Felsefi Açıdan Devlet

Kısaca: Toplumu yöneten kurallar ve yasalar yaratma otoritesine sahip bir ayrı bir kurumlar kü­mesi. Demokrasilerde hükümetlerin gelip gittikleri dikkate alınırsa, salt hükümete eşdeğer olmadığı gibi, iktisat, okullar, toplum örgütleri benzeri örgütlü ve sürekli kurum ve davranış pratiklerinin bütün bir alanı ola­rak sivil topluma da karşıt olan bütünsel po­litik sistem ...devamı ☟

Toplumu yöneten kurallar ve yasalar yaratma otoritesine sahip bir ayrı bir kurumlar kü­mesi. Demokrasilerde hükümetlerin gelip gittikleri dikkate alınırsa, salt hükümete eşdeğer olmadığı gibi, iktisat, okullar, toplum örgütleri benzeri örgütlü ve sürekli kurum ve davranış pratiklerinin bütün bir alanı ola­rak sivil topluma da karşıt olan bütünsel po­litik sistem.

Devletin varlığı için zorunlu olan öğeler, sırasıyla insan topluluğu, ülke ya da toprak bütünlüğü ve egemenliktir. İnsan öğesi, be­lirli bir toprak parçası üzerinde yaşayan ve devleti kuran insan topluluğudur. Söz konu­su insan topluluğunun üzerinde yaşadığı toprak parçasına ise ülke denir. Bu toprak parçası doğal ya da yapay (bir anlaşma ile çizilmiş) sınırlarla, komşulardan ayrılır. Buna karşın, egemenlik, devletin hukuki dü­zenini belirleyen en yüksek otorite ve üstün iradedir.

Bu bağlamda, başka hiçbir devlet ile ba­ğımlılık ilişkisi içinde olmayan devlete ege­men devlet, çoğunluk zorla kabul ettirilen bir bağımlılık ilişkisi nedeniyle başka bir devletin buyruğu altındaki devlete yarı ege­men devlet, hukukun üstünlüğü ilkesine her koşul altında bağlı kalan devlete hukuk dev­leti; kendini hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağlamayan devlete polis devleti; salt gü­venlik, savunma ve adalet gibi klasik görev­lerini yerine getirmekle yetinip, iktisadi ve toplumsal yaşamda etkin bir rol oynamayan devlete jandarma devleti; klasik işlevlerinin ötesinde, toplumsal eşitsizlikleri azaltmak amacıyla, iktisadi ve sosyal hayata etkin bir biçimde katılan devlete sosyal devlet, belli bir ideoloji adına bireysel ve toplumsal faa­liyet alanları üzerinde mutlak ve bütünsel bir denetim ve baskı uygulayan devlete tota­liter devlet, iktisadi ve siyasi liberalizmin bütün ilke ve unsurlarına riayet eden devlete ise liberal devlet adı verilmektedir. Nihayet, dini bir hareket ya da otoriteyle hiçbir bağı olmayan devlete ise, laik devlet denir.

Modern devlet düşüncesine baktığımızda, onun Avrupa’da on yedi ve on sekizinci yüz­yıllarda görülen mutlakiyetçi devletlerin ar­dından ortaya çıktığını görüyoruz. Başka bir deyişle, modern devlet düşüncesi, mutlaki­yetçi devletlere ilişkin deneyimler üzerinde düşünmenin ve bu devletlerin otoritesine karşı verilen mücadelenin bir sonucu olmak durumundadır. Modern devlet düşüncesi, işte bu bağlamda Batı’da kiliseyle devlet ve devletle halk arasında yaşanan büyük kavga ve mücadelelerden sonra doğabilmiştir. Buna göre, modern devlet hem bağımsız ve hem de laik olan kamusal bir güçtür. Mo­dern devlet, öncelikle tüm diğer toplumsal güçlerden ve kral ya da devlet memurların­dan bağımsız olmak durumundadır. Sarayla özdeşleştirilmek ve kralın mülkiyetinde olan bir şey olarak görülmek yerine, modern dev­let kraldan bağımsızdır. Devlet, ikinci olarak otorite veya işlevinin Tanrı’dan türetileme­mesi veya yüksek bir amaçtan çıkarsanama­ması anlamında laiktir. Bu. modern devletin eylemlerinin dini ilkeler yoluyla tasdik edi­lip haklılandırılamayacağı anlamına gelir. Şu halde, modern devlet insan tarafından salt insani amaçlarla yaratılmış olup, onun varlığı yine aynı amaçlarla devam ettirilir.

Bu bağlamda, modern devletin iki temel ideye dayandığını söyleyebiliriz: O, her şey­den önce, belli bir toprak parçasındaki tüm diğer güç ya da iktidar odaklarının güç kul­lanımını engelleyen merkezileşmiş bir güç­tür. Onun iktidarı, bürokrasi, yargı ve aske­riye gibi kalıcı ve sürekli kurumlar yoluyla hayata geçirilir. Modern devlet, ikincileyin, bir anlaşma ya da sözleşmeye, onu yöneten­lerle onun tarafından yönetilenler arasındaki belli bir ilişkiye dayanır.

Bu açıdan bakıldığında, modern devlet teorisine, bireyin devletle olan ilişkisiyle il­gilenen egemenlik konusundan başka, dev­letin gücünün sivil toplumla nasıl bir ilişki içinde olması gerektiği probleminin oluştur­duğu genel bağlam içinde yaklaşabileceği­mizi söylenebilir. Egemenlik söz konusu ol­duğunda, iki ayrı yaklaşımın ortaya çıktığını görüyoruz. 1- Bunlardan birinci yaklaşım, on altıncı yüzyılda Bodin ve on ye­dinci yüzyılda da Hobbes tarafından sergi­lenmiş olan mutlak egemenlik görüşünde ifadesini bulur. Örneğin, İngiliz düşünürü Thomas Hobbes’a göre, devletin egemen­liğinin ilke olarak sınırı olamaz ve devlet kendisinin dışında bir şeyle haklı kılınamaz. 2- Buna karşın, ikinci yaklaşım, Locke, Montesquieu, Spinoza ve Kant tarafın­dan benimsenen ve devletin egemenliğine bir sınır koyan yaklaşımdır. Bu anlayış, ba­ğımsız bir kamusal güç olarak modern dev­letin statüsünü veya onun en yüksek otorite olma iddiasını sorgulamaz. Fakat devletin, sivil toplum içindeki kurumlardan yalnızca biri olduğunu ve dolayısıyla, devletin birey­ler üzerinde tahakküm kuramayacağını ifade eder. Her bireyin, kökeni toplumsallık öncesinde bulunan birtakım doğal hakları olduğunu ve bu haklara, bireylerin yaptığı sözleşme sonucunda oluşan devlet tarafın­dan zarar verilemeyeceğini dile getiren bu ikinci yaklaşım, daha çok devletin iktidarı­na nasıl sınır çekilebileceği konusu üzerin­de yoğunlaşır.

Öte yandan, devletin gücünün sivil top­lumla olan ilişkisi söz konusu olduğu zaman da, iki temel tavır ortaya çıkar. Libe­ralizm içindeki farklı görüşleri ifade eden bu tavırlardan birincisi, devletin sivil toplu­ma tabi olması gerektiğini dile getiren tavır ya da yaklaşımdır. Buna karşın, ikincisi devleti, sivil toplumu içermekle birlikte, onu aşan ve onun zararlı etkileriyle müca­dele eden bir alan olarak değerlendirir.

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Felsefe tarihi
2 yıl önce

tarihi, hem felsefi çalışmanın başlangıcı hem de en önemli alanıdır. Genelde felsefe tarihi kitapları, bu bakımdan öğretilerin ve bunların felsefi sorunları...

Felsefe tarihi, 17. yüzyıl felsefesi, 18. yüzyıl felsefesi, 19. yüzyıl felsefesi, 20. yüzyıl felsefesi, Analitik felsefe, Antik Çağ felsefesi, Aristoteles, Aydınlanma Çağı, Batı felsefesi, Bilgi
Analitik Felsefe
2 yıl önce

Analitik felsefe, 20. yüzyıla kadar süregelmiş felsefi kutuplaşmaların her birinden farklı olarak, konuşma diline ait cümleleri incelemeyi hedef almış...

Analitik felsefe, Analiz, Bertrand Russell, Felsefe Portalı, Gilbert Ryle, Gottlob Frege, Hans Reichenbach, Hegel, John Rawls, Jon Elster, Karl Marks
Devlet
2 yıl önce

boyunca birçok devlet tanımı yapılmıştır. Devletin ortaya çıkışı, işlevi ve geleceği hakkında felsefi çözümlemeler yapılmıştır. Devlet kurumunun oluşmasına...

Devlet, Halk, Kültür, Tarım, Taslak şablonları, Amerikan iç savaşı, Taslak madde
Devlet ve Devrim
6 yıl önce

düşünülüyordu) marksist devlet teorisini açıklamakta ve proleter devrimin devlet sorununa bakış açısını incelemektedir Lenin, İlk iki bölümde devleti, Marx ve Engels'ten...

Devlet ve Devrim, 1852, 1871, 1917, 2 Aralık, Burjuva, Burjuvazi, Devlet, Devrim, Diktatörlük, Marks
Tarafsızlık
2 yıl önce

bir olaya katılmak istememek ya da bilinçli biçimde katılmamaktır. Felsefi açıdan bakıldığında ise yeryüzündeki her şey birbiri ile ilişkili olduğundan...

Tarafsızlık, ,
Diyalektik materyalizm
2 yıl önce

felsefi öğretisidir. Marx ve Engels'in öncülük ettiği, ancak Marx'tan çok -sistematik bir felsefe olarak- Engels'te açılımları bulunabilecek felsefe akımı...

Diyalektik Materyalizm, 17. yüzyıl felsefesi, 18. yüzyıl felsefesi, 19. yüzyıl felsefesi, 20. yüzyıl felsefesi, Analitik felsefe, Antik Çağ felsefesi, Antonio Gramsci, Artı-değer, Asya tipi üretim tarzı, Aydınlanma Çağı
Orta Çağ felsefesi
2 yıl önce

grekce yapılan felsefe olduğu için Bizans felsefesi olarak adlandılan felsefedir. Bu geleneklerin farklılıklarına rağmen ortak felsefi özellikleri Antikçağ...

Ortaçağ felsefesi, Orta Çağ felsefesi, 17. yüzyıl felsefesi, 18. yüzyıl felsefesi, 19. yüzyıl felsefesi, 20. yüzyıl felsefesi, Albertus Magnus, Analitik felsefe, Anselmus, Antik Çağ felsefesi, Aquina`lu Thomas
Laiklik
2 yıl önce

ikiliğe de işaret eder. Yeni Çağ'da laik terimi, felsefi ve hukuki, siyasal bir anlamla genişleyerek devlet ve din ilişkilerine ait bir tarzı ifade etmeye...

Laiklik, 1924, 3 Mart, Avrupa Birliği, Cumhuriyet Halk Partisi, Diyanet İşleri Başkanlığı, Fransa, Fransız Devrimi, Fransızca, Halifeliğin Kaldırılması, Hindistan, eğitim, öğretim, lise, üniversite, cumhuriyet, atatürk, inkılaplar, siyaset, din