Ebu Dücane

Kısaca: Ebu Dücane Eshab-ı kiramdan. Ensarın yani Medineli Müslümanların ileri gelenlerinden. İsmi, Semmak (veya Simak) bin Hareşe olup, İslam tarihinde Ebu Dücane künyesiyle Ünlü olmuştur. Medine’nin Hazrec kabilesinden olup, doğum tarihi belli değildir. 632 (H.11) senesinde Yemame Savaşlarında şehid oldu. Peygamber efendimizin Mekke’den Medine’ye hicret etmesinden önce Müslüman oldu. Hicretten sonra Peygamber efendimiz onu Muhacirlerden, yani Mekkeli Müslümanlardan Utbe bin Gavan ile din kar ...devamı ☟

Ebu Dücane Eshab-ı kiramdan. Ensarın yani Medineli Müslümanların ileri gelenlerinden. İsmi, Semmak (veya Simak) bin Hareşe olup, İslam tarihinde Ebu Dücane künyesiyle Ünlü olmuştur. Medine’nin Hazrec kabilesinden olup, doğum tarihi belli değildir. 632 (H.11) senesinde Yemame Savaşlarında şehid oldu.

Peygamber efendimizin Mekke’den Medine’ye hicret etmesinden önce Müslüman oldu. Hicretten sonra Peygamber efendimiz onu Muhacirlerden, yani Mekkeli Müslümanlardan Utbe bin Gavan ile din kardeşi yapmıştı. Ebu Dücane, Bedr, Uhud, Hendek, Beni Nadir, Beni Kureyza gazalarında (savaşlarında) ve Mekke’nin fethinde bulundu.

Uhud Savaşında çok kahramanlıklar gösterdi. Peygamberimiz, elinde tuttuğu ve üzerinde; “Korkaklıkta ar, ilerlemekte şeref ve itibar var. İnsan korkmakla kaderden kurtulamaz.” beyti yazılı olan kılıcını göstererek; “Bu kılıcı benden kim alır!” deyince, Ebu Dücane radıyallahü anh; “Ya Resulallah! Bu kılıcın hakkı nedir?” diye sordu. Sevgili Peygamberimiz; “Onun hakkı, eğilip bükülünceye kadar, onu düşmana vurmaktır. Onun hakkı, Müslüman öldürmemen, onunla kafirlerin önünden kaçmamandır. Onunla Allahü teala sana zafer, yahut şehitlik nasib edinceye kadar, Allah yolunda çarpışmandır.” buyurunca, Ebu Dücane; “Ya Resulallah! Ben onun hakkını yerine getirmek üzere alıyorum.” dedi. Peygamberimiz de elindeki kılıcı ona teslim etti. Ebu Dücane eline aldığı kılıçla önüne gelen düşmanlarla kahramanca çarpışıp kılıcın hakkını vermeye çalıştı. Bu savaşta asım bin Ebi Avf, Ebü’l-Buhteri ve Ma’bed gibi Mekkeli müşrikleri (putperestleri) öldürdü. Bunun üzerine Peygamber efendimiz; “Allah’ım! Hareşe’nin oğlundan (Ebu Dücane’den) ben nasıl razı isem sen de öyle razı ol.” diye dua buyurdu.

Ebu Dücane, Peygamber efendimizin vefatından sonra ortaya çıkan irtidad (dinden dönme) hadiselerinin bastırılmasında da çok büyük hizmet gördü. 632 (H.11) senesinde hazret-i Ebu Bekr’in halifeliği zamanında Yemame Savaşında olağanüstü kahramanlıklar gösterdi. O sırada dinden dönenlerin başında bulunan Müseylemet-ül-Kezzab, peygamber olduğunu ileri sürerek büyük bir fitne çıkarınca, Halid bin Velid komutasındaki İslam ordusu üzerine sevk edilmişti. Harb esnasında Ebu Dücane düşmana çok şiddetli hücum ediyordu. Müseylemet-ül-Kezzab’ın ordusu bozuldu. Vahşi radıyallahü anh mızrakla Müseylemet-ül-Kezzab’ı öldürdü. Müseyleme’nin ordusunu teşkil eden Beni Hanife Kabilesi yenilince, etrafını duvarlarla çevirip tahkim ettikleri büyük bir bahçeye sığınmışlar ve kapısını kapatmışlardı. Bu bahçeye duvardan ilk atlayarak giren Ebu Dücane idi. Aşağı atlarken ayağı kırıldı. Buna rağmen gayretine zerre kadar eksiklik getirmeyerek, bahçe kapısını bekleyen müşrikleri dağıtıp, İslam askerine kapıyı açtı. Tekrar düşmanın üzerine hücum etti. Şehadet şerbetini içinceye kadar savaştı ve burada hicretin on birinci yılında şehid oldu.

Ebu Dücane hazretleri cesaret ve kahramanlığı kadar da fazilet sahibi olup, hiç kimseye kötülük düşünmez, boş ve faydasız şeyler ile meşgul olmazdı.

Zeyd bin Eslem diyor ki: Ebu Dücane hazretleri bir gün hastalanmıştı. Ziyaretine gittik. Yüzü pek nurluydu. Huzuruna gelenlerden birisi; “Yüzünün böyle nurlu olmasının sebebi nedir?” diye sordu. Buyurdu ki: “Güvenebileceğim beni kurtaracağını sandığım iki amelim var. Birisi malayani, yani boş ve faydasız şeylerle meşgul olmadım. İkincisi hiçbir Müslümana kalbimde zerre kadar kötülük beslemedim ve kötülük düşünmedim.”

Ebu Dücane şöyle anlatır: “Yatıyordum, değirmen sesi, ağaç yapraklarının sesi gibi bir ses duydum ve şimşek gibi parıltı gördüm. Başımı kaldırdım. Odanın ortasında, siyah bir şey yükseliyordu. Elimle yakaladım. Kirpi derisi gibiydi.Yüzüme, kıvılcım gibi şeyler atmaya başladı. Hemen Resulullah’a gidip anlattım. Buyurdu ki: “Ya Eba Dücane! Allahü teala evine hayır ve bereket versin.” Kalem-kağıt istedi. Hazret-i Ali’ye bir mektup yazdırdı. Mektubu alıp eve götürdüm. Başımın altına koyup uyudum. Feryad eden bir ses beni uyandırdı. Diyordu ki: “Ya Eba Dücane! Bu mektupla beni yaktın. Senin sahibin bizden elbette çok yüksektir. Bu mektubu, bizim karşımızdan kaldırmaktan başka, bizim için kurtuluş yoktur. Artık senin ve komşularının evine gelmeyeceğiz. Bu mektubun bulunduğu yerlere gelemeyiz.” Ona dedim ki, sahibimden izin almadıkça bu mektubu kaldırmam. Cin ağlamasından, feryadından o gece bana çok uzun geldi. Sabah namazını mescidde kıldıktan sonra, cinin sözlerini anlattım. Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Onu kaldır. Yoksa o mektubun acısını, kıyamete kadar çekerler.”

Bir kimse bu mektubu, yanında taşısa veya evinde bulundursa; bu kimseye, eve ve etrafına cin gelmez ve dadanmış olup, zarar veren cin de gider. (Bu mektup, İhlas A.Ş. yayınlarından olan Teshil-ül Menafi Arabi kitabının sonunda yazılıdır.) Böyle şeylerden faydalanmak için iman sahibi olmak, haramlardan kaçınmak lazımdır.

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.