Dehriler

Kısaca: Dehriler Alm. Atheistisch, Fr. Les Athees, İng. Atheists. Ateistler, dinsizler, maddeciler, materyalistler. Allahü tealanın varlığını inkar edip; “Her şey tabiat kanunlarıyla var oluyor. Bir yaratıcı yoktur. Dehr, yani zaman ilerledikçe her şey değişmektedir. alem, böyle kendiliğinden gelmiş ve böyle gidecektir. Canlılar da böyle birbirlerinden üreyip sonsuz olarak sürecektir!”diyen, maddeci, materyalist felsefi ekole verilen ad. Bu şekilde inananlara “d ...devamı ☟

Dehriler Alm. Atheistisch, Fr. Les Athees, İng. Atheists. Ateistler, dinsizler, maddeciler, materyalistler. Allahü tealanın varlığını inkar edip; “Her şey tabiat kanunlarıyla var oluyor. Bir yaratıcı yoktur. Dehr, yani zaman ilerledikçe her şey değişmektedir. alem, böyle kendiliğinden gelmiş ve böyle gidecektir. Canlılar da böyle birbirlerinden üreyip sonsuz olarak sürecektir!”diyen, maddeci, materyalist felsefi ekole verilen ad. Bu şekilde inananlara “dehri” denir.

Dehriyye ile materyalizm (maddecilik) aynıdır. Dehriyyenin temeli çok eski çağlara kadar uzanmaktadır. Tesbit edilebildiği kadarıyla Yunan felsefecilerinden asırlarca önce var olan Dehriyye, bütün varlık alanlarını, madde kanunlarıyla açıklamakta, kısaca maddeyi ilk hakikat olarak kabul etmektedirler.

Bu manada ilk materyalist (dehri) filozoflar olarak; Leukkipos Demokritus, Thales, Ananximendros ve Anaximenes, ilkel diyalektik materyalizmin kurucusu Herakleitos, antik çağ materyalistlerinden Epiküros, Lakretius sayılabilir. Ortaçağ filozoflarından Petrus Gassendi; mekanist materyalistlerden Bacon, Hobbs; spontane, Thomas, Hukley, vitalist materyalizmin temsilcisi Vogt, David Hume, Kant, Aguste Comte; 19. yüzyılın ilk yarısındaki materyalist düşünce temsilcilerinden Feuerbach, Herzen, Bielinski, Çernişevski; diyalektik ve tarihi materyalizmin temsilcileri olarak da Marx ve Engels zikredilebilir.

İslam dünyasında ise; Hint felsefesiyle, Sokrat öncesi Yunan felsefecilerinin sapık görüşlerini birleştirerek ilk ileri süren, bir Yahudi dönmesinin oğlu olan İbn-i Ravendi’dir. Toharistanlı Beşşar, Salih bin Abdilkuddus gibileri de Dehriyye fikrinin savunucularındandı.

Tarihin her devrinde taraftar bulan materyalist düşünce, yani Dehriyye, uçsuz bucaksız varlıklar aleminin mahiyetini ve ona hakim olan kudreti inkar edip, basit bir madde olarak izah etmeye kalkıştığı için, her devirde çok şiddetli tepki ve reaksiyonlarla karşılaşmıştır. Bütün peygamberler, hem dehrileri, hem de putlara ve ilah dedikleri diğer şeylere tapanları Allahü tealaya inanmaya ve yalnız O’na ibadet etmeye çağırmışlardı. Eski Yunan filozoflarından Sokrat, Eflatun ve Aristo bile; “alem kendiliğinden böyle gelmiş, böyle gidecektir. Bunun yaratanı (haşa) yoktur. Canlılar da, böyle birbirlerinden üreyip, sonsuz olarak sürecektir.” diyen dehrilerin düşüncelerinin yanlış olduğunu ve muhakkak bir yaratanın bulunduğunu kitaplarında yazmışlardır.

İmam-ı Gazali, El-Münkızü min-ed-Dalal kitabında kendilerini akıllı, ilim adamı ve hiç yanılmaz sanan dinsizleri üçe ayırmıştır: Birincisi, Dehriyyun ve maddeciler olup, bunlar, Yunan filozoflarından asırlarca evvel vardı. İkinci kısmı, Tabiiyyeciler olup, canlı ve cansızlardaki, akıllara hayret veren intizam ve incelikleri görerek, Allahü tealanın varlığını söylemeye mecbur kalmışlarsa da, tekrar dirilmeyi, ahıreti, Cennet’i ve Cehennem’i inkar etmişlerdir. Üçüncü kısım, sonra gelen Yunan filozofları ve bu arada Sokrat ile talebesi Eflatun ve onun da talebesi Aristo’nun felsefeleridir. Bunlara İlahiyyun denilmiştir. Bunlar Dehrileri ve Tabiiyyecileri reddederek, aldandıklarını bildirmek için, başkalarının sözlerine hacet kalmayacak kadar şeyler söyledi. Fakat bunlar da peygamberlere inanmadıkları için küfürden kurtulamadılar. Bu üç kısım ve bunların yolunda gidenler de, hep imansızdır.

Dehriyyenin ilk savunucularından olan Demokritos; “alem yoktu. Kendi kendine var oldu.” dedi. Tabiiyyecilerin çoğu da böyle dedi. Aristo’ya göre alem heyuladan (maddeden) yapılmıştır. Şekil almış heyulaya, suret, cisim dedi. Cisim de üç fiziki halinde (gaz, sıvı, katı) görünür. alem, böyle gelmiş, böyle gider dedi. Dört unsur (ateş, hava, su, toprak) ezelidir, hep var idiler. Cisimler, birbirlerinden hasıl oluyor ise de, asılları olan bu dört madde kadimdir, dedi. Eflatun; alem önce yoktu, sonradan var oldu, diyerek eski peygamberlerin kitaplarından işittiğini söyledi. Pisagor ve talebesi Sokrat da, Aristo gibi söylediler. Calinos (Galen) ise, alemin kadim veya hadis olduğunu anlayamadığını söyledi. Onlara göre, ezeli bir yaratıcının yarattıkları da ezeli olur. Sonradan yaratmaya başladı demek, kudretinin önceden noksan olduğunu gösterir.

Yüce dinimizi, asırlardır bozulmadan ve değiştirmeden bize ulaştıran İslam alimleri yazdıkları ciltler dolusu kitaplarında, kainatın bir yaratıcısı olduğunu, akli ve nakli delillerle isbat etmişlerdir. İslam alimlerinin bildirdiklerine göre; alem, bütün parçaları ile birlikte hadistir, yani sonradan yaratılmıştır. Yerler, gökler, her şey yoktu. Ezeli olan şey değişmez. Maddenin (elementlerin) fizik ve kimya özellikleri hep değişmektedir. Maddeler, ezelde değişmemiş olsalardı, ebedi olarak, şimdi de değişmezlerdi. Önceden değişmek yoktu. Sonradan değişmeler hasıl oldu da denilemez. Çünkü, değişmek için bir kuvvetin tesir etmesi lazımdır. Değişmek, sonradan başlayınca, kuvvetin de sonradan var olduğu ezeli olmadığı anlaşılır. Dolayısıyla maddenin ezeli ve ebedi olduğunu söylemek akla ve ilme uygun değildir. Bu ise tabiat kuvvetlerinin hadis oldukları, sonradan yaratıldıklarını, ezeli olmadıklarını ortaya koymaktadır.

Fen ve tabiat alimleri de, birçok bitki ve hayvan nesillerinin tükenip yok olduklarını, birçok türlerin ise, sonradan meydana geldiklerini bildirmişlerdir. Canlı, cansız her şeyin bir ömrü vardır. Her şeyin ömrü, yani varlıkta kalma zamanı başkadır. Ömrü saniyeyle ölçülen varlıklar olduğu gibi asırlarca yaşayanlar da vardır. En uzun ömürlü varlıklar, element denilen basit cisimlerdir. Bunların ömürlerinin çok uzun olması Tabiiyyecileri şaşırtmış; “Cisimler yok olur, madde değişir. Fakat, madde yok olmaz.” diyenler olmuştur. Halbuki, maddenin, cisimlerin değişmelerinin sonsuz olarak, böyle gelip, böyle gideceğini söylemek, ezeli ve ebedi olan varlığa inandığını söylemektir. Allahü tealanın varlığının, ezeli ve ebedi, yani önceden sonsuz ve sonradan da sonsuz olduğunu, maddecilerin ve tabiatçıların da inkar edemeyeceklerini göstermektedir. Bunlar canlı cansız, her şeyin sonsuz olarak, birbirlerinden meydana geldiklerini, bu arada, elementlerin hiç yok olmadıklarını söylüyorlar. Halbuki, elementler de atomlardan meydana gelmiştir. Atom yığınıdırlar. Allahü teala, atomları da yoktan var etti. Elementler sonsuz öncelerde var olup, her şey bunların çeşitli birleşmelerinden, sonsuz öncelerde meydana gelseydi, bunları birleştirmek için, sonsuz öncelerde, muazzam enerjinin, sonsuz kudretin bulunması lazım olurdu. Çünkü, enerji olmadan, atomlar birleşemez. Sonsuz öncelerde bulunması lazım olan o kudret, işte Allahü tealanın kudretidir. Atomlar da elementler de, sonsuz öncelerde yoktu. Sonsuz öncelerde, yalnız Allahü teala vardı. Müslümanlar, Allah’ın her şeyi yoktan meydana getirdiğine inanıyor. Onların söylediğine göre, her şeyin önceden var olması için o şeyi meydana getiren şeyin önceden var olması, bunun da var olması için, bunu meydana getiren şeyin var olması lazımdır. Sonsuz önce demek, ucu, başlangıcı yok demektir. Başlangıçtaki bir şey olmazsa, ondan meydana gelecek şeyler de olamaz. Yani, gördüğümüz, bildiğimiz şeylerin hiç birinin var olmaması lazım olur. O halde her şeyin, önceden yokken sonradan var edilmiş, yaratılmış olan tek bir şeyden üremekte oldukları anlaşılmaktadır. Maddecilerin, “sonsuz öncelerde var olmak” sözlerinin, maddeler, cisimler için mümkün olmadığı anlaşıldı ise de, bu sözleri, maddeleri yaratan, fakat madde olmayan, bir yaratıcı için mümkün, hatta lazımdır. Böyle söylemek yukarıda bildirilen çelişkiye sebeb olmamaktadır.

Görülüyor ki, sonsuz olan bir varlık vardır. Bu varlık, maddecilerin, tabiatçıların, komünistlerin dedikleri gibi, cahil, aciz, kısa bir zaman varlıkta durabilen, sonra çürüyüp yok olan, bildiğimiz cisimler gibi değildir. Bu sonsuz varlık, madde olmayan, hiçbir şeye benzemeyen, her şeyi bilen, gören, her şeye gücü yeten Müslümanların inandıkları bir Allah’tır. Her şeyi O yaratmıştır ve yaratmaktadır. Tabiat dediğimiz bu maddeler, cisimler, canlılar ve çeşitli enerjiler, onların zannettikleri gibi, yaratıcı değildir. Bunların hepsini Allahü teala yaratmış, birbirlerine tesir etmek kuvvetini, kendilerine vermiş, yenilerini yaratmasına eskilerini sebepler, vesileler yapmıştır. Allahü tealanın, sebeplere, sebeplerin tesir etmelerine ihtiyacı yoktur. Hiçbir sebep olmadan da yaratabilir. Fakat, sebepleri, vasıtaları araya koyarak yaratmaktadır. Sebepler ile yaratmasında hikmetler, kullarına faydalar vardır. Bu faydalardan biri, insanoğlu, bu sebeplere verilmiş olan tesirleri özellikle görerek, başka kimselerden işiterek öğrenip, maddi ve manevi sebepleri kullanır. Bir yandan, yeni sentezler, analizler yaparak, yeni maddelerin, cisimlerin ortaya çıkmasına sebeb olur. Çeşitli sanayi tesisleri, fabrikalar yapılır. Bir yandan da, kalp kötü ahlaktan temizlenerek, insan melek gibi olur. Allah’ın veli kullarından olur. Marifetullaha kavuşur. İnsan, istediği şeyin sebebine yapışarak, ona kavuşur. Sebeplere yapışmak, peygamberlerin aleyhimüsselam adetidir. İnsan zekası insan güçü de, Allahü tealanın yaratmasına sebeb olmaktadır. Tabiatçıların, komünistlerin, sebepleri yaratıcı zannetmeleri, çocuğun, babası çukulata getirince; “Çukulatayı babam yarattı!” demesine benzemektedir. Çünkü o, çukulatayı babasının verdiğini görmekte, başka birşey bilmemektedir.

Bütün dinler bir yaratanın bulunduğunu bildirmekte ve bugünkü modern fen bilgileri, semadaki ve yeryüzündeki düzen ve intizamı inceleyip akıllara durgunluk veren ihtişam ve mükemmelliği, deneyler, rakamlar ve formüllerle tesbit ettikçe, Dehriliğin (materyalizmin) ne kadar asılsız bir zan olduğu herkes tarafından daha iyi anlaşılmaktadır. Modern çağın ilim adamları ve mütefekkirleri, bu anlayışlarının neticesi olarak, bu kainatın bir yaratıcısının bulunduğunu kabul etmekte ve dinlere yönelmekte, pekçoğu İslamiyeti seçerek İslam dininin haber verdiği Allahü tealaya, O’nun peygamberlerine ve son Peygamber Muhammed aleyhisselamın bildirdiklerine iman etmektedirler.

Bütün bunlar, Dehrilerin (maddecillerin) iddia ettiğinin aksine, kainatın bir yaratıcısının olduğunu ve buna inanmanın lüzumunu göstermekte, Dehrilerin, ilmin, tecrübenin ve hakikatın karşısında olduklarını ifade etmektedir.

Avrupa’nın ileri gelen astronomi bilgini Kopernik, Fraynburg şehrinde papazdı. İngiltere’nin büyük fizik alimi Bacon, Fransisken tarikatinde, papazdı. Ünlü Fransız fizikçisi Pascal, papaz olup, fizik ve geometri kanunları keşfederken, din kitapları yazmıştı. Fransa’nın en büyük başvekili olup, memleketine Avrupa birinciliğini kazandıran, Ünlü Rişliyö, papaz olup, ruhban sınıfında ileri derece sahibiydi. Ünlü Alman doktor ve şairi Schiler (Şiller) de, papazdı. Bugün, bütün dünyaca büyük filozof tanınan Fransız fikir adamı Bergson, kitaplarında, maddecilerin hücumlarına karşı, ruhanileri müdafaa etmiştir.

Amerika’nın büyük filozofu William James, Pragmatisme mezhebini kurmuş, kitaplarında imanlı olmayı övmüştür. Bulaşıcı hastalıklar, mikroplar ve aşılar üzerinde buluşları olan Fransız doktoru Pasteur, cenazesinin dini merasimle kaldırılmasını vasiyet etmişti. Nihayet, İkinci Cihan Harbinde dünyayı idare eden, Amerika Cumhurbaşkanı F. D. Ruzvelt ile İngiliz başvekili Çörçil, dindar idi. Bunların yanında daha nice fen ve siyaset adamları, hep, yaradana, kıyamete, meleklere inanan kimselerdi. İnanmayanların, bütün bunlardan daha akıllı olduğunu kim iddia edebilir?

Günümüzde ise Avrupalı bilim ve fen adamlarından İslamiyeti seçerek Müslüman olanları görülmektedir. Ömrü boyunca komünizme hizmet eden Roger Garaudy yetmiş yaşına geldiğinde gerçeği anlayıp, Müslüman olmakla şereflendi. İslamiyetin, çağları arkasında sürükleyen yüce bir din olduğunu bütün dünyaya haykırdı.

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.