Fehim-I Arvasi

Kısaca: Fehim-i Arvasi İslam alimlerinin büyüklerinden ve evliyanın Ünlülarından.Silsile-i aliyye denilen evliyanın otuz üçüncüsüdür. Osmanlı Devletinin son devirlerinde yaşadı. Seyyid olup, soyu hazret-i Hüseyin’e ulaşır.Lakabı, Hazret-i Şeyh ve Allame’dir. Arvaslı olduğu için Arvasi nisbesi ile Ünlüdur. Babası,AbdülhamidArvasi’dir. 1825 (H. 1241)te Arvas’ta doğdu. 1895 (H.1313)te vefat etti. Kabr-i şerifi,Van’da Müküs’ün Arvas köyündedir. Mensub olduğu temiz ve asil aile; Anadolu’nun şark vilay ...devamı ☟

Fehim-i Arvasi İslam alimlerinin büyüklerinden ve evliyanın Ünlülarından.Silsile-i aliyye denilen evliyanın otuz üçüncüsüdür. Osmanlı Devletinin son devirlerinde yaşadı. Seyyid olup, soyu hazret-i Hüseyin’e ulaşır.Lakabı, Hazret-i Şeyh ve Allame’dir. Arvaslı olduğu için Arvasi nisbesi ile Ünlüdur. Babası,AbdülhamidArvasi’dir. 1825 (H. 1241)te Arvas’ta doğdu. 1895 (H.1313)te vefat etti. Kabr-i şerifi,Van’da Müküs’ün Arvas köyündedir. Mensub olduğu temiz ve asil aile; Anadolu’nun şark vilayetlerinin ilim, irfan ve güzel ahlak vasfının timsali olmuştur. Dedelerinin her biri; zamanlarının alimi, fazilet örneği ve saygıdeğer fertleriydi.

Babası Abdülhamid Efendiyi küçük yaşta kaybedenSeyyid Fehim hazretleri ilim tahsiline başladı. Kısa zamanda Kur’an-ı kerimi hatm ve hıfzetti. Sonra ecdadının kurduğu ve öteden beri ilim yayan büyük alimler yetiştirenArvas ve HasanVeli medreselerinde Arabi ve fen ilimlerini okudu. Cezire’ye (Cizre) gidip, Mevlana Halid-i Bağdadi’nin talebelerinden Şeyh Halid-i Cezeri’nin derslerine devam etti. Kısa zamanda emsalini geçip Ünlü olduğu gibi, dini ilimleri ve zamanın fen bilgilerini de öğrendi.Tasavvufta ise, büyük alim ve veli Seyyid Taha-yı Hakkari hazretlerinin huzurunda manevi olgunluklara erişip, icazet-i mutlaka ile insanlara doğru yolu anlatmak ve öğretmek müsadesi verildi.

Hocasının emrine uyup, akli ve nakli ilimlerde zamanın yegane alimi oldu. “Allahü tealaya hamd olsun. Seyyid Taha’yı gördüm, tasavvufun ve hakikatin ne olduğunu öğrendim.” buyururdu.

Çeşitli ilimleri, hatta ziraatı ve sanatları, siyasal bilgileri de iyi bilen Fehim-i Arvasi hazretlerine, Van valisi ve devlet adamları gelip meselelerini sorunca, müşküllerini hallederlerdi. Bütün bunlara rağmen yüksek bir tevazu sahibiydi.Hocasına gösterdiği edeb ve sadakat karşısında hocası Taha-yı Hakkari; “Yeter Molla Fehim! Kanaatime göre bugün ilimde bir ummansınız. Seyyid Şerif Cürcani hazretlerinden sonra ilimde seyyidlerin yüzünü siz güldürdünüz. Bu ilmi bu kadar yere sermeye hakkınız var mı?” buyurmuştur. Bu söze karşı da gösterdiği tevazu ve arz-ı hali üzerine, hocası onu kucaklayıp, çok yüksek marifetlere kavuşturdu.

Seyyid Fehim-i Arvasi hazretleri, hocası Taha-yı Hakkari’nin vefatı üzerine onun kardeşi Seyyid Salih ile sohbet etti. Daha sonra da hocasının yerine talebelere ders verip, insanlara rehberlik yaptı.

Sohbet ve dersleriyle pekçok insanın doğru yola kavuşmasına vesile oldu. Van ve havalisinde çok sevildi ve hürmet gördü. İlmin, medeniyetin ve İslam ahlakının yayılmasında çok büyük hizmetler yaptı. Doksanüç Harbinde Ruslara karşı milli birliğimizi korumak için talebeleriyle birlikte Doğu Bayezid cephesine gidip, büyük muvaffakiyetler gösterdi.

Seyyid Fehim hazretleri, hocası Taha-yı Hakkari’nin oğlu Seyyid Ubeydullah-ı Hakkari ile birlikte hacca gitmek üzere Hicaz yolculuğuna çıktıklarında, önce İstanbul’a uğradılar. Sultan İkinci Abdülhamid Han onların, İstanbul’u teşrifini duyunca sarayına davet etti. Kendilerini sarayda misafir edip, ziyadesiyle ikram gösterdi. Sohbetlerine iştirak etti.On iki günlük bir misafirlikten sonra, Mısır’a gitmek üzere merasimle Haydarpaşa’ya kadar uğurlandı.

Hac yolculuğu sırasında Mısır’a uğradığında, Mısır Ezher Üniversitesi ulemasının günlerdir uğraştıkları halde çözemedikleri bir meseleyi çözdü. Ezher Reis-ül-Uleması (Rektörü) onun ilim ve takvadaki yüksek derecesini görerek; “Yemin ederim ki, bizim ilmimiz bu zatın ilmi yanında denizde bir damla gibidir. Vera ve takvamız ise, bu zatın vera ve takvası yanında bir hiçtir.” dedi. Kısa sürede Mısır’da şöhreti duyulan Seyyid Fehim-i Arvasi, bir müddet daha Mısır’da kalarak bazı müşkil meseleleri halletti. Bir müddet sonra oradan ayrıldı.

Hicaz’a varınca buranın alimleri ile de sohbet ve ilmi müzakerelerde bulunan Seyyid Fehim-i Arvasi’nin ilimdeki ve tasavvuftaki yüksek derecesi, Hicaz uleması tarafından da takdir edildi.

Seyyid Fehim hazretlerinin güzel ahlakı, kerametleri sayılmakla bitmez. Kerametlerinin en büyüğü ve en açığı, Abdülhakim Arvasi gibi bir zatı yetiştirmesidir. Seyyid Fehim hazretlerinin, her biri büyük alim ve kamil olan talebe ve oğulları, bulundukları beldelere ilim saçmışlar, güzel ahlak ve vatanseverlik ve muhabbeti aşılamışlardır.

Kerametlerinden biri şöyledir: Seyyid Fehim hazretleri bir defasında talebeleri ile Van Gölü kıyısında giderken, gölde bulunan Ahtamar Adasındaki Ermeni kilisesinden bir papaz çıkarak su üstünde yürümeye başlar. Talebeler bunu görünce, bazılarının hatırına;“Allah’ın düşmanı dediğimiz papaz, su üzerinde yürüyor da, evliyanın büyüğü, Allahü tealanın sevdiği, seçtiği kulu bildiğimiz, Seyyid hazretleri acaba neden yürümeyip kıyıdan dolaşıyor?” diye gelir. Seyyid Fehim, bu düşünceyi anlayıp, mübarek ayaklarındaki nalınları ellerine alıp, birbirine çarpar. Nalınlar birbirine çarpdıkça papaz suya batar. Boğazına kadar gelince, bir daha çarpar. Batar ve boğulur. Sonra, böyle düşünen talebesine dönerek; “O, sihir yaparak su üstünde gidiyor, böylece sizin imanınızı bozmak istiyordu.Nalınları çarpınca sihri bozulup battı. Müslümanlar sihir yapmaz.Allahü tealadan keramet istemekten de haya ederler.” buyurdu. Kerameti ile papazın sihrini bozdu.

Seyyid Fehim-i Arvasi hazretleri buyurdu ki: ”Tam tetkik etmeden araştırmadan hüküm vermeyiniz. Özellikle talaka (boşamaya) ait meselelere karışmayınız. Ruhsatla (izinle) yetinmeyiniz.İmkan oldukça azimeti esas kabul ediniz.”

Seyyid Fehim hazretleri, vefatından altı ay önce ahiret seferinin hazırlığına başladı. Ölümün bir nimet olduğunu, Hak tealaya kavuşturacağını, her sohbetinde geniş olarak izah ederdi. Şimdi medfun bulunduğu kabrinin yerine nazar ederdi.Vasiyetini yaptıktan sonra son nefesini; zikir, murakabe, ihlas ve “İnni küntü...” (Enbiya suresi: 87)ayet-i kerimesini okuyarak geçirdi.Vefat edeceği gün, ikindi namazını oturarak kıldı. Vücudunun zayıflığından secdeden başını Seyyid MuhammedEmin’in yardımıyla kaldırabildi. Secdeden kalkınca, “Er’refik-ul-a’la” diyerek vefat etti. Vefat haberi halkı üzüntüye boğdu. Binlerce talebesiyle sevenleri yetim ve mahzun kaldı. Dokuz oğlu dört kızı vardı.

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.