Eğitim Felsefesi - 2

Kısaca: Felsefenin, eğitimin imkanı, doğası, amaçları ve yöntemleri ile ilgili problemleri, felsefeye özgü yöntemlerle konu alan dalı. Eğitimin olanaklı olup olmadığı, eğitimin bir ideoloji ya da öğreti aktarmaktan bağımsız olup olmadığı, eğitimde bir öğretmene gerek duyulup duyulmadığı, eğitimde temel amacın bilgi aktarmak mı, yoksa bilgilenme yeteneği kazandırmak mı olduğu, eğitimin olgularını konu alması gerektiği, bilgiyi amaçlayan eğitimin eyleme yönelen eğitimden farklılık gösterip göstermediği be ...devamı ☟

Felsefenin, eğitimin imkanı, doğası, amaçları ve yöntemleri ile ilgili problemleri, felsefeye özgü yöntemlerle konu alan dalı. Eğitimin olanaklı olup olmadığı, eğitimin bir ideoloji ya da öğreti aktarmaktan bağımsız olup olmadığı, eğitimde bir öğretmene gerek duyulup duyulmadığı, eğitimde temel amacın bilgi aktarmak mı, yoksa bilgilenme yeteneği kazandırmak mı olduğu, eğitimin olgularını konu alması gerektiği, bilgiyi amaçlayan eğitimin eyleme yönelen eğitimden farklılık gösterip göstermediği benzeri soruları yanıtlamaya çalışan felsefe dalı.

Felsefi yöntemlerin eğitim problemi ya da konusuna uygulanmasının sonucu olup, eğitim alanında geçen kavramların eleştirel analizinden meydana gelen eğitim felsefesi, eğitim tarihiyle yakından ilişkili olan bir disiplindir. Bu çerçeve içinde eğitim tarihinde ön plana çıkan belli başlı eğitim teorileri şöyle sıralanabilir:

1- Platon’un, siyaset ve toplum anlayışına temel yaptığı ve görünüşlerin bilgisine, öğretmen tarafından aktarılan malumatlar değil de, ezeli-ebedi İdeaların bilgisine dayanıp, duyusal dünyadan akılla anlaşılabilir gerçekliklerin dünyasına yükselişle belirlenen eğitim anlayışı. Hiyerarşik toplum yapı­sında yönetim görevini eğitim süreci içinde en başarılı olup, İdeaların bilgisine yükse­lenlere veren filozof, eğitim sürecinde en az başarılı olanların toplumdaki en düşük ve en aşağı işleri üstlenmesi gerektiğini savunurken, akılcılığı temele almış ve, toplumdaki değişik sınıf ya da grupları birbirlerinden ayırıp düzenleme işini eğitime yüklemiştir.

2- Ortaçağın, en iyi ifadesini 13. yüzyılda Aquinaslı Thomas’da bulan ve inanç ile aklı uzlaştıran eğitim anlayışı. Akıl ile inancı bağdaştıran, rasyonel düşüncenin ahlaki erdem ve yetkinlik arayışıyla disiplin altına alınması gerektiğini dile getiren bu eğitim anlayışı, zihinsel disiplinle kişinin bağımsızlığını koruyarak, öğrenmede kendi yolu­nu bulabilmesinin önemini vurgulamıştır.

3- 17. yüzyılda, İngiliz empirist düşünürü Locke tarafından ifade edilen modern eğitim anlayışı. Locke’un İngilizlerin geleneksel eğitilmiş insan ya da beyefendi idealine, yükselen burjuvazinin benimseyebileceği bir biçim kazandırmaktan oluşan bu eğitim anlayışı, eğitimde deneyim ve algıların ağırlığını vurgulayan bir anlayıştır. Bu tutum ise, açıktır ki, giderek güçlenen kuşkucu, pratiğe dönük, yeni burjuva sınıfı ile yeni bilimin eğilimlerini yansıtmaktadır.

4- Aydınlanmanın, 18. yüzyılda en iyi bir biçimde Ansiklopedistlerde ifadesini bulan akılcı, nesnel, bilimci ya da bilimsel aklı ya­şamın tüm alanlarına uygulamaya hazır, yön­tem bakımından dogmatist eğitim anlayışı ol­dukça etkili olmakla birlikte, yoğun da bir tepki toplamıştır.

5- Yine, 18. yüzyılda, romantik doğalcılı­ğın, Aydınlanmanın akılcı ve nesnelci tavrına bir tepki olarak gelişen ve Rousseau tarafın­dan ifade edilen eğitim anlayışı. Aydınlan­mayla birlikte temel ve egemen değerler haline gelen akılcılık, bilinçli düşünme, ken­dini denetleme, karmaşıklık ve nesnelliğin karşısında romantizmin sezgisel kendiliğind­enliğini ve bu arada özgürlük, yalınlık ve Öznelliği savunan Rousseau, söz konusu eği­tim anlayışında, çocuğun uygarlığın getirdiği yozlaşmalardan korunması, onun hep sağlıklı olan doğal dürtülerinin beslenmesi gerektiği­ni söylemiştir.

6- Marx tarafından ifade edilen ve insa­nın gelişiminde esas olan öğenin gerçek top­lumsallık olduğunu öne süren eğitim anlayı­şı. Bireysel özgürlüğün toplumsal otoriteyi gerektirdiğini savunan Marx’ın bu anlayışı­nın eğitilmiş insan ideali, sorumsuz birey olmayıp, kapitalizmin yarattığı yabancılaş­mayı aşarak toplumsal ilişkiler aracılığıyla özgürleşmiş insandır.

7- Yirminci yüzyılda daha çok Ameri­ka’da gelişen ve William James’la John Dewey tarafından savunul an pragmatist eğitim anlayışı. Düşünen insanın inanç ve davranışlarının gelenek ve görenekler tara­fından değil de, problemleri çözmenin tek yolu olan bilimsel yöntem tarafından belir­lenmesi gerektiğini savunan bu eğitim anla­yışına göre, eğitimde konular çocuğun top­lumsal tecrübeleri üzerinde düşünmesine katkıda bulunacak faaliyetleri içeren konu­lar olmalıdır.

8- 20. yüzyılda etkili olan başka bir eğitim anlayışı ise, davranışçılığın eğitim görüşüdür. Söz konusu eğitim anlayışı, insanı Özgür bir özne olarak gören, geleneksel eğitim an­layışlarına karşı çıkarak. önceden planlan­mış, toplumsal hedeflere en küçük bir sapma göstermeden ulaşacak şekilde programlan­mış bir insan yaratmak, amacıyla, insan dav­ranışının bilimsel bilgi yoluyla yönlendiril­mesi idealini ortaya atmıştır.

9- Davranışçılığın söz konusu bilimsel eğitim anlayışının karşısında ise, varoluşçu eğitim anlayışı yer almaktadır. İnsanı nes­nel yöntemlerle incelenip sınıflandırılacak, belirli kategorilere yerleştirilecek bir nesne gibi gören yaklaşımlara karşı çıkan varoluşçu görüş, insana, yaşamını varoluşsal kararlarla şekillendirme, değerlerini somut bir biçimde yaratma ve sorumluluk alma olanağı verecek bir eğitim verilmesi gerektiğini sa­vunur.

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.