İzmir'in Işgal Edilmesi

Kısaca: Mondros Ateşkesi'nin imzalanmasından beri Yunanlılar, İzmir'de yoğun bir propagandaya girişmişlerdi. Bir yandan İzmir ve çevresine yeni Rum göçmenleri yerleştirilirken, diğer yandan Levantenleri de elde etmeye çalışıyorlar ve Yunanistan'dan askeri eşya ve malzeme taşıyorlardı. İzmir'de kurulan "Abluka ve Seyrüsefer Komutanlığı" ve İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan siyasi temsilcilerinin varlığı da, İzmir'in Türkler'in elinden alınacağı kuşkusunu yaratıyordu. ...devamı ☟

Mondros Ateşkesi'nin imzalanmasından beri Yunanlılar, İzmir'de yoğun bir propagandaya girişmişlerdi. Bir yandan İzmir ve çevresine yeni Rum göçmenleri yerleştirilirken, diğer yandan Levantenleri de elde etmeye çalışıyorlar ve Yunanistan'dan askeri eşya ve malzeme taşıyorlardı. İzmir'de kurulan "Abluka ve Seyrüsefer Komutanlığı" ve İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan siyasi temsilcilerinin varlığı da, İzmir'in Türkler'in elinden alınacağı kuşkusunu yaratıyordu. Birinci Dünya Savaşı'nın son yıllarında, Akdeniz'den yapılması olası bir saldırıya karşı Aydın'a komutan olarak atanan Nurettin Paşa, Ateşkes'den sonra karargahını İzmir'e taşıdı ve daha sonra İzmir Valisi atandı. Nurettin Paşa, ulusal örgütlerin kurulmasını gerekli görüyordu. Ocak 1919'dan itibaren İzmir'in Yunanlılar'a verileceği haberi artık İzmir basınında bile yer alıyordu.

Paris Barış Konferansı'nda Venizelos, İzmir ve çevresinde Rum nüfusunun çokluğunu ve tarihi Yunan haklarından söz ederek, buraların Yunanistan'a verilmesini istiyordu. İddiaları A.B.D. ve İtalya tarafından çürütülmüş idi. Fakat İzmir'in İtalyanlar tarafından ele geçirilmesi endişesinde bulunan İngiltere Başbakanı Lloyd George, düşlediği büyük Yunanistan için, İzmir'in Yunanistan'a verilmesini istiyordu. Rumlar, İzmir ve çevresinde Türkler'in Rumları katlettiği uydurma haberleriyle 1919 Ocak'dan itibaren Paris Barış Konferansı'na başvurdular. Diğer yandan Nurettin Paşa'nın görevden alınmasını istiyorlardı. Çünkü Nurettin Paşa'nın İzmir Valisi bulunması kendileri için büyük bir engeldi. Osmanlı Dışişleri ise İzmir'in Yunanistan'a verilmesine İtalyanlar'ın izin vermeyeceği düşüncesindeydi. Padişah, 19 Mart 1919'da İzmir'den gelen İzmir Heyetine güven verici konuşma yapıyordu. Oysa aynı tarihte Paris Barış Konferansı'nda İzmir ve çevresinin Yunanlılar'a verilmesi kararlaştırılıyordu. Osmanlı Hükümeti, Rumlarca, işgale engel olarak görülen Nurettin Paşa'yı 22 Mart'ta görevinden aldı. Limanda bulunan Yunan gemisindeki askerlerin karaya çıkarak olaylar çıkartması karşısında da "Nasihat Heyetleri" aracılığı ile sükunet önerildi. Nurettin Paşa'nın yerine Valiliğe Kambur İzzet ve Kolordu Komutanlığı'na da Ali Nadir Paşa atandı. İzmir milliyetçilerine baskı yapan yeni vali, işgal haberlerini de yalanladı.

Barış Konferansı'nda İngiltere, Fransa ve A.B.D. nin tarafından isteklerinin dikkate alınmamasına kızan İtalya'nın 24 Nisan'da Konferansı terk etmesinden yararlanan üç büyükler, İzmir'e Yunan askeri çıkartılmasını uygun buldular. 5 Mayıs 1919'da Lloyd George yaptığı açıklamada, İtalyanlar'ın doğudaki tüm davranışlarının kuşku verici olduğunu ve Batı Anadolu'yu her an ele geçirebileceklerini, onları oradan çıkartmanın ise çok güç olacağını belirttikten sonra, Rumlar öldürüldüğü için Yunan askerinin İzmir'i işgaline izin verilmesini ve İtalyanlar Paris'e dönmeden bu sorunun çözülmesini istedi. 6 Mayıs'ta da, İzmir'deki Rumlar'ı korumak için Yunanlılarm İzmir'e 2-3 tümen çıkarmasına izin verilmesini yineledi. Clemenceau ve Wilson da isteği kabul ettiler. Savaşın galibi üç büyük devlet yöneticisi büyük bir tarihi hata işleyerek Türk vatanını haksız entrikalarla, İngiltere'nin çıkarları uğruna Yunanistan'a veriyorlardı.

İstanbul'da bulunan Amiral Calthrope 7 Mayıs 1919'da İzmir'in işgal edileceğini öğrendi. 12 Mayıs'ta hazırlıklarını tamamlayıp İstanbul'dan ayrıldı. İngiliz, Fransız, A.B.D. ve Yunan savaş gemileri ise 7 Mayıs'tan itibaren İzmir Limanı'nda toplanmaya başlamışlardı. Amiral Calthrope, 14 Mayıs'ta 17. kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa'ya Mondros Ateşkesi'nin 7. Maddesi gereğince İzmir istihkamlarının ve çevresinin işgal edileceğini ve İstanbul Hükümeti'nin de bilgisi olduğunu bildirdi. Ali Nadir Paşa İzmir ve çevresindeki, askeri birliklere, işgale karşı konulmamasını ve silah ve techizatın müttefik kuvvetlere teslim edilmesi emrini verdi. Aynı gün Foça ve Urla'yı Fransızlar, Kösten Adası'nı İngilizler, Yeni Kale'yi de Yunanlılar işgal ettiler. İtalyanlar 13 Mayıs'ta Kuşadası'na asker çıkarmışlar ve Selçuk'a doğru ilerliyorlardı.

İzmir Valisi ise İzmir'in işgal edileceği haberini yalanlıyordu.Vali İngilizler'e başvurarak işgalin Yunanlılar tarafından değil, İngilizler tarafından yapılmasını istediyse de, İstanbul'un kayıtsız kalışı karşısında, çaresizlik içinde boyun eğdi. İzmir aydınlarının 14 Mayıs gecesi yaptıkları "Maşatlık Mitingi" de etkili olamadı. İzmir'in çevresini işgal etmiş olan İtilaf Devletleri'nin donanmalarının koruyuculuğu altında, 15 Mayıs 1919'da Yunan askeri yüzyıllardır Türk olan "Güzel İzmir"e asker çıkardılar. İzmir Rumları Kordon'da Yunan askerini çoşkun sevgi gösterileriyle karşılıyordu. Başpiskopos Hrisostomos gemilerden inen Yunan askerlerini kutsuyor ve karaya çıkan askerler silah çatarak hora tepiyorlardı. Sabah saat 9'da üç Yunan alayı karaya çıkmış bulunuyordu. Saat 10'da Yunan askerleri İzmir'i, Rumlar'ın gösterileri arasında şehri işgal etmek için yürüyüşe geçtiler. Askeri Otelin önüne geldikleri sırada "Hasan Tahsin" adında bir Türk ateş açtı. Fakat derhal öldürüldü. Başka bir genç ise Yunan bayrağını taşıyan askeri vurdu. Yunan askerleri, bu olay karşısında çevreye yaylım ateşe başladılar. Karşılarında çatışacak silahlı birlik bulunmamasına rağmen yaylım ateş, özellikle askeri kışlada bulunan silahsız Türk askerine karşı yarım saat sürdü. Türk askerlerinin teslim olmasına rağmen Yunanlılar bir süre daha ateşe devam ettiler. Esir alınan çevredeki Türkler toplanarak esir gemisine götürüldüler. Bu sırada otuz kadar Türk Yunanlılar tarafından öldürüldü. Saldırganlıkların çoğunun İzmirli Rumlar'dan gelmesi yabancı gözlemciler tarafından da izleniyordu. Türk asker ve subayları dipçiklenerek, süngülenerek öldürülüyor, üzerlerindeki kıymetli eşyalar zorla alınıyordu. İşgale karşı boyun eğmiş bulunan Ali Nadir Paşa yerde sürüklenerek tekmeleniyordu. Türk subayları "Zito Venizelos" diye bağırmaya zorlanıyor, ağır hakaretlere uğruyorlardı. Bağırmayı reddedenler ise süngüleniyordu. Reddedenlerden Albay Fethi Bey de süngülenerek şehit edildi. Şehrin diğer yerlerinde de olaylar, daha doğrusu yağma, öldürme ve tecavüz olayları başladı. Türkler'e ait evler ve işyerleri Rumlar tarafından yağmalanıyor, canını, malını, namusunu korumak isteyen Türkler öldürülüyordu. Bütün bu olaylar "uygar ulusların temsilcilerinin" gözleri önünde, "uygar devletlerin" izniyle yapılıyordu. Lord Curzon'un 18 Nisan 1919 tarihli bildirisinde "Selanik kapılarının 5 mil dışında asayişi sağlayamayan Yunanistan'ın Aydın Vilayeti'nde (İzmir o tarihte Aydın Vilayeti içinde idi.) barış ve güvenlik sağlamakla görevlendirilmesini" uygun görmediğini açıkladığı Yunanlılar ilk gün 400 Türk öldürmüşlerdi. Çevre köy ve kazalardaki olaylarla bir iki gün içinde 5.000 kadar Türk öldürüldü.

Yunanlılar daha başlangıçtan, geçici bir işgal için değil, kalıcı bir ilhak için Batı Anadolu'yu Ege 'nin her iki yakasında kurulacak Büyük Yunanistan'a katmak ve böylece "Megalo İdea" (Büyük İdeal) yani Hristiyan Bizans İmparatorluğu'nun geçmiş ihtişamının yeniden canlandırılmasına ulaşmak için geldiklerini açığa vurdular. Türk Ulusu'nun içine düştüğü durumdan yararlanan Yunanlılar yüz yıllık ihtiraslarıyla Anadolu'ya, daha ilk günden kan ve ölüm saçarak geliyorlardı. Bazı Yunanlı subayların, "Anadolu'ya gitmeyelim, Anadolu mezarımız olur" uyarılarına rağmen Anadolu macerası bu biçimde başladı. Anadolu gerçekten de mezaları oldu. Fakat bu mezarı kendileri kazdılar, kazma ve küreği ise ellerine İngiltere tutuşturmuştu. Yunanlıların böyle davranmalarının, akıtılan kanların ve üç yıl sürecek savaşın sorumluluğunu başta İngiltere olmak üzere Fransa ve A.B.D. ne ait idi. Eger amaç barış ve güvenliğin sağlanması olsaydı, İzmir'i İtilaf Devletleri askerleri işgal edebilirdi.

İzmir'in işgali yabancı gazeteler aracılığı ile dünya kamuoyuna duyuruldu. Fransa'nın büyük gazeteleri, "Türkiye'nin parçalanışı", "Türk İmparatorluğu ömrünü doldurdu", "Hasta Adamın cenaze töreni" başlıklı haberler verirken, Batı Anadolu'da Ermeni çıkarlarının bundan sonra ne olacağı tartışılıyordu. Yunan propagandası ile, ilk gün haberlerinde, tam zamanında girişilen işgal ile artık İzmir'de sükunetin hakim olduğu ve Hristiyanların katliamdan kurtarıldığı bildiriliyordu. Amerikan gazeteleri de İzmir'in işgalini duyururken, Türklere Anadolu'da küçük bir bölge bırakılabilir diyor, Amerikan mandasından söz ediyorlardı. Bazı gazetelerde ise "nankör ve samimiyetten yoksun Rum ve Ermeniler için cesur ve namuslu Türkler'in haklarının çiğnendiği ve Türkler'in İzmir'de katledildikleri" haberleri yer alıyordu. Yunanlılar'ın İzmir ve çevresinde yaptıkları katliam kısa süre sonra anlaşılınca, İngiliz Parlamentosu'nda bile ağır eleştirilere yol açtı. İngiliz Genelkurmay Başkanı Wilson, anılarında "Bütün yapılanlar deliliktir, fenalıktır" diyor, Standart Baker isimli İngiliz yazarı ise işgali, "iğrenç bir entrika" olarak değerlendiriyordu.

İlk günlerin olaylarının yarattığı tepkiler üzerine Venizelos İzmir'e vali olarak eski bir arkadaşı olan Stergiadis'i seçti. Stergiadis 15-16 Mayıs olaylarının sorumlusu olanların askeri mahkemece cezalandırılmasını sağladı ve zarar görenlere tazminat ödeneceğini ilan etti. Türkler'e karşı kışkırtıcı davranışlar yapılmamasını bildirdi. Küçük görevdeki Türk memurlarını yerinde bıraktı. Yerli Rumlar'ın Türkler'e saldırmamaları için önlem almaya başladı. İslam hukukunu iyi bilen ve Türkler'i iyi tanıyan Stergiadis'in amacı, işgale karşı direniş çıkmamasını sağlamaktı. Saldırı ve öldürme olaylarının Türkleri yıldırmayacağını tam tersine ayaklandıracağını çok iyi biliyordu. İzlediği politika yüzünden kilisenin, yerli Rumlar'ın ve kendi askerlerinin tepkisini çekti. Emirleri de yeterince uygulanmadı.

Bu yazı Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı serisinin bir parçasıdır:

Türk Kurtuluş Savaşı serisi aşağıdaki aşamalardan / başlıklardan oluşmaktadır: İngiliz işgalleri | Fransız işgalleri | İtalyan işgalleri | Yunan işgalleri | İzmir'in işgal edilmesi | İzmir'in İşgaline tepkiler | Ermeni ve Gürcü işgalleri | Mustafa Kemal'in İstanbul'a gelmesi | Mustafa Kemal'in Anadolu'ya gönderilmesi | Amasya Genelgesi | Erzurum Kongresi | Balıkesir Kongresi | Alaşehir Kongresi | Sivas Kongresi | Amasya Protokolü | Kuvay-ı Milliye | Mustafa Kemal ve Temsil Heyeti Ankara'da | Son Osmanlı Meclisi | İstanbul'un işgali | TBMM'nin kuruluşu | Düzenli ordunun kurulması | İlk anayasanın kabulü | İstiklal Marşı'nın kabulü | Cephelerin kurulması | İç Cephe - Ayaklanmalar | Doğu Cephesi | Trakya Cephesi | Güney Cephesi | Batı Cephesi | Ordunun teşkilatlandırılması | I. İnönü Savaşı | II. İnönü Savaşı | Kütahya - Eskişehir Savaşı | Sakarya Meydan Muhaberesi | Büyük Taarruza hazırlık | Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi | Paris Konferansı | Gümrü Barış Anlaşması | Londra Konferansı | Moskova Antlaşması | Kars Antlaşması | Ankara Antlaşması | Mudanya Ateşkes Antlaşması | Lozan Barış Antlaşması | Kurtuluş Savaşı'nın yöntemi | Kurtuluş Savaşı'nın kaynakları | Başkomutanlık Kanunu | Büyük Millet Meclisinin yapısı | Tekalif-i Milliye Emirleri | Kurtuluş Savaşı ve dış ilişkiler | İstiklal Mahkemeleri | Azınlık Dernekleri | Zararlı Dernekler | Yararlı Dernekler | Misak-ı Milli | İstanbul Hükümeti'nin Mustafa Kemal'e karşı mücadele kararı

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.