Gölet, Kargı

Kısaca: Gölet, Çorum ilinin Kargı ilçesine bağlı bir köydür. ...devamı ☟

Gölet, Kargı
Gölet, Kargı

{{Bilgikutusu Türkiye köy
|isim = Gölet 
|harita2 = Corum_Turkey_Provinces_locator.jpg
|harita2 boyut = 250px
|harita2 açıklama = Çorum
|harita1 =Gölet köyü amblem .jpg
|harita1 boyut = 150px
|harita1 açıklama = AMBLEM Köyün sitesi
|harita = Gölet köyü.jpg
|harita boyut = 250px
|harita açıklama = Gölet Köyü
|yüzölçümü =
|nüfus = 222
|nüfus yoğunluğu = 
|nüfus_ref = [1] |nüfus_itibariyle = 2000
|rakım = 892
|lat_deg =40
|lat_min =16 
|lat_hem = N 
|lon_deg =34 
|lon_min =40 
|lon_hem =E 
|alan kodu = 0364
|posta kodu = 19000
|bölge = Karadeniz
|il = Çorum
|ilçe = Kargı
|Köy Muhtarı = Hüseyin Karagöl
|websitesi = [2]
}}

Gölet, Kargı ilçesine bağlı bir köydür. Gölet köyüne; Karagöl mahallesi ile Akkaya ve Eğnicek yaylaları bağlıdır.



Tarihi

Gölet Köyü adını vakti ile köylünün yapmış olduğu göletten alır. Bu gölet yıllar önce önü açılarak tarlaya çevrilmiştir. Gölet köyü ilk çağlardan günümüze bir çok medeniyetin yaşamış olduğu, nüfus yoğunluğu ve yerleşim yerinin merkezi olması sebebiyle Kargı ilçesinin büyük köylerinden biri olma özelliğini kazanmıştır. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda askeri haritalarda gölet köyü bucak olarak kayıtlarda görünmektedir.

Gölet köyünün kuruluş tarihi kimler tarafından kurulmuş olduğu, etnik kökenleri hakkında kesin bir bilgi olmasa da çevrede yerleşim, ilk olarak Gölet köyünde başlamıştır.

Yapılan araştırmalara göre bölgede Hititlerin, Gasgasların yaşadığı tespit edilmektedir. Aynı araştırmaya göre bölgenin Paflagonya olarak adlandırıldığı tespit edilmiştir. Türk boyları ilk olarak Danişmendliler zamanında bölgeyi yurt edinmişlerdir. Sonrasında sırası ile bölge Selçukluların, Osmanlıların yönetimi altına girmiştir.

1904 yılı Osmanlı sayımlarına göre köyde 75 hanenin var olduğu kayıt altına alınmıştır.

20. yüzyılın başlarından itibaren yöree insanının cuma namazlarını kılmak için Gölet köyüne geldiği o dönemde cuma namazı çıkışında dere cuma pazarı adıyla pazar kurulduğu ve köyde bulunan demir atölyesinde üretilen el ve tarım gereçleri; kazma, keser, kürek, saban, orak, tırpan vb. ihtiyaçları karşıladıkları bilinmektedir.

Gölet köyü 1921 yılında büyük bir yangın felaketi geçirmiştir. Bu yangında 60 evin yandığı bir yıl sonrada veba salgını sonucu köy nüsufusunun yarısının hayatını kaybetmiş olduğu kayıtlara geçmiştir.

Kültür

Gölet köy evleri; Safranbolu evlerinin mimarisi ile yapılandırılmış bir Anadolu köyüdür. 1990 yılı nüfüs sayımına göre köyde yaşıyan halkın yüzde 81`i okur yazardır. Köyden büyük şehirlere göç eden halkın bir çoğuda yüksek öğrenimlilerden oluşmaktadır. Köyün adet ve görenekleri tüm anadolu köylerinde olduğu gibidir.

Köyde 20. yüzyılın başında demir atölyesi olduğu bilinmektedir. Köyün yöresel yemekleri Sırık kebabı,Tarhana,Keşkek,pilav,incir uyuşturması

Bayramlarda bir tür yöresel yemek olan keşkek yapılır ve misafirlere ikram edilir.

Köyden yetişmiş önemli kişiler; Adil Göletli, Hafız Ahmet, Cevdet Göletli, Salih Gölet, Dr. Kazım Ömür, Av. Avni Köseoğlu, Münci Ömür.

Gölet Köyü Ağzı



-A-
Abu: Abla. “Abuma haber verin”
Acuk: Yabani acı elma
Acuğu çıkmak: Çok zayıflamış, şekli değişmiş olan. “Şu haline bak! Acuğun çıkmış.”
Ada: Irmağın menderesleri arasında kalan toprak parçası. “Adayı gene ırmak basmış diyorlar. Gidip bir bakacağım.”
Ağnanmak: Çamur veya toz içinde yatarak yuvarlanmak, her tarafı çamur veya toz etmek. “Kömüşler çamurda ağnanıyorlardı”
Allem: Sonucu tahmin edilemeyen durumlar için kullanılan, “Allah bilir” anlamına gelen “Allah-ü alem” kelimesinin kısaltılmış şekli “Allem gelecek, geleceğim demişti”
Amruksamak: Arzu duymak, imrenmek
Asmak: Ağır gelmek. “Çuvaldaki son bir kürek pirinci de koyunca, terazinin kefesi aşağı doğru astı.”
Astırmak: Ağır gelmek. “Tahterevalliye sen binince üçünü de astırdın.”
Atanak: Çocukların ok atma aleti için yaptıkları oyuncak yay.
Avloğ: Bahçe veya tarlaların etrafına dikenli çalılarla yapılan çit. “Avloğya diken kesmeye gidiyorum.”
Aydaş: Çok cılız, eneze, hastalanacak kadar zayıf, bir deri bir kemik olan kimse. “Şu haline bak! Aydaşın çıkmış”


-B-

Banak: Lokma, Yufka ekmeğin dürülere yenebilecek kadar olan parçası “Ben banağımdan artırarak bu günlere geldim.”
Banmak: Lokmayı yemeğin suyuna sokmak. “Ekmeği yemeğe bandım, hemen ağzıma attım.”
Banakçı: Onun bunun yemeğinden faydalanan, çöplenen kimse.
Bar: Beraber, birlikte. “Bekle de, ikimiz bar gidelim”
Barıkmak: Susamak
Bıdıl bıdıl: 1) Kısa adımlarla çabuk yürüyen kimse. “Bıdıl bıdıl dolaşıyor.” 2) İş gördürmeyen ayak altında çok dolaşan çok hareketli çocuklardan söz ederken beğenilmeyen bir davranışı anlatır. “Aman! Bıdıl bıdıl ayağımın altında dolaşıyor.”
Bıdımık (Bıdımıcık): Azdan daha az, çok ufak veya küçük.“Ekmeğin kenarından bıdımık ısırmış.”
Bılkımak: Olgunlaşmış, en olgun halini almış her türlü meyve. “Bu kavun bılkımış bir kaşıkla yemeli”
Biçik: İnek yavrusu.
Bidümük. (Bak: Bıdımık)
Biki: Birkaç, bir miktar. “Biki onlara gittik geldik.” “Biki malzeme aldık.”
Bilik: 1) Ocaklarda saç altında ya da köy fırınlarında pişirilen iki kişinin doyacağı büyüklükte ekmek. “Tek başına bir biliği yedi.” 2) Çelik-çomak oyununda (Değnekle ve bir çomakla oynanan bir çeşit oyun) sayı “Üç bilik aldım.”
Bişi: Saç üzerinde pişen yufkaların üzeri yağlı sütle ıslanarak üstüne yeni açılan yufkanın konulmasıyla pişmesi için ateşe çevrilen ve bu şekilde yeni yufkaların eklenmesiyle kat kat yapılan ve daha çok bayramlarda pişirilen ekmek. Bu ekmek içine gene köylerde yapılan un helvası konularak yenir.
Bizehem (Bizeğem): Çok az, çok küçük miktarda. “Bizehem düşün”
Boğba: Akılsızca iş yapan kimse. “Boğba yapmasaydı.”
Boğsa: Dolapların, sergenlerin üst kısmı, yüksek yer. “Lütfen, şunu boğsaya koy.”
Burulğan: Kramp, adale kasılması, Şiddetli ve ani olan sancı. “Ne yapsak! Hayvanın karnında burulğan var.”
Bükelek Tutmak (Cız tutmak, külek tutmak) : Özellikle yaz aylarında irice bir sinek türünün büyükbaş hayvanları ısırarak onlardan ayrılmaması, onları rahatsız etmesi. “Koş! İnekleri :Bükelek/Cız/Külek tuttu. Hepsi bir tarafa dağıldı.”
Büslegeç (Büsleğeç): Pişirilecek yufkanın saç üzerine konulmasını, aktarılmasını ve yufkanın saç üzerinden alınmasını sağlayan uzun, dar, ince ve yassı tahtadan yapılmış alet


-C-

Calay: Konuşma sorunu olmadığı halde kulağı duymaması sebebiyle konuşamayan kimse.“Konuşsana be adam! Calay mısın?”
Cazu: Terbiyesiz, her zaman bencil ve ne pahasına olursa olsun haklı olmak için çabalayan kadın. “Cazuluk yapma”
Cıbır: Cıbıl kelimesinin değişmiş şeklidir ve üzerinde hiçbir şey bulunmayan kimse veya üzerinde hiçbir şey yetişmeyen, verimsiz toprak. “Adamın kafası cıscıbır olmuş.” “Tarla cıbır kaldı.”
Cidoğ: Pis ve kirli olmak, “Gömleğin yakası cidoğ gibi olmuş”
Cıfıt: Sinir edici, moral bozucu kimse. “Çok cıfıt birisi, ne diyeceğimi şaşırdım.” “Adamı cıfıt etme.”
Cırmalamak: Kedilerin tırnaklarıyla yaptıkları saldırı hareketi. “Kedi kapıyı cırmalıyor.” “Kedi elimi cırmaladı.”
Cırmık atmak: (Bkz. Cırmalamak)
Cırmık: Kedinin cırmıklama sonucunda bıraktığı tırnak izi. “Şu cırmık izlerine bak.”
Cıynak: İnsan ve hayvan tırnağı.
Cız tutmak : (Bkz. Bükelek tutmak)
Civan: Tarla sahipleri tarafından bentten suyu tarlalara getirmesi için görevlendirilmiş, parayla tutulan kimse.
Coştar (Çöştür) : İyi veya kötü her işin önünde koşan, kendine iş arayan gösteriş düşkünü kimse. “Bak! Coştar gene ortada iş hallediyor.”
Curu: Tadı beğenilmeyecek kadar duru. “Anne ya, bu çorba çok curu olmuş.”
Cümbüzük: Her şeye ağlayan. “Bırak! Ona şaka yapılmaya gelmez. Cümbüzüğün tekidir. Hemen ağlar.”


-Ç-

Çalmak: Kenara çekilmek. “Veteriner, Ahmet`ten hayvanın poposunu kenara çalmasını istedi.”
Ça(ng)ılmak: Kafa üstü yere düşmek. “Kamyon köprüden aşağı dikdepe ça(ng)ıldı.”
Çarşak: Ayaklarını birbirine çarparak yürüyen insan veya hayvan
Çatkı: Gelin başına takılan kırmızı, yeşil renkli iki yazmanın örtülmesi.“Gelinin çatkısı bağlanırken annesi ağlıyor ve babası dışarıyı seyrediyordu.”
Çeşme: Musluk anlamında kullanılır. “Çeşmeyi ört de gel!”
Çokmak: Köpeğin saldırması. “Köpekler üzerimize üzerimize çokuyorlardı.”
Çokratma: Kaynatılmış mısır ya da buğday, hedik.
Çörüş: Köy düğünlerinde konuklarla ilgilenen kimse, Konukbaşı.
Çöştür : (Bkz. Coştar)


-D-

Dağnamak: Kınamak. “Dağnama, başına gelir.”
Da(ng)suğa gitmek: Yapılan işin acayip karşılanması ve kabul edilebilir olmaması. “Annesinin elini öpmek yerine kibar bir şekilde sıkması da(ng)suma gitti. Senin gitmedi mi?”
Daraba: Bahçenin sınırlarını belirleyen ve etrafını çeviren parmaklık. “Bahçeye girerken darabadan atlamışlar.”
Dasdingil: Gideceği yere gerekli hazırlığı yapmadan giden kimse. “Otele dasdingil gelmişim. Yanımda ne pijamalarım, ne de param var.” “Dasdingil pikniğe gitmişiz. Aç kaldık.”
Davgun: 1)Yaptığının cezasını gene kendisi çeken. “Davgunuma yapmasın. İşte böyle olur.” 2) Taun hastalığı, veba “Davgun bile yapışmaz.”
Değnekçi: Köy düğünlerinde düğünün önünde koşan, düğün öncüsü.
Depük: Tekme. “Depüğü yiyince yere serildi.”
Dığdığı:1) Kalbur altına geçecek kadar küçük pirinç parçaları veya kırıntıları. 2) Uzak akraba. “O mu? Çok uzaktan akraba. Dığdığının dığdığı.”
Dırga: Yapılan hiçbir işten memnun olmayan, sürekli sorun çıkaran kişi, oyunbozan. “İşi onun istediği gibi yapın. Gene dırgalık yapar, başımıza dert olur.”
Dilçuk: Dilin üzerinde çıkan, acılı, beyaz kabarcıklar. “Dilimde dilçuk çıkmış.”
Dilik: Dilinmiş olan, keskin bir aletle ayrılmış yer ya da şey. “Elbise dilik dilik olmuştu.”
Doğah: Camız (Kömüş) türü hayvanlara “dur” anlamındadır.
Do(ng)ra: Elin üstünde oluşan kabuklanmış kir. “Eli do(ng)radan çatlamıştı”
Dolu Pazarı: Kusur pazarlarından sonra kurulan pazarlar. (Bkz. Kusur Pazarı)
Dombu (Dombi): 1) Çam ağacından yapılan su kabı, Senek. Plastik su bidonları için de bu kelime kullanılmaktadır. 2) Çocuklar arasında çok şişman olanlar için kullanılır. “Bizim dombi geliyor, arkadaşlar!”
Durgutmak: Durdurmak “Onu yolda durguttum, nereye gittiğini sordum.”
Düşük: Her gördüğünü isteyen. “Çok düşük bir çocuk”


-E-

Ebcük: Zurnanın ağza alınan ve üflenince ses veren kamıştan yapılmış parçası
Eci: Abla, kardeş “Aman ecim sen de!”
Ede-Göde: Çocuklar tarafından yapılan hem oyun ve hem de yağmur duasıdır. Çocuklar toplu halde ev ev dolaşarak pirinç, yağ ve tuz toplarlar. Topladıklarını ya pişirir ya da pişirttirerek yerler. Bu pilava Ede-Göde pilavı denir.
El atmak: Yardım etmek, tamir etmek “Arabaya bir el atta çalıştıralım”
Emi: “Tamam mı? Unutma!” anlamında tembih sözü. “Gidersen ona selamımı söyle emi.”
Ersün: Hamurları kesmeye yarayan, demirden yapılmış, ağzı geniş bir çeşit spatula.


-F-

Ferfene: Köylerde insanların bir araya toplanıp kebap yapıp, eğlenmesi.
Feşel: Daha çok küçük çocuklar için yerinde duramayan yaramaz arsız ama aynı zamanda sevimli. “Bak şu feşele! Gene ortalığı karıştırmış.”
Filke: Musluk.


-G-

Gadak: Kardeş, arkadaş. “Gadağım, bu gün ortalarda yoktun.”
Galdırgavşak: Çok gevşek, çok bol “Masa galdırgavşak olmuş”
Gapcuk (Kapcık) : 1)Mısırın bitkisinin dışındaki kabuk. “Mısırı kapcuklarından çıkarıp, birbirine bağladılar.” 2) İnsanları aşağılamak için kullanılan bir hakaret sözü. “Gapcukluk yaptı gene. Sinirlerim bozuldu.”
Gayren: Etkili olmak, sözü geçmek. “Ona gayrenim geçer, beni kırmaz.”
Gavsa: Göğüs
Gavsa daralmak: Göğsü sıkışmak, bunalıma girmek. “O küçücük odada gavsam daraldı”
Gavşamak: Gevşemek “Sandalyenin ayakalrı iyice gavşadı”
Gavuç: Fıtık çıkması veya fıtığı çıkmış kimse. “Ahmet gavuç olmuş”
Gavucu çıkmak: Fıtık olmak.
Gem: Ekin demetini bağlamak için kullanılan gene ekinden yapılan ip.
: “Kız” kelimesinin kısaltılmış şeklidir, “Be” ünlemine yakın bir anlam ifade eder. “Öyle değil mi gı?”
Gınıkmak: Sıvı şeylerde yeteri miktara ulaşmak, kanıkmak. Genellikle “gınıkamamak” şeklinde olumsuzu kullanılır. “Yahu o kadar terlemişim ki; suyu içiyorum, içiyorum gınıkamıyorum. Tam beş bardak su içmişim.”
Godoş: Kendisini üstün gören, kendini eki sanan, kafası çalışmaya kimse. “Bak! Nasılda godoşlana godoşlana yürüyor.” “Seni böyle bırakır giderler işte, akıllı godoş!”
Godoşlanmak: Hindi gibi kabaran, kendini diğer insanlardan üstün gören kimsenin hal ve tavırları. “Baksana! Godoşlana godoşlana yürüyor.”
Godu: Hindi, ibi.
Gol: Hela, Tuvalet.
Goğunsamak: Yanık kokusu olan. “Et sanki goğunsumuş.”
Göde: Kurbağa.
Gögercük (Gövercük) : 1)Ham, olgunlaşmamış meyve 2) Bitkilerin yeşermiş hali.
Gölbez: Köpek yavrusu. “Gölbez gibi bağırdı durdu, susturamadık.”
Göper: Tarlalarda veya arazide toplanmış taşların meydana getirdiği yığın.
Görebi: Dikenli çalıları kesmek amacıyla (Bu çalılar özellikle çit yapmakta kullanılır.) kullanılan ucu eğritilmiş bir çeşit kesici alet.
Gözlük: Bağdadi ve Kandil evlerde ocağın yanında bulunan küçük raflar.
Gudurak: Lades.
Gunnamak: Kedi için yavrulamak. “Bizim kedi dün gece gunnamış.”


-H-

Hapaz: Bir avuç dolusu. “Cebime hapaz hapaz leblebi koydu.”
Harhar : Çok büyük çuval.
Harpuçlamak : Bir şeyi avuç ve parmaklarını kullanarak ezmek. “Yemeği gene harpuçladı.”
Haya (He ya): “Öyle değil mi?” anlamında kullanılan bir ünlem. “Geçen gün gene buraya oturmuştuk. Haya?”
Hayat : Köylerde yaylımdan dönen hayvanların ahırlarına girmeden önce dinlendikleri üstü kapalı etrafı açık yapı.
Heleme : Özelliğini kaybedecek kadar birbirine karışmış olan. “Nasıl kaynattın, yemekteki patlıcanla pirinç heleme olmuş.”
Helkek : Helke.
Hepücük
Herkil: Yiyeceklerin muhafaza edilmesinde de kullanılan küçük ambar. "Yumurtaları herkile koymuştum, oradan alıver.”


Holpak : Geniş, bol. “Bebeğe elbisesi çok holpak geldi.”


Holtan: Çarıklara su ve çamurun sızmasını önlemek için konulan parça.


Hopan: İri, çok etli. “Hopan erik mübarek”


Hopur: Acuk denilen aşısız, yabani elmanın dilimlenerek pişirildikten sonra tiliz çuvalda sıkılarak posasından ayrılarak yapılan bir çeşit yiyecek.


Hortlu : Küçük ve bakıma muhtaçken annesi ve babası ölen çocuk. “Ha onlar mı? Daha beş günlük iken bir trafik kazasında hortlu kalmışlar.”


Höbelen: İlkbaharda çıkan ve yenilebilen bir mantar türü.


Hökümlü olmak : Müdaresiz ve gururlu olmak. “Baksana hökümlü hökümlü yürüyor.”


Höldür höldür : Çok bol. “Bu pantolonu giymem, baksana höldür höldür.”


Höldür höşek: Çok bol ve esas şeklini kaybetmiş olan eşya. “Şu halıya bak! Höldür höşek olmuş.”
Höşeltek:
Hölpüm: Bir yudum. “Bir hölpüm kahve bile vermedi.”


Hüşkü: Süprüntü, çöpe atılacak küçük şeyler. “Hüşküyü faraşa topladı ve çöp kutusuna yöneldi.”


-I-

Imırga: Körpe, taze. “Imırga salatalığı severim.”


Ingıldamak: Kımıldamak, konumundan hafifçe uzaklaşmak. “Bu adamı yerinden ıngıldatamıyoruz.”


Irıp: Düzenbazlık, aldatma işi.


Irıpçı: Düzenbaz, aldatıcı kişi. “O, ırıpçının biridir. Dikkatli ol.”


-İ-

İbi : Hindi.


İbik: Kenar, köşe, uç taraf. “Parmağı kopmuş, sadece derinin ibiği tutuyordu.”


İçitmek : Ceviz, fındık gibi sert kabuklu meyvelerin içinin çıkartılması. “Cevizleri içittim mi?”


İlsinmek (Elsinmek): Yabancılama, yabancı sayma. “Beni hala ilsiniyor.”


İşşş! : Acıma ve beğenmeyi ifade eden bir hayret ünlemidir. “İşşş! Nasılda acıdan kıvranıyor. Yavrucak” “İşşş!Bu ne böyle ya! Mükemmel olmuş.”


-K-

Kabran:İnce tahtalardan bükülerek, silindir biçiminde yapılan kutu. “Bir kabran dolusu yağ aldım.”


Gadunum: oh gadunum, Gadunum Allahım. Beğenilen ve hoşa giden şeyler için kullanılan bir ünlemdir. “Oh kadunum! Ayranda bu sıcağa iyi gitti.”


Kaha: Kaha tavası denilen kenarı alçak, Genişçe tavanın içinde yağda kızartılarak yapılan içi boş hamur işi. “Canım isterse kaha yerim / Durur durur daha yerim.”


Kak: Elma, armut gibi meyveleri dörde bölünmüş parçalarından biri veya Diğer yiyeceklerde parça. “Bir kak elma versene” “Bir kak kuru ekmeği bana çok gördü.”


Kalan: Bitmemiş kısım, artık. “Kalan işimize bakalım.”


Kandil : Kalasları birbirine geçirmek suretiyle yapılan evlerde kullanılan her bir kalas.


Kandil Ev : Kalas Kalasların birbirine geçirilmesiyle kurulan ev.


Karaçanaklı: Yemek kapları ve tabakları pis olan aileye denir. “Onlar mı? Karaçanaklıdırlar.”


Karşıgeçe : Akarsuyun veya çukurun karşı tarafı. “Irmağın kenarına geldiğim zaman, babamın beni karşı geçede beklediğini farkettim.”


Kavurga (Gavurga): Mısırın ateşte patlamış hali


Gazuk olmak : Hiçbir yere yakışmayan, hep ortada kalan için kullanılır. “O mu? Bırak! Hiçbir işe yaramaz kazığın (Gazuğun) tekidir.”


Kesmük: Burunda kurumuş sert sümük parçası. “Elinde burnundan çıkardığı kesmüğü ile oynuyordu.”


Kelik : Tarlaların kenarlarına tarlayı beklemek veya çalıştıktan sonra dinlenmek için ahşap malzeme kullanılarak yerden yüksek olarak inşa edilen kullanılışına göre bazen üç tarafı da kapalı, bazen sadece çatısı kapalı olarak yapılan baraka.


Keşen: Çeltik bitkisinin ekilmesinden önce suyla dolu tarlanın karıştırıp bulamaç haline getirilmesini sağlayan (Çeltik bu suyun durulmasında sonra ekilir.) hayvan veya traktörle çekilen ağaçtan yapılmış tarak biçiminde dişli araç.


Keşen çekmek: Keşenle çeltik ekilecek tarlayı bulamaç haline getirmek.


Kete : Düğünlerde takı dışında getirilen hediyeler. “Düğün evine kete götürdün mü?”


Kete Çıkarmak : Düğünde düğün evine götürülen takı dışındaki hediyeler.


Kevük: Mutfaklarda kullanılan çatal türü bir alet. Dalları aşağı çekmek için kullanılan ucu “V” şeklinde olan sopa.


Kevük kesmek: Donacak kadar üşümek. “Dün gece soğuktan kevük kestim.”


Kırık : Eşek yavrusu.


Kıtırpiyos : Adi, Cimri “Bırak şu kıtırpiyosu. Bizi onunla uğraştırma”


Kiren: Kızılcık ağacı ve meyvası.
Klemşe:
Konat (Konak): Köylerde düğüne dışarıdan gelen erkeklere ayrılan evlere düğü süresince verilen isim.


Konuşuk : Konuşma


Koyuk: Hoş, hoşa giden. “Davulun sesi uzaktan koyuk gelir.”
Kovuz


Kölek (Bükelek, Cız tutmak): Özellikle yaz aylarında büyükbaş hayvanları ısırarak onları rahatsız eden ve onlardan kolay kolay ayrılmayan irice bir sinek türü. “Koş!İnekleri kölek tuttu. Hepsi bir tarafa dağıldı.”


Kömüş : Camız, manda.


Kumpiri: Patates.


Kunnamak (Bak: Gunnamak)


Kupay: Bir cins av köpeği


Kuruluk : Mahsulun kuruması için üstü kapalı, etrafı ehemmiyetsizce çevrili yer.


Kusur Pazarı: Bayramlardan sonra kurulan pazar.


Kül Temeği : Kandil evlerde kül dökmek amacıyla evin arkasında bulunan pencere.


Küntüre : Akarsuların toprağı yememesi için ırmak kenarlarına ağaç dalları ve taşlar yardımıyla kurulan barikat, set.


Kürük: Burnu kısa insan veya ucu kısa olan eşya. “Kürük burunlu çocuk.” “Kürük kazma”


Küt : 1) Ucu sivri veya keskin olmayan “Bu bıçağın ucu küt.” 2)Belden aşağısı tutmayan kimse. “Küt cemal gene ellerine girdiği terliklerle yavaş yavaş sürünerek geliyordu.”


-M-

Mada: İştah, yeme isteği. “Lütfen üsteleme, adam almıyor.”


Me: “Al” anlamında bir söz. “Me, al kitabını”


Meh: Evcil eti yenilebilen hayvanların çağırılma sözüdür. “Meh, meh... Gel Sarıkız`ım gel.”


Meksetmek: Bekletmek. Birini işinden alıkoymak. “Kusura kalma, seni meksettim.”


Mengül: Bilezik


Mındak: Kedi yavrusu


Motor: Traktör “Motor, neredeyse çocuğu ezip geçecekti”


-O-

Oklağaç: Oklava


Ot kabartan: Küçük taneli zarar vermeyen dolu. Buna ebem bulguru da denir.


-Ö-

Öllü(ng)körü : “Elinin körü” ifadesinin halk dilinde kullanılışı “Şuna bak bana öllü(ng)körü der gibi bakıyor”


Ötegeçe : Akarsuyun veya çukurun karşı tarafı. “Sen ötegeçede ben bu geçede kalakaldık.”


-P-

Pezü: Hamur yassıağaçta açılmadan önce küçük hamur topları şekline getirilmesi. “Üç pezülük hamur kaldı.”


Pı(ng)kılpıs: Bulgur ufağının suda kaynatılarak, içine tuz, soğan ve yağ konularak yapılan bir çeşit yemek.


Pıta : Genellikle beyaz (az da sarı ve siyah olarak kullanılan renkleri de mevcuttur) kumaş üzerine siyah renkli baskı ile yapılan ve kadınların başların örtmekte kullandıkları 120`ye 120 örtü.


Pinnik: Kümes. “Tavukları pinniğe koydum.”


-S-

Sadır: Hayvan sidiği. “Sizin dam çok sadırlı.”


Saf: Ahmak, uyuşuk. “A benim saf oğlum”


Sa(ng)sak : Saksağan


Sarsuk : Hareketleri dengeli olmayan, akıl ve hareket olarak insani dengesini kaybetmiş gibi davranan. “Sarsuk sarsuk yürüyor ve sarsuk sarsuk etrafa bakıyordu”


Sepken: Dolu. “Sepken tarlayı ezmiş, geçmiş.”


Serit Sırık kebabı yapılırken bir vasıtasıyla pişen etten toplanan yağ.


Seyisana: Bazı köylerde, düğünlerde zahire götüren erkek.


Sığınamamak : Çok yiyerek rahatsız olmak. “O kadar çok yemişim ki sığınamıyorum”


Sıvatlık : Köylerde su kenarına çamaşır yıkamak için yapılan etrafı örülü üstü açık mekan


Sile: Herhangi bir tahıl ölçeğini fazlaca tahıl ile doldurduktan sonra kenar hizasından elle veya bir aletle fazlalıkların alınmasıdır. “Biz buğdayı silme koyarız.”


Sivrik: Topraktan yeni çıkan tahıl yeşilliği.


Soyğun: Ölünün üzerinden çıkarılan giysiler.


Su tutmak : Suyu akarsudan su kanalına aktarmak veya tarlayı sulamak. “Yarı ırmağa su tutmaya gidiyoruz.” “Tarlaya su tuttun mu?”


Sürgeç: 1) Bulaşık yıkanırken kiri çıkarmak için kullanılan bez, el bezi 2) Bişiyi sütle ıslamak için kullanılan ucu bezli çubuk.


Süyen: Bahçe veya tarlaların etrafına çakılan sivri kazık.


-Ş-

Şambal: 1)Yuvarlak ve elips şekillerinin gerçek şeklinde olmaması “Şambal bir daire olmuş” 2) Kafatasının simetriği olmayan kimse.
Şambili


Şellepçi: Yaptığı işi baştan savma yapan, hileli yapan veya hilesini gizleyen kimse için kullanılır. “O, şellepçinin yaptığı sandalyede oturulmaz, ya bozulur, ya da kırılır.”


Şibi : Ördek yavrusu.


Şibidik : Ayağa giyilen çok dar ve kısa giysinin görünüşü. “Şibi (Ördek yavrusu)`nin bacağı gibi” anlamında kullanılır.


Şilepe: Yemiş ve tatlıların bıraktıkları yapışkansı leke. “Ellerin şilepe olmuş, bir yere dokunman onları yıkayalım.”


Şişkin: Şımarık, kendini beğenmiş kimse. “O mu? Sakına! Şişkinin biridir.”


-T-

Taslık : Eski ev odalarında dolabın yanında veya tavana yakın yapılmış raf ya da raflar.


Tehne : Tenha. “Tehne bir sokağa girmiştim, çok korkuyordum.”


Teltük : El becerisi iyi olmayan, her şeyi elinden düşüren, kırıp, döken. “Teltük teltük hareketleri var.”


Tepecik : Ekin halindeki buğdayın yığın hali.


Tetmek: Kurumuş bir şeyin düşmesi veya asılı olan bir şeyin yerinden kurtulması. “Bir baktım ki, ceket tetmiş yere düşmüş. Hemen yerden aldım”


Tırnakçı : İki kişiyi birbirine düşüren


Tırsmak : Korkudan yapacağı işten vazgeçmek, geri dönmek. “Üzerine yürüyünce nasıl tırstı, gördün mü?”


Tiliz : Kendir lifinden yapılmış çuval.


Tiril: Kesin. “Senden tiril söz istiyorum.”


Tiril tiril olmak : Çok ince olmak. “Yufka tiril tiril olmuş.”


Tomoşo : Birinin üzerindeki giysinin katlanarak, buruşuk hale gelmesi. “Şu üstündekilere bak! Tomoşo olmuş.”


Toruş: Bir kağnıyı çekmeyen camızlara yardım amacıyla getirilen camızlara verilen ad.


Tuzdağın olmak : Tuz taneleri kadar küçük parçalara bölünerek dağılmak. “Şekerlik çocuğun elinden düşünce tuzdağın oluverdi. Her parçası bir yere dağılmıştı..”


-U-

Ustun: Çatı inşaatında aşık adı verilen ağaçların en üstüne konulan aşık ağacı.


Uymak : Sataşmak, kavga etmek. “Ama önce o bana uydu.”


-V-

Varivi: Yürü git anlamında bir kelime. “Varivi. Varivi. İşini gör de gel.”


Vidik: Köpek yavruları bu sözcükle çağrılır.


Viriyy (Vriyy): Şaşkınlık, hayret bildiren bir ünlem. “Viriyy !.. Başıma gelene bak.”


-Y-

Yantiri (Yantirik, yantiriş): Yan yan veya bir ayağı kısa olan kimsenin yürüyüşü. “Şuna bak! Yantiri yantiri gene bir yerlere gidiyor.”


Yapaz: Boynuzları arkaya doğra yatmış olan büyükbaş hayvan


Yanuç : Yengeç.


Yapışmak: El ile tutmak. “Çuvalı sırtıma koyacağım, kenarından yapışıver.”


Yapuklu : Saçı taranamayacak kadar çok karışmış olan


Yarınsı gün : Bir sonraki gün “Haberi aldığımız günün yarınsı günü yola çıktık.”


Yarsımak: İmrenmek, nazar etmeden kendisinin de olsun istemek. “Ne güzel dantel, yarsıdım”


Yaslağaç : Üzerin de hamur açılan dört ayaklı, yuvarlak yassı tahta, Yastığaç.


Yazmak : Yaslalağaçta hamur açma işi. “Kız bu yaslağaçta ne güzel hamur yazılıyor.”


Yazım ekmeği : Pişirilen yufkaların kuru olarak muhafaza edilmesi ve tüketileceği zaman ıslanarak yemeğe hazırlanması şeklinde kullanılan ekmek.


Yedek : Genellikle kahvehanelerde çay suyunu kaynatmakta kullanılan küçük su tankı. “Yedek yavaş yavaş kaynıyor ve demliklerin yanından buharlar çıkıyordu.”


Yeğnişek : Oldukça hafif, yeğin. “Bu çuval yeğnişek. Çocuk bile taşır.”


Yelepmek: Bir şeyin rüzgarda dalgalanması. “Çarşaf rüzgarda aşağı yukarı yelepiyordu.”


Yerişmek : Sonradan diğerlerine ulaşmak. “Siz gidin ben size yerişirim.”


Yılankırkan : Çok cimri kimse. “O yılankırkanın biridir.”


Yişek (Yeğnişek): Hafif “Oğlum sen de amma yişeksin.”


Yiygü: Yenilecek şeyler.


Yoka : Sığ, derin olmayan. “Suya baktım su çok yokaydı”


Yuvalak : Çeltiği kabuğundan ayırmak amacıyla harmanlarda kömüş(camız)lere bağlanarak çeltik üzerinde gezdirilen büyük ahşap silindir. Şekli hamur merdanesine benzer.


-Z-

Zeklenmek : Karşısındaki insanın sözü ve davranışı ile alay etmek veya espri yapmak, zevklenmek. “Benimle zekleniyorsunuz. Bir gün ben de sizinle zeklenirim.”


Zımzık: Yumruk. “Zımzığını tepsiye vurunca, sofra devrildi.”


Zıvala: Yufka ekmek açılırken kesilen bir ekmeklik hamur, pezu


Coğrafya ve İklim

Çorum iline 149 km, Kargı ilçesine 33 km. uzaklıktadır. Köy, Karadeniz Bölgesinin, Batı Karadeniz bölümünün güneydoğu iç kesiminde yer almaktadır.

Gölet Köyünün güney doğusunda Göletçetmi, güney batısında Cihadiye, kuzey doğusunda Göletdere, kuzey batısında Boyabat`ın Çalpınar köyleri vardır.

Gölet köyü ve çevresinde Batı Karadeniz iklimi gözlenmektedir. Kışlar soğuk yazlar sıcak geçer. Yıllık yağış ortalaması 60 cm`nin üzerindedir.

Köyü Kuzeybatı, Batı, Güneybatı, Güney ve Güneydoğu yönlerinde yükseklikleri 1200 metre ve üzeri olan Ilgaz dağının uzantısı ile çevrilmiştir. Bu dağlardan en heybetli olanları Güneybatıda Hoşar dağı zirvesi 1658 metre, Güneydoğuda Yergen dağı zirvesi 1550 metredir. Ormanlarla kaplı bu dağların arasında bulunan köy, yağış bakımından oldukça şanlı bir köydür.

Köy, Kuzeydoğu yönünde uzanan vadinin başlangıç noktasındadır. bu nedenle köy tipik bir yayla köyüdür.

Büyük bir bölümü ormanlarla kaplı olan köyde sırası ile şu ağaçlar yetişmektedir; sarıçam, karaçam, kızılçam, köknar, kayın, meşe, ardıç, kavak.

İklim Verileri>
Aylar Oca Şub Mar Nis May Haz Tem Ağu Eyl Eki Kas Ara Yıl
Ort. En Yüksek °C 3 5 9 14 18 22 24 24 21 16 10 5 14
Ort. En Düşük °C -2 -1 0 4 7 10 12 12 9 6 2 0 4
Yağış Miktarı cm 13,6 9,6 11,6 10,2 10,4 7 5,8 4,8 4,6 7,3 11,9 14,3 110,6


``Kaynak: Weatherbase``


Nüfus

Günümüzde köyün yerleşik nüfusu az olmakla birlikte köy nüfusuna kayıtlı olupta köyde yerleşik olmayan köylülerin çoğunluğu Kargı, Boyabat, Kastamonu, Sinop ve büyük şehirlerden özellikle İstanbul`da yerleşik oldukları bilinmektedir.

|-]] 
Yıllara göre köy nüfus verileri
2007
2000 222 1997 173


Gölet`in büyük aileleri

şuan için eksik olanlar var onlarıda en kısa zamanda tamamlıyacağız.


Ekonomi

Köyün ekonomisi tarım , hayvancılık ve orman işçiliğine dayalıdır.

Köyde yetiştirilebilen tarla ürünleri; buğday, arpa, çavdar, fiğ, şeker pancarı, yulaf, yeşil mercimek, nohut, bezelye, mısır, yonca ve korunga. Bahçe ürünleri olarak; domates, biber, patlıcan, soğan, salatalık, sakızkabağı ve bal kabağı, fasulye, kara bakla, ıspanak, kıvırcık, tere, dere otu, madımak akla gelen mahsüllerdir. Meyve olarak ise Batı Karadeniz ikliminde yetişen tüm meyveler yetiştirilmektedir.

Köyde önemli gelir kaynaklarından birisi de orman işletmelerinin; sarıçam, karaçam, kızılçam, köknar, kayın, meşe, ardıç ormanlarında yıllık kesim, bakım ve taşıma işlerinde köylülerin işgücü olarak çalışması oluşturmaktadır.

Muhtarlık

Cumhuriyetin kurulduğu yıllardaki Osmanlı döneminden kalma askeri haritalarda Gölet, bucak olarak kayıtlarda görünmektedir. 1921 yılında çıkan yangın ve 1922 yılındaki veba salgını ile nüfusun çok azaldığı ortadadır.

Gölet`in köy statüsü cumhuriyet öncesine dayanmaktadır, bu nedenle muhtarlık kurumunun kuruluş tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Cumhuriyet ile birlikte bölgede yapılan toprak reformunda dönemin muhtarı olan Hüseyin Karagöl`ün halkın zilliyetten mülkiyete geçişte önemli etki ve katkısı olmuştur.

Gölet`in, köy tüzel kişiliği alması ile birlikte köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için köy muhtarlık seçimleri de yapılmaktadır.

Seçildikleri yıllara göre köy muhtarları:
2006 - Hüseyin Karagöl
2004 - Davut Gevrek
1999 - Mustafa Başkabak
1994 - Mustafa Başkabak
1989 - Mustafa Başkabak
1984 - Şakir Özgölet


Altyapı bilgileri

Köyde ilk olarak okul 1945 yılında eğitime başlamıştır. Sağlık ocağı 1992 yılında hizmete açılmıştır.

Köyde ilköğretim okulu var ve kullanım dışıdır ancak taşımalı eğitim sisteminden yararlanılmaktadır. Köyde, içme suyu şebekesi var ama kanalizasyon şebekesi yeni yapılmıştır ve kullanıma geçilmemiştir. Ptt şubesi ve ptt acentesi yoktur. Sağlık ocağı yok ama sağlık evi kullanımdadır.

Köyde elektrik ve telefon vardır. Köye ulaşımı sağlayan yollar asfalt kaplıdır.

Ayrıca köyde ibadethane olarak cami mevcuttur.

Gölet`ten Görüntüler

Resim:Gölet1.jpg|Gölet Köyü güneyden görünüşü Resim:Gölete2.jpg|Gölet Köyü güneyden görünüşü2 Resim:Geçmiş zaman gölet köyü 1970ler.jpg|1970`ler Uluyoldan görünüşü Resim:Gölet köyü bayram yeri 1970 .jpg|1970`ler bayram günü,yöresel yemek olan keşkek dağıtım anı. Resim:Gölet köyü.jpg|Gölet Köyünün karşısından çekilmiş foğorafı Resim:KOCA HÜSEYİN.jpg|(Koca hüseyin) Hüseyin Karagöl. Resim:Gölet cami.jpg|Gölet köyü camisinin hangi dönemde yapıldığı bilinmemektedir, 1980`li yıllara kadar civar köylerin halklarının bu camide cuma namazlarını kıldıkları bilinmektedir. Resim:GÖLET köyü.jpg|1990`lı yıllar Gölet Köyü Resim:Gölet köyü1.jpg|Köyün tamamını gösteren ve yerleşimini yansıtan fotoğraf Resim:HASAN PAŞA.jpg|Gölet köyü Hacıahmet sülalesinin Yusufçavuş kolundan rahmetli Hasan Özbek.Yamaçtan aşağı doğru inerken dizimin üzerine çöküp çektiğm fotoğraf.Yılmaz Karagöl Resim:Koca hüseyin.jpg|Gölet Köyü eski Muhtarlarından Hüseyin Karagöl (koca hüseyin), eşi Fadime Karagöl (arifinkızı) ve torunu Ayşe Karagöl. 1970`ler. Resim:Akkaya yaylası.jpg|Gölet köyü Akkaya yaylası Resim:Akkaya Yaylaya çıkış.jpg|Gölet`ten Akkaya yaylasına giriş. Resim:Karagöl mahallesi.jpg|Gölet Köyünün önceleri yaylası olan bugün ise yerleşimin artmasından dolayı mahalle durumuna gelmiş olan Karagöl Resim:Gölet köyü akkaya şenlikleri.jpg|Gölet köyü`nün her yıl düzenli olarak gerçekleştirmiş olduğu 1991 yılından sonra Akkaya yaylasında yapılmaya başlanan şenlikleri konulu 14/7/2002 pazar sayılı haber küpürü.

Dış bağlantılar



Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Gölet, Kargı Resimleri

Çetmi, Kargı
6 yıl önce

Çorum ilinin Kargı ilçesine bağlı bir köydür. Çorum iline 155 km, Kargı ilçesine 39 km uzaklıktadır. Komşu köyleri; Göletdere, Gölet Türkiye portali...

Çetmililer
6 yıl önce

"Yirmibirincisi: "جآپنِ Çepni"lilerin soyundan gelmektedir. Çorum ilinin Kargı ilçesinde Gölet Çetmi köyünde yaşamaktadırlar. İstanbul'a göç edenler ise Emirgan...

Kızılırmak
2 yıl önce

alanlarda: 1- Güvercinlik Göleti 2- Cevizlik Göleti 3- Gamlık Deresi 4- Dereköy Göleti 5- İstavloz Çayı 6- Uluçay (Vezirköprü) 7- Narlı Göleti 8- Altınkaya Baraj...

Kızılırmak, Kızılırmak
Akkaya Yaylası
2 yıl önce

Akkaya Yaylası, Gölet köyü sınırlarında olan bir yayladır. Deniz seviyesinden yaklaşık 1200 m yükseklikte bulunmaktadır. Akkaya Yaylasının Gölet köyü ile ilişkisi...

Akkaya Yaylası, Gölet, Kargı, Kargı, Taslak, Yayla (Coğrafya)
Tuncay Güney
2 yıl önce

Tuncay Güney (kod adı: İpek, d. 25 Ağustos 1972, Gölet köyü, Kargı, Çorum), Türk casus, gazeteci, televizyoncu, New York Institute isimli web sitesinin...

Mit, Tuncay Güney, Milli İstihbarat Teşkilatı, Mossad, ABD, Derin Devlet, Ergenekon, Ergenekon Davası
Çorum ilindeki yerleşim yerleri listesi
2 yıl önce

Haydarköy İbrahimköy İsahacı İsmailli Kalecikkaya Kapaklı Karaçal Karatepe Kargın Karnıkara Kayabüvet Kıcılı Kılavuz Kızıllı Kızılyar Kızkaraca Killik Koçhisar...

Hirfanlı Barajı ve Hidroelektrik Santrali
2 yıl önce

Baraj göletinden Toklumen - Hirfanlı Baraj göletinde yüzme hazırlıkları Toklumen - Hirfanlı Baraj göletinden Toklumen - Hirfanlı Baraj göletinden Toklumen...

Türkiye'deki barajlar listesi
2 yıl önce

bulunmaktadır. Bunların işletmedeki 203 adeti, büyük çaplı baraj diğerleri ise gölet şeklindedir. Devlet Su işleri3 Eylül 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde...