Camillo Benso, Cavour Kontu

Kısaca: Camillo Benso, Cavour Kontu (10 Ağustos 1810, Torino - 6 Haziran 1861, Torino), italyan devlet adamı. ...devamı ☟

Camillo Benso, Cavour Kontu
Camillo Benso, Cavour Kontu

Bilgikutusu Başbakan | isim = Camillo Benso, conte di Cavour | resim = Francesco Hayez 041.jpg | hükümdar = Victor Emmanuel II | ünvan = 1st President of the Council of Ministers of Italy | önceki = Title Created | sonraki = Bettino Ricasoli | başlangıç = March 23 1861 | son = June 7 1861 | ünvan2 = Italian Minister of Foreign Affairs | başbakan2 = ``Himself`` | başlangıç2 = March 23 1861 | son2 = June 7 1861 | önceki2 = Title Created | sonraki2 = Bettino Ricasoli | order3 = Italian Minister of Navy | başbakan3 = ``Himself`` | başlangıç3 = March 23 1861 | son3 = June 7 1861 | önceki3 = Title Created | sonraki3 = Federico Luigi, Conte Menabrea | doğum tarihi = birth date|1810|8|10|mf=y | ölüm tarihi = death date and age|1861|6|7|1810|8|10|mf=y | doğum yeri = Turin, Kingdom of Sardinia | ölüm yeri = Turin, Kingdom of Italy | milliyet = Italian | parti = Italian Liberal Party (Historical Right)

Camillo Benso, Cavour Kontu (d. 10 Ağustos 1810, Torino, Piemonte, Fransız İmparatorluğu - ö. 6 Haziran 1861, Torino, İtalya), italyan devlet adamı. Uluslararası gelişmeler ve devrimci hareketlerden yararlanarak Savoia hanedanı yönetiminde İtalya`nın birliğini sağlayan ve yeni krallığın ilk başbakanı olan Piemonteli muhafazakar devlet adamı.

Ailesi ve gençlik dönemi

Köklü bir geçmişi olan Cavourlar 16. yüzyıldan başlayarak asker ve memur olarak Savoia hanedanına hizmet etmişlerdi. Camillo`nun Cenevre doğumlu ve Kalvenci olan annesi, dönemin bütün siyasal, dinsel ve tolumsal akımlarına açık bir kent olan Cenevre`nin havasını aileye taşırken, babası Michele de, eski rejimle yakın bağlarından dolayı Fransız Devrimi`yle birlikte saygınlığı tehlikeye giren ailenin Napoleon döneminde yeniden seçkin bir konuma gelmesini sağlamıştı.

Cavour, on yaşında Torino Askeri Akademisi`ne girdi. Ailenin küçük oğlu olarak bir miras beklentisi olmadığından, önündeki tek seçenek Savoia ve Piemonte prensi Carlo Alberto`nun koruyuculuğu altında parlak bir makama ulaşmaktı. Daha öğrenciliği sırasında siyasal düşüncelere ilgi duymaya başladı. 18212deki meşrutiyetçi Piemonte devriminin askeri öğrencilere kadar yansıyan özgürlükçü ve ulusal yankılarından etkilendi. Aile içindeki konuşmalardan Bourbonların yeniden başa geçtiği Fransa`daki iç siyasal gelişmeler, Osmanlı yönetimine karşı Yunan ayaklanması, Rusya`daki özgürlükçü Dekabrist ayaklanması (1825) gibi güncel konuları yakından izledi. Benjamin Franklin, Piemonte devriminin ünlü önderi ve uzak akrabası Santorre di Santarosa gibi kişilere ve liberallere duyduğu sempatiyi coşkulu bir biçimde açığa vurmaya başladı. Kendisinden üç yaş büyük bir askeri öğrenci olan Baron Severino Cassio`nun etkisiyle yurtsever düşüncelere yöneldi. Cumhuriyetçi olarak tanınan Cassio ile yakınlığından rahatsız olan ailesi bu ilişkiyi sona erdirmesini isteyince, büyük bir tepki gösterdi. Aileyi bu müdahaleye yönelten, Temmuz 1824`te kişisel hizmetine verildiği Prens Carlo Alberto`ya karşı takındığı ters tutumdu. Veliaht prensle arasının bozulmasına yol açan bu durum, saraydan uzaklaştırılmasına ve 20 yıl kadar hiçbir siyasal görev alamamasına neden oldu.

Siyasal görüşlerinin gelişimi

1826`da istihkam teğmeni olarak orduya katılan Cavour, önce Torino`ya, ardından tahkimat yapılan çeşitli sınır karakollarına gönderildi. 1830`da görevli olarak gittiği Cenova`da aşırı demokratik ve cumhuriyetçi fikirleri savunan Anna Giustiniani Schiaffino`yla tanıştı. O sıralarda Giuseppe Mazzini`nin önderlik ettiği gizli devrimci örgüt Carbonaria`nın birçok üyesi sık sık Schiaffino`nun evine konuk oluyordu. Cavour, Anna Schiaffino`ya duyduğu aşk ve Severino Cassio ile yeniden kurduğu arkadaşlığın etkisiyle ateşli bir radikalizmi benimsedi. Bu arada Temmuz 1830 Fransız Devrimi devrimci tutkusunu daha da pekiştirdi. Avrupa`daki siyasal olayları aktaran gazeteleri daha iyi izleyebilmek için ingilizce öğrendi. Fransız yazarları Benjamin Constant ve François Guizot`nun liberal görüşlerinden yola çıkarak ataerkil mutlakiyetçiliğe, toprak sahipleri, aristokrasi ve ruhban sınıfının çıkarlarını temsil eden Bourbon yanlısı gericiliğe ve taht ile kilise arasındaki birliğe karşı kesin bir tutum takıldı. Bu gelişmeler üzerine yeniden resmi makamların kuşkusunu çekti ve polis gözetimi altında tutulmaya başladı. Babasının araya girmesiyle kovuşturmaya uğramayarak yalnızca uzak bir dağ kalesine sürgün edildi. Artık orduda kalamayacağını anladığından 1831`de istifa etti. Babasının girişimiyle Torino`nun güneyindeki bir köye belediye başkanı olarak atandı. Bu arada amcalarının yöredeki geniş topraklarının yönetimini de üstlendi. Kendini tarım ve iş hayatına verdi, Leri`deki topraklarını modern bir işletme durumuna getirdi. Banco di Torino`nun kuruluşuna katıldı.

Bu sıradan uğraşlar sırasında içine düştüğü yalnızlıktan kurtulmak için toplumsal sorunlarla ilgilenmeye başladı. Yoksulluk ve mahkumların eğitimiyle ilgili sorunları araştırmaya girişti. 1834`te yoksulluk üzerine yazdığı inceleme, ertesi yıl Londra`da yayımlanan ``Report from His Majesty`s Commissioners for inquiring into the Administration and practical Operation of the Poor Laws`` (Majestelerinin Yoksullara Yardım Yasalarının Uygulanışını ve Pratikteki İşleyişini Araştırmakla Görevli Kurulun Raporu) adlı kitapçıkta yer aldı. İngiltere`deki Yoksullara Yardım Yasaları`nın tarihi üzerine ikinci kitapçığını 1835`te Torino`da yayımladı.

Aynı dönemde öteden beri tasarladığı Paris ve Londra gezilerini gerçekleştirdi. Böylece anayasal ve liberal rejimlerce yönetilen, hızlı ekonomik ve toplumsal seğişimlerden geçen Batı`nın iki büyük başkentini tanıma olanağını buldu. İngiltere`de Tocqueville ile karşılaştı. İngiltere ve Fransa`da parlamenter işleyişi inceledi,üniversitelerdeki derslere katıldı, fabrikaları, demiryollarını, limanları, hastane, okul ve hapishaneleri gezdi. Bu iki Batı başkentinde ve Cenevre`de edindiği deneyimler, aşırılıklardan uzak durarak "orta yolu" izleme ilkesine sıkıca sarılmasını sağladı. Daha iyi bir toplum kurmak için şiddete başvurmayı gerekli gören devrimcilere olduğu kadar, gözü kapalı bir biçimde her türlü ilerlemeye karşı çıkarak sonuçta devrimci ayaklanmalara yol açan gericilere de tepki duymaya başladı. Her şeyden önce iyi bir Avrupalı olmayı istemekle birlikte, yurtsever tutumundan da vazgeçmedi. Değerini anlayan bir arkadaşının Fransa`da parlak bir gelecek için Piemonte`den ayrılması için yaptığı öneriyi bu nedenle geri çevirdi.

1835`te, gezilerinden döndükten sonra bir dizi başarılı ticari girişimde bulunarak büyük bir servet edindi. Ayrıca yazılarıyla da belirli bir ün kazandı. Yazılarında ülkenin gelecekteki siyasal yapısı konusuna doğruda girmemekle birlikte, İtalya`da köklü değişiklikler getirebilecek toplumsal ve ekonomik görüşler öne sürdü.

Politik kariyeri

1848`e doğru, Avrupa`yı saracak devrimci fırtınanın ilk esintileri kendini duyurunca, Cavour`un siyasete duyduğu ilgi yeniden öteki ilgilerini bastırmaya başladı. Kral Carlo Alberto`nun reform önlemlerine ve basına belli bir oranda özgürlük tanımaya karar vermesinin ardından siyasete tam anlamıyla döndü. 1847`de kralın olağan danışmanı kont Cesare Balbo ile anlaşarak, kısa sürede radikal reformların baş savunucusu durumuna gelen ``Il Risorgimento`` adlı gazeteyi kurdu. Bu gazetede meşruti krallıktan ve Savoia hanedanının başkanlığında İtalyan birliğinden yana çıktı. Ekonomi alanındaki liberal görüşlerine rağmen, Cavour politikada muhafazakardı. Carlo Alberto`nun liberal bir anayasayı benimsemesinde belirleyici bir rol oynadı. ``Il Risorgimento`` aracılığıyla, Lombardia ve Venezia`yı elinde tutan Avusturya`ya savaş açmanın tarihsel bir zorunluluk olduğu gürüşünü yaymaya başladı. Parlamento`ya seçildikten sonra tutucular ile devrimciler arasında orta bir yol izlediğinden, hem sağın, hem de solun düşmanlığını kazandı.

Avusturya`ya karşı girişilen savaş Piemonte`nin aleyhine bir gelişme gösterince, orduya gönüllü yazılmaya karar verdi. Ama üçüncü Yasama Meclisi`ne seçildikten sonra, yitirilmiş bir savaşın sürdürülmesini savunan solun aşırı kanadına karşı çıkarak, Avusturya ile barış antlaşmasının onaylanması için çalışmaya başladı. Haziran 1848 ara seçimlerinde milletvekili seçilince, Custoza yenilgisinin yarattığı kargaşa ortamında akıl yolunu göstermeye çalıştı. Çabaları boşa çıktı, ocak 1849 seçimlerinde yenik düştü. Novara yenilgisi ve Carlo Alberto`nun tahtan çekilmesinden sonra yeniden Torino milletvekili oldu. Mali ve askeri konulara ilişkin tartışmalardaki derin bilgisiyle, Marki Massimo Taparelli Azeglio`nun sağ eğilimli hükümetini destekleyen çoğunluk milletvekilleri arasında önemli bir yer edindi. Ekim 1850`de Azeglio kabinesinde tarım ve ticaret bakanlığına getirildi ve kısa zamanda hükümetin en etkin ve etkili üyesi oldu. Fransa, Belçika ve İngiltere`yle yapılan bir dizi antlaşmayla, serbest ticaretin olabildiğince genişlemesini sağlamaya çalıştı. Ayrıca, Piemonte ile büyük devletler arasında bir ekonomik çıkarlar ağı oluşturarak, Avusturya`ya karşı siyasal bir ittifakın zeminini hazırlamaya girişti.

1850`de maliye bakanlığına atandıktan sonra merkez sağ ile merkez sol arasında bir ittifak yaratmaya girişti. Böylece Piemonte`yi laikleştirme ve modernleştirme politikasını daha büyük bir hareket serbestliğiyle yürütebilecek yeni bir çoğunluk oluşturmak istiyordu. ``Connubio`` (evlilik) olarak adlandırılan bu ittifak, meclisteki desteğini bütünüyle yitirmiş olan Azeglio`nun istifasına neden oldu. 1849`da Carlo Alberto`nun yerine geçen II. Vittorio Emanuele, yeniden güçlü bir Azeglio hükümeti kurma çabalarının sonuçsuz kalması üzerine, hükümeti kurma görevini Cavor`a verme yoluna gitti. Böylece Cavour, bu tarihten ölümüne değin ülkesinin siyasal önderi oldu.

Başbakanlığı



4 Kasım 1852`de II. Vittorio Emanuele tarafından başbakanlığa atanınca, kendi merkez sağ partisiyle Rattazzi`nin yönettiği merkez sol parti arasında ittifaka dayalı bir hükümet kurdu. Hükümeti ortaya bir ekonomik reform programı koydu: toprakların ıslah edilmesi ve sulanması, Piemonte ticaretini geliştirme, Banco di Sardegna`nın kurulması ve demiryolu yapımı. Cavour aynı zamanda orduyu yeniden düzenledi. Piemonte kilisesinin ayrıcalıklarını kaldırarak ve manastırların mal varlığına el koyarak Kilise`nin gücünü azaltmaya çalıştı. Bu politika Kilise`ye karşıt olarak yorumlandı ve Kilise çevrelerinin Cavour`a karşı çıkmasına yol açtı. Cavour istifa etti, ancak görevine yeniden getirildi. İtalyan birliğini gerçekleştirme amacıyla La Farina`nın kurduğu Societa nazionale`den yararlanarak, yarımadada, ulusal bir hanedanın yönettiği tek krallık olan Piemonte ile birleşerek yabancı boyunduruğundan kurtulma düşüncesini yaydı. Öte yandan, Avusturya`ya karşı müttefikler edinmek gereğini anlayan Cavour, Piemonte`nin İngiltere ve Fransa`nın yanında Kırım savaşı`na katılmasına karar verdi.

Kırım ve Paris



Cavour`un istemeden içine çekildiği Avrupa dramı ocak 1854`te Kırım Savaşına katılma kararı ile başladı. Fransa ve İngiltere`nin Akdeniz`e inebilmek için Çanakkale Boğazını denetim altına almak isteyen ve Osmanlı topraklarının bütünlüğünü tahdit eden Rusya`ya karşı birleşmesiyle patlak veren savaşın hemen başında III. Vittorio Emanuele Fransız ve İngiliz temsilcilerine yardım sözü vermişti. Bakanları Kırım macerasına karşı oy veren Cavour, ittifakı kabul etmezse kral tarafından görevden alınma, kabul ederse çalışma arkadaşları tarafından istifaya zorlanma seçenekleri arasında kaldı. Her zamanki cesareti ve özgüveniyle ittifakı kabul ederek, görevden alınmasını önledi ve savaşa girdi. İngiltere-Fransa-Sardinya ittifakının baskısıyla, Avusturya`nın tarafsızlıktan vazgeçerek bir ültimatomla Rusya`yı barış yapmaya zorlaması, savaşın dönüm noktası oldu.

1856`da Cavour, bazı güçlüklere karşın Avrupa`nın en büyük devletlerinin temsil edildiği Paris Kongresi`ndeki barış görüşmelerine küçük Piemonte`nin de katılmasını sağladı. Paris Kongresi`nde İtalyan sorununu ortaya atma olanağı buldu. III. Napoleon`un yakın gelecekte İtalya`ya askeri müdahale tasarısını destekleyerek ve ittifaka ancak Rusya`nın yenilmesi keşinleştiğinde katılan Avusturya`ya karşı duyulan genel hoşnutsuzluktan yararlanarak, kongrede İtalya sorununun da Avrupa barışını tehdit eden bir konu olarak tartışılmasını sağladı. Avusturya böylece Avrupa kamuoyunda yalnız kaldı. Cavour`a göre, barışı tehdit eden etkenler Avusturya`nın İtalya topraklarına göz dikmesi, Orta İtalya`da papalığın kötü yönetimi ve Güney İtalya`da İspanyol Bourbonlarının otokratik egemenliğiydi. Böylece İtalya sorununu diplomatik düzeyde ilk kez yarımadanın bağımsızlığını öne çıkaran bir tutumla ortaya koydu, sorun Fransa ve İngiltere`nin Avusturya karşıtı siyasete kararlı bir destek vermelerini sağlama noktasında yoğunlaşıyordu.

Cavour, Paris`te bulunduğu sırada Avrupa`nın en yetenekli diplomatlarıyla tanışarak onların tutumlarını değerlendirme ve büyük devletlerin izledikleri politikaların ardında yatan nedenleri inceleme fırsatı bulmuştu. Bu yüzden, Avrupa`nın İtalyan davasına çıkar gözetmeksizin destek olmasını ummanın hayal olacağını çok iyi biliyordu. Sonunda, tükenmek bilmeyen enerjisi ve en elverişsiz durumlardan bile yararlanmada gösterdiği sınırsız yeteneğiyle III. Napoleon`u kendi tarafına çekmeyi başardı. Bunun için kullandığı koz Fransa`nın İtalya`ya yapılacak bir seferle Avusturya`nın yerini alması ve böylece yeniden Avrupa`nın en büyük devleti konumuna gelmesiydi.

20 ve 21 Temmuz 1858 günlerinde, Plombieres görüşmesinde Cavour ve III. Napoleon, Avusturya`nın İtalyan topraklarından çekilmesini amaçlayan bir antlaşmanın temelleri üzerinde görüş birliğine vardılar. Buna göre III. Napoleon Adriyatik denizi`ne ulaşan bir Kuzey İtalya krallığı`nın kurulmasını onaylıyor, buna karşılık, Savoia ve Nice kontluğu Fransa`ya geri veriliyordu. Plombieres`de yaptıkları gizli bir toplantıda, ertesi yıl Avrupa ülkelerini Avusturya ile savaşa kışkırtma konusunda anlaştılar. Cavour o zaman bütün ustalığını, III. Napoleon`un Fransa`nın müdahalesi için gerekli gördüğü koşulu sağlamak, yani Avusturya`yı Piemonte`ye bir ültimatom göndermeye ve savaş ilan etmeye zorlamak için kullandı. Gizli bir anlaşma yapıldığına ilişkin ilk kuşkular belirdiğinde, Avrupa devletleri ve özellikle İngiltere, Fransızların ve Piemontelilerin bu tasarıyı gerçekleştirmelerini engellemek için bir kampanya başlattı. Bu yoğun kampanya Cavour`u kişisel ve ulusal bir yıkımın eşiğine kadar getirdi. Ama Avusturya`nın 23 Nisan 1859`da Piemonte`ye bir ültimatom göndererek derhal silahsızlanmaması durumunda savaş açma tehdidinde bulunması, çıkmazdan kurtulmasını sağladı. Tehdit üzerine Fransa-Piemonte ittifakı yürürlüğe girdi ve Avusturya`nın üstün askeri gücüne karşı Fransa`nın desteğiyle denge sağlandı. 4 Haziran`daki Magenta zaferi Lombardiya`yı Piemonte-Fransa güçlerine kazandırdı. Zafer haberi üzerine Orta İtalya`da geniş bir devrimci ayaklanma başladı. 24 Haziran`da Fransa-Piemonte ordularının Solferino`daki zaferinden sonra devrimci ayaklanmanın boyutlarından ürken III. Napoleon, Vittorio Emanuele`nin haberi olmadan Avusturya imparatoruyla, Lombardiya`nın Piemonte`ye bırakılması temeline dayanan bir mütareke imzaladı. Art arda gelen Fransa-Piemonte zaferlerinin ardından III. Napoleon Temmuz 1859`da Villafranca`da Avusturya İmparatoru I. Franz Joseph`le barış antlaşması imzaladı. [1]

Savaş, Toscana`da, Modena ve Parma düklüklerinde ve Po Irmağı ile Apennin Dağları arasında, Bologna`dan Cattolica`ya kadar uzanan Papalık Devletleri`nde devrimci hareketlere yol açtıştı. Düklük yöneticileri ve papanın elçileri kovuldu. Ateşkes, Cavour`un Alpler`den Adriyatik`e kadar bütün İtalya`yı kurtarma hayallerinin yanında önemsiz bir başarı olarak kalan Lombardiya`nın ele geçirilmesi dışında, her şeyi belirsiz bırakıyordu. Cavour, Villafranca`da, hayal kırıklığının acısını ve öfkesini kraldan çıkartarak istifa etti. Ancak Ocak 1860`ta yeniden iktidara geldi.

Cavour`un genellikle doğru çıkan sezgileri bu kez onu yanılttı ve ateşkesten sağlanabilecek yararları ancak daha sonra görebildi. Artık ne İtalya`daki devrimci yükseliş durdurulabilir, ne de Fransa İmparatoru İtalya`nın kendi kaderini belirleme hakkının koruyucusu olma konumundan çekilebilirdi. Kralın istemeyerek yeniden göreve getirdiği Cavour, daha önce Piemonte`nin eski hükümdarlarına ait olan iç kesimdeki düklüklerin ilhakı için çalıştı. Bunu ancak Nice ve Savoia`yı Fransa`ya bırakarak gerçekleştirebildi.

İtaya`nın birleştirilmesi



Nice`in Fransa`ya bırakılması, halk kahramanı Giuseppe Garibaldi ile Cavour arasındaki anlaşmazlığı daha da keskinleştirdi. Piemonte`nin Alpler duvarının elden çıkarılmasının yol açtığı kayıp ancak İtalya`nın içlerine ve İki Sicilye Krallığı`na doğru genişlemeyle giderilebilirdi. Ama kıtanın huzurunu sık sık bozduğu için Avrupa diplomasisinin sevilmeyen adamı durumuna gelmiş olan Cavour, İngiltere`den destek görmesine karşın inisiyatifi ele alacak durumda değildi.

Cavour`un manevra yeteneğinin kısıtlanmasından doğan tıkanıklığı gideren Garibaldi oldu. Ünlü Binler Seferi`yle Sicilya`ya çıkan Garibaldi adadaki ve güneydeki Bourbon egemenliğine son verdi. Garibaldi`nin askeri başarıları Piemonte`nin ve Cavour`un cesur diplomasisini bir süre ikinci plana düşürdü. Daha da önemlisi, ılımlı ve kralcı bir İtalya`yla devrimci ve cumhuriyetçi bir İtalya arasındaki çatışmanın ilk belirtileri ortaya çıkmaya başladı. Birliğin bozulması tehlikesi Garibaldi`nin sağduyusu ve Cavour`un diplomatik manevralarıyla atlatıldı. Avrupa`nın gözünde devrimci aşırılıklar karşısında hukukun ve düzenin; Napoleon`un gözünde ise Garibaldi`nin saldırılarına karşı papalık topraklarının son parçasının savunucusu konumunu kazanan Cavour, Garibaldi`yi durdurmak ve iki İtalya`yı tek birleşik krallığa dönüştürmek için Vittorio Emanuele komutasında bir orduyu Marche ve Umbria`nın ötesine gönderdi.

Bu sırada yeni devletin başkentinin belirlenmesi sorunu henüz çözülmemişti. Cavour başkentin ancak Roma olabileceğini düşünüyordu; ama bu durum papanın konumunun ne olacağı sorununu da gündeme getiriyordu. Kilise ile devletin ayrılması görüşünü içtenlikle benimseyen Cavour, papalıkla yaptığı görüşmelerde bunu ateşli bir biçimde savundu. Kilisenin dünyevi iktidardan vazgeçerek ve Roma`yı İtalyan devletine bırakarak özgürleşeceğini ve yeni bir dünyanın kurulmasına destek vererek insanlığa canlılık getireceğini belirtti. IX. Pius`tan olumlu bir karşılık alamadı. ``Özgür bir devlette özgür bir kilise`` formülünü benimsetme yönündeki çabalarını sürdürürken ağır biçimde hastalandı ve öldü.

Kaynaklar



Kaynaklar

Vikipedi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.