Harem

Kısaca: Harem Osmanlı sarayında, padişahın annesinin nezâretinde, sarayın hanım, çocuk ve hizmetçilerinin kaldığı bölüm. ...devamı ☟

Harem
Harem



Topkapı Sarayı, Harem, yemiş odası
Topkapı Sarayı, Harem, yemiş odası
Harem Osmanlı sarayında, padişahın annesinin nezaretinde, sarayın hanım, çocuk ve hizmetçilerinin kaldığı bölüm. Harem, Arapça "yasak" anlamındadır. Mahrem bundan türer; çoğumuzun avami bir yanlış olarak düşündüğümüz "selamlık" karşıtı "haremlik" sözü de bu anlamda doğrudur; hatta Yemen gibi ülkelerde de kullanılmaktadır.

Osmanlı'da Harem bir eğitim kurumuydu. Osmanlı sarayı Birun, Enderun ve Harem olmak üzere üç bölümden meydana geliyordu. Ve Harem-i Hümayun, Harem’le birlikte Enderun’u da içine alıyordu. Osmanlı tarihçisi Halil İnalcık’ın söylediği gibi Enderun, Osmanlı devletinin erkek yöneticilerinin yetiştiği üst düzey bir okulken, Harem de kadın yöneticilerin yetiştiği bir mektepti.

Osmanlıda Harem



Harem'den bir görüntü
Harem'den bir görüntü
Topkapı Sarayı'nın en çok sözü edilen ama en yanlış bilinen yeri, Harem'dir. Sarayın ve bütün devlet protokolünün en başta gelen bölümüdür, çünkü padişahın evidir ve padişah evinin başında da valide sultan yer alır. Sarayın haremi iki yazımızın konusunu teşkil edecek.

Çok kişinin sandığının aksine Harem, Şark Müslümanlarına has bir kurum değildir, üniverseldir. Yani zamanlara ve mekanlara yayılmıştır. Harem gibi uygulamaların görülmediği milletlerin ve hükümdarların da kadına daha saygılı oldukları söylenemez. Versailles Sarayı'ndaki XIV Louis, çağdaşı II. Mustafa ve III. Ahmed'i kıskandıracak kadar bol hatunlu, bol masraflı bir hayata sahipti.

Eski Çin'de, Hint'te, İran'da ve Bizans'ta, hatta Floransa senyörlerinin saraylarında harem ağası da, cariye de vardır. Osmanlı bu kurumun en son bilinen örneğidir. Bugün belki bazı petrol zenginlerinin saraylarında kadın kalabalığı olabilir; ama bu gelenekle ilgisi olmayan bir bidattir, yani sapmadır.

15. yüzyıl sonuna kadar Osmanlı padişahları çokeşli evlilik yapsalar da, komşu hükümdarların kızları tercih edilirdi. Orhan Gazi, Kantakuzenos'un kızı Prenses Karlofene, I. Murad ise imparator Bulgar Kralı İvan Aleksandr'ın kızı ile evlendi. Yıldırım Bayezid Han ise Kütahya Germiyan hükümdarı Süleyman Şah'ın kızı, sonra bir Bizans prensesi ve sonra Sırp despotunun kızlarından biri ve nihayet Aydınoğlu İsa Bey'in kızı Hafsa Hatun ile evlendi. II. Bayezid Han'ın annesi Dulkadiroğlu hanedanından Sitti Hatun'dur.

Son yıllarda şeceresi tartışılmakla birlikte, hanedandaki en son mavi kanlı prenses; Yavuz Sultan Selim Han'ın eşi ve Kanuni Sultan Süleyman Han'ın validesi, Kırım Hanı Mengli Giray Han'ın kızı Hafsa Hatun'dur.

Osmanlı hanedanın büyükannesi Hürrem Sultan, çocukları tahta çıkmadan vefat ettiği halde Kanuni Sultan Süleyman tarafından sultan unvanı verilen, Avrupalıların Roksolana dediği Ukraynalı zeki ve güzel bir kızdı. Diğer büyükanne de gene Ukraynalı olan Hatice Turhan Sultan'dır. I. İbrahim'in eşi, IV. Mehmed'in annesidir. Anlaşılan hanedanımız Türk-Ukrayna karışımıdır.

Saraya gelen cariyeler, ya Kırım Hanlığı atlılarının Ukrayna ve Polonya ovalarından toplayıp getirdiği esireler ya da Azak ve Kefe sancak beyi gibi görevlilerin satın alıp hediye ettikleri veya Akdeniz'deki Cezayir korsanlarının ele geçirdikleri güzellerdir. Venedik soylusu Bafo ailesinin kızı Safiye Sultan da bunlardandır. Bunlardan başka Kafkasya veya Akdeniz adalarındaki, Balkan dağlarındaki fakir fukaranın canları kurtulsun diye saraya gönderdiği veya esirciye verdiği genç kızlar hareme gelirdi.

Harem

19. yüzyılda durum çok değişti. Daha çok hanedana ve halifeye bağlılık duygusu ile Çerkez veya Dağıstan aileleri, hem de soylu kesimi, hanedana gelin verircesine kızlarını saraya gönderirlerdi. Örnek vermek gerekirse II. Abdülhamid Han'ın dördüncü kadını ve Ayşe Sultan'ın annesi Müşfika Kadınefendi, Abhaz beylerinden Ağır Mustafa Han'ın kızıydı.

Her topluluk gibi Harem'de de eşitsizlik vardı. Bu doğaldır. Güzelliği ve zekasıyla temayüz edenler padişah gözdesi, ikbal ve giderek şehzade veya sultan annesi haseki olur, hatta günün birinde valide sultanlığa ulaşırdı. Hiç belli olmaz, kocası padişah ölünce Eski Saray'a gönderilmiş bir hasekinin, günün birinde oğlu padişah olunca Beyazıt'tan Topkapı'ya her karakol menzilinde ihtiramla selamlanıp, sarayda padişah tarafından eli öpülerek valide makamına ulaşması da mümkündü. Bu raddeye çıkamayanlar dışarıdan evlilik yapar, yani çirağ edilirlerdi. Asıl olan da buydu.

Sarayın enderundaki gençlerinin biruna çıkması, yani idarede görevlendirilmeleri gibi Harem halkı da kimi zaman padişahın gözdesi dahi olsa saraylılarla veya diğer görevlilerle evlendirilirlerdi. Harem'in kapısındaki "Hayırlı kapılar açan Allah'ım bize de hayırlı kapılar aç" ibaresi bunu gösterir.

Enderun ve Harem birlikte yönetici bir sınıf yaratan iki kurum, iki topluluktu. Talihi o kadar yaver gitmeyenler sarayda kalır, zeka ve sadakati ölçüsünde harem kethüdalıklarına, hazinedar usta gibi bir memuriyete kadar yükselebilirlerdi. Nihayet bunu da yapamayanların basit hizmetçilikte kaldıkları da bir gerçekti. Geçmiş asırların korkunç hastalığı verem de haremdeki güzelleri tehdit edenbelalardandı.

Bununla beraber karamsar manzaraların yanında ilginç görünümler de vardır. Harem halkına yılda üç kat elbise verilir, makul bir yevmiye de buna ilavedir.



Harem vitraylar
Harem vitraylar
Sarayın yemekleri malum, bundan başka Osmanlı sarayı okuma yazma oranının hayli yüksek olduğu bir yerdir. Hatta bazı cariyelerin, hizmetinde bulundukları şehzadeler kadar düzgün imlası vardı. Hürrem Sultan gibi şiir yazacak dil ve edebiyat öğrenimini başarıyla tamamlayanları unutmayalım. Harem kadınları Osmanlı kültürünü, dil ve musikisini kapardı. Evlenip dışarıya çıkanlar halkın arasında saraylı hanım olarak bu kültürü etrafa yayarlardı.

Topkapı Sarayı Harem bölümünün, bugüne kadar ciddi bir rölövesi ve mimari değerlendirmesi yapılmış değildir. 1960'larda bir bölümü restore eden Yüksek Mimar Mualla Eyüboğlu'nun eserinden ve yaptıklarından anlaşılıyor ki, Harem'e 19. yüzyıla kadar ilaveler yapılmış, bazı koğuş ve odalar da ahşap yapılarla ikiye bölünmüştür. Esasen Harem'in Topkapı Sarayı'na nakli de 17. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman devrine ait bir olaydır. Bu vakte kadar bugünkü Topkapı Sarayı, padişahların günlük hayatlarını geçirdikleri ve daha çok resmi büroların bulunduğu bir yerdi. Beyazıt'ta üniversitenin bulunduğu bölgedeki saray, padişahın evi ve haremiydi.

16. yüzyıldan sonra da sarayın mimarisi ile pek uyum teşkil etmeyen bu bölüm genişlemiş, hatta padişah evini teşkil eden birtakım bina ve köşkler sahile doğru yayılmıştır. Bugün bunların çoğu elimizde yok. Sepetçiler Kasrı ise padişah pavyonlarından sayılmaz. Sultan Abdülaziz döneminde bu bölgeden geçen demiryolu her şeyi altüst etmiştir. Demiryolu hattının kaldırılmasıyla, Sirkeci-Ahırkapı bölgesinin yeniden bir gezi ve restorasyon bölgesi olarak ağaçlandırılması düşünülmelidir.

Osmanlı Saray Haremi'ni uçsuz bucaksız koridorlar, sayısız odalar, çıplak cariyelerin yüzdüğü havuzlu sofalardan oluşan büyük bir mimari kompleks olarak düşünmek abestir. Harem bölümü aslında 16. yüzyılda oluşan yeni idari anlayışın mühim bir aygıtı, bir önemli kurumudur. Ama aynı zamanda trajik bir mekandır.

Bugünkü Harem, sarayın Gülhane Parkı'na doğru eğimli arazisi üzerinde Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir. Şurası muhakkak ki, bütün saray gibi Harem bölümü de gayet sıkışık yaşanılan, ölçünün ve sert kuralların hükmettiği bir yerdi.

Harem aslında iki bölümden oluşur: Üst ve alt bölümler. Gözdelerin, yani ikballerin, hasekilerin oturduğu üst bölüme sarayın "Kuşhane Kapısı" denen orta avludaki kapıdan girilir. Burada Altın Yol üstünde ilk olarak darüssaade ağası ve ona bağlı harem ağalarının odaları yer alır. Esirciler tarafından Habeşistan'ın güneyinde avlanan zenci çocuklar ne gariptir ki Yukarı Mısır'daki Hıristiyan Kıpti manastırlarındaki rahipler tarafından ameliyatla hadım edilir ve haremlere sevk edilirdi. Sarayın bu kesimi onların muhafazasındaydı.

Yine üst katta, yani Harem'in saray avluları hizasındaki bu bölümünde I. Abdülhamid, III. Osman, III. Ahmed gibi padişahların odaları bulunur. Çinileriyle meşhur bu bölümde Veliahd Dairesi de yer alır. Harem'in derin katına, Cariyeler Avlusu'ndan aşağıya "Kırk Merdiven" denen basamaklarla inilir. Burada iki tarafta koğuşlar bulunur. En alt sofada ise Cariyeler Hastanesi, Gasılhane ve Meyyid Kapısı denen -isminden de anlaşılacağı üzere cenazenin çıktığı- kapı yer alır. Harem, Gülhane Parkı'na doğru eğimli bir arazi üzerinde kurulduğundan Kuşhane Kapısı ile bu kapı arasında dik bir merdivenin bağlantı kurduğunu ve havalandırma deliklerinin de buna paralel olduğunu belirtelim.

Yetenekli veya yeteneksiz, güzel veya az güzel, sağlıklı veya sağlıksız olarak doğmuş olmanın ve zeka farklılığının insan hayatını harem kadar etkilediği bir başka mekan yoktur. Enderunlular kadar olmasa da Harem halkının da eğitimi vardır; okuma yazma başta olmak üzere musiki, dikiş nakış ve adap erkan olmak üzere dışarıdakilere göre iyi eğitim görebileceği açıktır. Hiç kuşkusuz entrika düzeni kendine göre zengindir. Haremin sürekli politika ve entrika üretilen bir yer olduğu ise tartışılır.

Bu özellik, yani Harem'in politik entrika merkezi olması bizim tarihimizde bir asrı kapsar. Yani Hürrem Sultan ile Kösem Sultan'ın büyük valide olduğu iki devir arası dışında; saray hareminin herhangi bir mahfelden daha politik olduğunu söylemek zordur.



Harem Taht Odası
Harem Taht Odası
Harem halkı yani cariyeler, ikbal denen gözdeler, hasekiler ve valide sultan, nihayet kalfalar ve ustalar gibi görevliler sınıfı dışında; hanedan üyesi olan sultanlar, şehzadeler, IV. Mehmed ve III. Selim gibi şimşirlik denen hapishaneye kapatılan eski padişahlar Harem halkını oluştururdu. 15. ve 16. yüzyılda Harem'de hiç de kalabalık bir nüfus yoktu. Vakıa ki şehzadelerin sancaklara gönderilmesinden vazgeçildi, kafes ve şimşirlikteki cariye sayısı da arttı.

Tarihçilerin verdiği rakamların mekanla uyuştuğu şüphelidir. Üstelik bunlar başka kaynaklarla da pek kontrol edilmişe benzemiyor. 18. yüzyıl için verilen 400 küsur rakamı fazla görünüyor. 19. yüzyıl için tekrarlanan Dolmabahçe ve Yıldız Sarayı'nın 600 küsur kişilik nüfusu da haremin konumu açısından yeniden gözden geçirilmelidir.

Harem bahtsız genç hayatların başladığı bir mekandır, talihi yaver giden kızlar en üst noktaya kadar tırmanır. Harem'de yaşam hiç de kolay değildi; halk arasında ağzını yaya yaya Harem'den bahseden insanların gerek burada yaşanan çetin hayatı, ama aynı zamanda buradaki yetenekli ve zeki kadınların yarattığı kültürel ortamı tanıyıp anlamadıkları ve tarihteki bir topluluğa bilir bilmez saygısızlık ettikleri çok açıktır.

Harem eğlencelik bir yer değildir, her şeyden önce bir evdir. Hiç değilse her ailenin evi kadar saygı gösterilmesi gerekir. Topkapı Sarayı'nın Harem dairesi önceden öğrenerek sessizce ve edeple gezilecek bir yer olmalıdır.

İLBER ORTAYLI SON İMPARATORLUK OSMANLI Timaş Yayınları İstanbul 2006 I.Baskı Sayfa:73-79

İslam devletlerinde ve Osmanlı'da Harem



Topkapı Sarayı'ndaki Harem'de yaklaşık 400 oda vardı.
Topkapı Sarayı'ndaki Harem'de yaklaşık 400 oda vardı.
Bütün Müslüman devlet başkanlarının evlerinde bulunan harem, Resulullah efendimiz ve Hulefa-i Raşidin devirlerinden sonra Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ile diğer İslam devletleri ve nihayet Osmanlı saraylarında daha teferruatlı ve teşkilatlı bir hale geldi. Osmanlılarda padişah haremine “Harem-i Hümayun” adı verilmişti. Osmanlı Devletinin gelişmesine paralel olarak, padişahların oturduğu saraylar da büyümüştü. Bursa’daki mütevazi Osmanlı sarayına karşılık, Edirne’de daha teşkilatlı saraylar yapılmıştı. Fatih’in İstanbul’u fethi sonra ise bugünkü Bayezid’de üniversitenin bulunduğu sahada bir saray yaptırıldı. Daha sonra bu sarayın yerine Sarayburnu’nda bugünkü Topkapı Sarayı imar edildi. Fetihten sonra harem, Üçüncü Murad’a kadar eski sarayda, Dolmabahçe Sarayı yapılıncaya kadar da Topkapı Sarayında idi.

Saraylarda padişahın yakınlarının bulunduğu ve günlük hayatlarını geçirdiği kısım olan harem, gayet itinalı bir şekilde inşa, tezyin ve tefriş edilirdi. İki bölümden meydana gelen haremin birinci kısmına bazı görevliler, şehzadelere ders veren hocalar girip çıkabiliyordu. İkinci kısmı sadece kadınlara mahsustu. Buraya padişaha haram olan kadınlar giremediği gibi, yabancı hiçbir erkek de giremezdi. O yüzden Osmanlı haremini kimse girip görememiş, sonradan, yazıp söylenenler ise hayal mahsulü uydurmalardan ibaret kalmıştır.

Topkapı Sarayında Harem-i Hümayunun girişkapısı, etrafı dolaplarla çevrili olan dolaplı kubbeye açılır, buradan fıskiyeli avlu veya fıskiyeli şadırvan denen dikdörtgen avluya çıkılırdı. Avlunun sağında kulekapısı, solunda ise perde kapısı vardı. Perde kapısından sonra dar sokağa benzeyen bir geçit başlar. İki kısımdan meydana gelen haremin birinci bölümü ve haremağalarına mahsus hamam ile kızlarağası köşkü burada idi. Daha ileride harem ağalarına mahsus daireler, şehzadeler mektebi, baş muhasip ağa ve baş hazinedar ağa daireleri yer alırdı. Haremağaları dairesi bir çok oda ve koğuştan meydana gelirdi.

Şehzadeler mektebinde padişahın çocukları, yeğenleri ve amca oğulları eğitim görürlerdi. Burada ders görenler küçük yaştakiler olup, yetişkinlere hocaları dairelerine giderek özel ders verirlerdi.

Şehzadeler mektebi geçildikten sonra ileride sağda bulunan kuşhane kapısından girilince, harem ağalarının nöbet tuttukları yere gelinirdi. Haremle ilgisi olanlar bu kapıdan girip çıkarlardı. Buranın sağ tarafında uzun bir koridor olup, buraya altınyol denilirdi. Burası Hırka-i Saadet dairesine kadar uzardı. Ortadaki kapı, Valide Sultan taşlığına açılırdı. Solda cariyeler dairesine aid olan üçüncü bir kapı daha vardı. Bu alana harem ağalarının nöbet yeri denilirdi. Burada harem ağaları sıra ile nöbet tutarlardı. Harem-i hümayun ağalarının en büyüğü “kızlar ağası” da denilen “darüssaade ağası” idi (bkz. Darüssaade Ağası). Haremin dış ile ilgisini bunlar sağlardı. Bu bölümden sonra haremin ikinci bölümü başlardı. Harem-i hümayunun bu iç kesiminde sırasıyla, çeşmeli sofa denilen yer, hünkar sofası, hünkar hamamı, valide sultan dairesi, asmabahçe ve daha birkaç tane padişah odası yer alırdı. Harem-i hümayunda ayrıca birkaç tane de mescid vardı.

Harem-i hümayunda padişah, padişah zevceleri, çocukları, hanedan üyelerinden bazı akrabaları yanında yüzlerce görevli yaşamaktaydı.

Osmanlı hareminin en yüksek makamı valide sultanlıktı. Dolayısıyla haremin fahri başı padişahın annesiydi. Haremde hünkar sofasından sonra en geniş daire de valide sultanınkiydi. Valide sultanın geniş bir cariye (hizmetçi) kadrosu vardı. Haremi, hazinedar usta vasıtasıyla idare ederdi. Bütün kadınlar, sultanlar, ustalar ve cariyeler kendisinden çekinirler ve sayarlardı. Haremdeki bütün işler onun emriyle yapılırdı.

Haremde valide sultandan sonra söz sahibi kadın efendiydi. Osmanlı padişahlarının hanımlarına kadın, kadın efendi denilirdi. Padişahın ilk hanımına başkadın denirdi. Başkadın diğerlerine göre üstündü. Dairesinde hizmet eden cariyeler ve kalfaları diğerlerinden fazla olurdu. Padişahın hanımlarına 16. yüzyıldan itibaren haseki de denilmeye başlanmıştır.

Başlangıcından itibaren padişahların evlilikleri hususiyet arz eder. İlk Osmanlı padişahları, 16. asır başlarına kadar, etrafındaki Anadolu beylerinin, Bizans İmparatorunun, Sırp ve Bulgar krallarının kızlariyle evlendiler. Bunlarla evlenmeleri hissi olmayıp, akrabalık yoluyla kuvvetlenmek veya miras yoluyla toprak elde etmek gibi siyasi maksatlıydı. Nitekim Germiyanoğullarından Yıldırım Bayezid Hana gelin gelen Devlet Hatun’la bu beylik topraklarından bir kısmı da çeyiz olarak verilmişti. Yıldırım’ın ve İkinci Murad’ın Sırp prensesi olan zevceleri meşhurdur. Bunların Sırbistan’daki Osmanlı siyasetinin desteklenmesi hususunda büyük rolleri olmuştur. Hatta, Fatih Sultan Mehmed Han, validem diye hitab ettiği Sırplı üvey annesinden Balkanlardaki siyasi meselelerde çok faydalanmıştır.

Bununla beraber 16. yüzyıl ortalarına kadar padişahların bu hanımları yanında cariyelerden de zevceleri vardı. Ancak Kanuni’den itibaren etrafta padişahların evleneceği hükümdar ve krallık aileleri kalmadığı veya lüzum görülmediğinden, bazı istisnaları dışında artık daimi olarak cariyelerle evlenme usulü devam etti. İslam hukukuna göre hür kadınlarla olan evlilikteki tahdid, cariyelerle evlilikte konulmamıştır. Buna rağmen padişahların cariyelerle evliliği de hep belli sayıdadır. Söylendiği gibi padişahların yüzlerce cariye ile evlilik yaptığı doğru değildir. Hatta 16. yüzyıl sonuna kadar ömürleri seferlerde geçen padişahların, normal hayatlarını yaşayabildikleri bile söylenemez.

Bunlardan başka padişahlar, tanınmış ve asil bir ailenin kızıyla evlenme imkanları olduğu halde, bazı mahzurlarından dolayı bu evliliği tercih etmemişlerdir. Padişahın annesi veya zevcesi tarafından İstanbul’da veya taşrada akrabasının bulunması mahzurluydu. Zamanla ana tarafından akrabalar saraya dolacak, şahsi ve siyasi birtakım isteklerde bulunacaklar, arzuları yerine getirilmeyenler, padişah ile akrabalığına güvenerek birtakım entrikalara teşebbüs edecekler, neticede, o devir Avrupa devletlerinde olduğu gibi, kanlı hadiseler yüzünden devlet güvenliği sarsılabilecekti.

Padişahların haremdeki diğer aile ferdleri şunlardır:

Sultanlar: Osmanlıların ilk devirlerinde, padişah kızlarına Selçuklularda olduğu gibi, “hatun” deniliyordu. Fatih devrinden sonra sultan denildi. Osmanlı padişahları kızlarına daha çok Ayşe, Hadice, Fatma, Esma, Emine gibi isimler veriyorlardı. Erkek evlada sultan tabiri isimden önce söylendiği halde, kızlarda, isimden sonra söyleniyordu. Ayşe Sultan, Fatma Sultan gibi. Sultan tabiri yalnız olarak söylendiğinde de kız evlad anlaşılmaktaydı.

Sultanlar doğar doğmaz kendisine bir daire ayrılır, emrine dadı, sütnine, kalfa ve cariyeler verilirdi. Çocuğun eğitimiyle kendi anneleri, dadı ve kalfaları uğraşırdı. Sultanlar okuma çağına gelince, derse merasimle başlarlardı. Ekseriyetle merasimlere padişah da katılır ve “Besmele”yi bizzat kendisi çektirirdi. Bundan sonra hususi hocalar tarafından okutulurlardı. Sultanların Kur’an-ı kerimi doğru okumaları hususunda titizlikle durulurdu. Sultanlara Kur’an-ı kerimden sonra lüzumlu din ve dünya bilgileri de öğretilirdi.

Şehzadeler: Osmanlı hanedanının erkek çocuklarına şehzade denirdi. 5-6 yaşına geldiklerinde kendilerine hoca tayin edilerek törenle derse başlarlardı. İlk dersi şeyhülislam verirdi. Sonra hususi hocalar okuturdu.

Kaynak

Rehber Ansiklopedisi

Ayrıca Bakınız

Osmanlı Devleti Kurumları

Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Harem Resimleri

Harem Suare
2 yıl önce

Sineması Ödülleri "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu" - Serra Yılmaz "En İyi Görüntü Yönetmeni- Pasquale Mari IMDb'de Harem suaré allmovie.com'da "Harem Suare"...

Harem Suare (film), 1999, Sinema.com, Türkiye, Türkçe
Harem, Üsküdar
6 yıl önce

yolcu taşıyan otobüslerin kalktığı en büyük ikinci terminal olan Harem Otogarı Harem'de yer alır. Semtte ayrıca İDO tarafından işletilen ve Boğaz'ın ve...

Haremde Dört Kadın
6 yıl önce

geçmektedir. Osmanlı'nın son dönemlerindeki kimi olayların konak hayatı ve bir harem üzerinden anlatıldığı film, senaryosu kadar oyunculukları ile de dikkat...

Haremde Dört Kadın (Film), 1963, 1965, Anadolu, Antalya Altın Portakal Film Festivali, Atıf Yılmaz, Cariye, Cüneyt Arkın, Drama, Haldun Dormen, Halit Refiğ
Kızlar ağası
6 yıl önce

Kızlar ağası ya da Darüssaade ağası, Osmanlı Devleti'nde haremden sorumlu olan yüksek düzeydeki görevliye verilen isimdi. Kızlar ağası padişah ve sadrazamdan...

Kızlar Ağası, 17. yüzyıl, Hristiyan, Mısır, Osmanlı, Osmanlı Devleti, Padişah, Sadrazam, Sudan, Topkapı Sarayı, Valide Sultan
Hare Krishna
6 yıl önce

Hare Krishna mantra, saygı ifadesi olarak Maha Mantra (Büyük Mantra), on altı kelimeden oluşan Vaishnava mantra'dır. Gaudiya Vaishnava teolojisine göre...

Hare Sürel
2 yıl önce

Hare Sürel (d. 5 Mart 1983, İstanbul), Türk oyuncudur. Kabadayı (Barmaid) 2007 Pek Yakında (Tuna Kaplan) (2014) Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku (Pınar)...

Osmanlı devlet teşkilatı
2 yıl önce

sahipti. Padişah, devlet teşkilatında en üst mertebede sayılmasına rağmen Harem, Divan ve çeşitli odakların fikirleri baskın olabiliyordu. II. Abdülhamid...