razı olmamış, hatta Kongrenin açış konuşmasını kendisi yapmıştır. Bu açış konuşmasında, -devam eden savaşa ve bütün maddi imkanların düşmanı vatanımızdan kovmak için kullanılması zorunluluğuna rağmen- "milli" ve "çağdaş" bir eğitimin temellerinin atılmasını, yapılacak işlerin sağlam bir programa bağlanmasını istemiştir. Bu konuşmasında: "Yüzyıllarca süren derin idari ihmallerin devlet bünyesinde açtığı yaraları iyileştirme yolunda harcanacak çabaların en büyüğünü, hiç şüphesiz, irfan (bilgi ve kültür) yo/unda kullanmalıyız" diyen Atatürk, acı bir gerçeğe parmak basar: "Şimdiye kadar izlenen öğretim ve eğitim yöntemlerinin, milletimizin gerileme tarihinde, en önemli etken olduğu kanısındayım. Ayrıntıları eğitim uzmanlarına bırakmak istediğini belirterek, bazı genel ilkelere değinen Atatürk, eski devrin hurafelerinden, boş inançlarından, Doğudan ve Batıdan gelebilecek zararlı etkilerden uzak, milli karakterimize ve tarihimize uygun bir kültüre muhtaç olduğumuzu vurgular. "Gelecekteki kurtuluşumuzun büyük önderleri" olarak selamladığı öğretmenlere duyduğu derin saygıyı dile getirir. Çevresine inanç aşılar: "Silahıyla olduğu gibi, dimağıyla da mücadele zorunda olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur" der. Atatürk'ün, yıllar sonra, "Cumhurbaşkanı olmasa idiniz, ne olmak isterdiniz?" sorusuna, "Milli Eğitim Bakanı olarak eğitim davasına hizmet etmek isterdim" diye cevap vermesi bile, eğitimi millet hayatında ne kadar önemli bir etken olarak gördüğünün işaretidir. Birinci Dünya Savaşının galibi emperyalist ülkelere ve onların aleti olarak vatanımıza saldıran Yunanlılara karşı kazandığı zaferle, Gazı Mustafa Kemal Paşa, yalnız Türklüğün değil, Fas'tan Endonezya'ya kadar bütün islam aleminin, bütün ezilen milletlerin kahramanı olmuştu. Fakat, O, bir an bile zafer sarhoşluğuna kapılmadı. Çok iyi biliyordu ki -kültür, eğitim ve iktisat zaferleri ile tamamlanmadıkça- askeri zafer tek başına milli kurtuluşu sağlamağa yetmeyecektir. Düşmanın İzmir'de denize dökülüşünden sadece bir buçuk ay sonra, Bursa'da, kendisini ziyarete gelen İstanbul öğretmenlerine söylediği şu sözler, O'nun, bu konuda ne kadar bilinçli olduğunu gösterir: "bugün eriştiğimiz noka gerçek kurtuluş noktası değildir... Kurtuluş cemiyetteki hastalığı ortaya çıkarmak ve iyileştirmekle elde edilir. Hastalığın tedavisi ilim ve fennin gösterdiği yolla olursa hasta kurtulur. Yoksa hastalık müzminleşir ve tedavisi imkansız hale gelir...". Orduların yönetilmesinde nasıl ilim ve fen rehber edinilerek zafere ulaşılmış ise, "milletimizi yetiştirmek için kaynak olan okullarımızın ve yüksek öğretim kurumlarımızın kuruluşunda da" ilim ve fennin yol gösterici olacağını belirten Atatürk, her fırsatta öğretmenlere şöyle sesleniyordu: "Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordunuzun zaferi için yalnız zemin hazırladı... Gerçek zaferi siz kazanacak, siz sürdüreceksiniz ve mutlaka başarıya ulaşacaksınız". Büyük Zafer'den az sonra, henüz Cumhuriyet kurulmadan Kütahya'da, "irfan ordusu" diye nitelendirdiği öğretmenlere hitaben söylediği şu sözler, bu kutsal mesleğin mensuplarına verdiği büyük değeri gösteriyordu: "...Toplumumuzu hakikat hedefine, mutluluk hedefine ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, öteki milletin geleceğini yoğuran irfan ordusu... Asker ordusu, vatanı yok etmeğe gelen düşmanı, vatanın harim-i ismetinde (yabancıların giremiyeceği temiz ve kutsal vatan topraklarında) boğup mahvetti. Yalnız, işimiz bu orduya sahip olmakla bitmiş, gayemiz yalnız bu ordunun başarısıyla gerçekleşmiş değildir. Bir millet savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçları ancak irfan ordusu ile ayakta durabilir. Bu ikinci ordu olmadan, birinci ordunun hizmetleri ve kazandıkları yok olur". Eğitim milletlerin bağımsız yaşayabilmeleri, kalkınıp güçlenmeleri bakımından hayati önem taşır. Atatürk'e göre, "en önemli, en esaslı nokta eğitim meselesidir". Çünkü, "eğitim bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir toplum halinde yaşatır, ya da bir milleti esarete ve sefalete terkeder". Atatürk, Milli Eğitime bir başka açıdan da büyük önem vermiştir: kurulan genç Cumhuriyet ve bu Cumhuriyetin dayandığı temel ilkeler, Türk inkılabı, ancak yetişecek güçlü; aydınlık kafalı, sağlam karakterli yeni kuşaklarla ayakta durabilirdi. Türk inkılabını ve Cumhuriyeti koruyacak kuşakları yetiştirmenin yolu eğitimdi. Ankara'da toplanan "Muallimler Birliği" (Öğretmenler Birliği) kongresinde, Atatürk eğitimin bu görevini şu sözlerle ifade etmiştir: "Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır. Hiç bir zaman hatırınızdan çıkmasın ki. Cumhuriyet sizden ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister". Atatürk'e göre, eğitime ve öğretmenlere düşen başka bir görev de şudur: "millet olma" bilincini geliştirmek, aynı millete mensup olma duygusunu güçlendirmek, milli beraberlik ve bütünlüğü pekiştirmek. Bu konuda, Atatürk şöyle diyor: "Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz millet namını almak yeteneğini kazanamamıştır. Ona alelade bir kütle denir, millet denemez. Bir kütle millet olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır. Onlardır ki bir toplumu gerçek millet haline getirirler". Özetle, Atatürk'e göre, kaynaşmış bir millet haline gelmenin, çağdaşlaşmanın, kalkınmanın, hür ve demokratik bir toplum olabilmenin en etkili aracı eğitimdi.

KFaidrıdneşvash - 2 yıl önce
tşk ederim çok güzel bir sunum

Defne - 1 yıl önce
Cok güzel ödevime yaradi

Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Atatürk Havalimanı
2 yıl önce

değiştirilerek İstanbul Atatürk Havalimanı oldu. 1980'lerin sonlarına doğru havalimanının kapasitesini artırmak için çalışmalar tekrar yoğunlaştı ve 1988'de...

Atatürk Havalimanı, Atatürk Havalimanı
Mustafa Kemal Atatürk
2 yıl önce

millîleştirildi. Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile eğitim Türk hükûmetinin denetimine girdi. Seküler ve bilimsel eğitim esas alındı. Binlerce yeni okul inşa edildi...

Atatürk, Birinci Dünya Savaşı, Türkiye, Türk Kurtuluş Savaşı, Osmanlı Devleti, 19 Mayıs, Sivas Kongresi, Erzurum Kongresi, Ankara, Selanik, Sultan Abdülhamit, Zübeyde Hanım
Türkiye'de laiklik
2 yıl önce

Darül Fünun (Üniversite) gibi eğitim kurumları Maarif Nezaretine bağlandığından bu dönemin eğitim alanında da hukuk alanında olduğu gibi ikili bir yapı doğdu...

Türkiye`de laiklik, 1924, 1925, 1926, 1928, 1931, 1933, 1949, 1956, 1982, 3 Mart
Darüşşafaka
2 yıl önce

yılına dayanan parasız, yatılı, karma öğretim kurumudur. Türkiye’nin eğitim alanındaki ilk sivil toplum kuruluşu olarak 1863 yılında faaliyete geçen Darüşşafaka...

Darüşşafaka, Darüşşafaka
Türk Dil Kurumu
2 yıl önce

1932'de Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan kurumdur. Türkiye'nin başkenti Ankara'da yer alan kurum, Türk dili üzerine çalışmaların yapılıp yayımlandığı...

Türk Dil Kurumu, 12 Temmuz, 1932, 1934, 1936, 1951, 1960, 1980, 1982 Anayasası, 1998, 1 Kasım
Müze
2 yıl önce

araştırmalar yapan, toplayan, koruyan, bilgiyi paylaşan ve sonunda inceleme, eğitim ve zevk alma doğrultusunda sergileyen, kâr düşüncesinden bağımsız, sürekliliği...

Can Dündar
2 yıl önce

belgesel ile politik ve tarihî konuların dışına çıktı; popüler kültür alanında çalışmalara yöneldi. 1996-1998 yıllarında 40 Dakika isimli belgesel-haber programını...

Can Dündar, 16 Haziran, 1961, 1979, 1982, 1986, 1988, 1996, 32. Gün, Ahmet Kaya, Ajda Pekkan
Yaşar Nabi Nayır
2 yıl önce

deneme türünde eserleri ve çevirileri vardır. Ancak Türk edebiyatına yaptığı en büyük katkı, 15 Temmuz 1933'ten itibaren 48 yıl boyunca hiç aksatmadan...

Yaşar Nabi Nayır, Yaşar Nabi Nayır