Kaçılmak

kaçılmak


1 .
Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek:
"Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı."- T. Buğra.
2 .
Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak:
"Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı."- O. C. Kaygılı.
3 .
(-de) Konaklamak, konmak:
"Hemen karargaha yerleşmezsem ne geri dönebilir ne de otelde kalabilirdim."- F. R. Atay.
4 .
(-le) Oturmak, yaşamak, eğleşmek:
"Tam beş sene benimle beraber kaldı."- S. F. Abasıyanık.
5 .
Hayatını sürdürmek, yaşamak:
"O aileden bir bu çocuk kaldı."- .
6 .
Varlığını korumak, sürdürmek:
"Eniştemizin iptidai kalmış huyları da vardı."- A. ޞ. Hisar.
7 .
(-de) Oyalanmak, vakit geçirmek:
"Kısa bir süre tezgahın önünde kaldı."- N. Cumalı.
8 .
Sınıf geçmemek:
"Çocukların içinde kalanlar da var geçenler de."- .
9 .
(-de) İşlemez, yürümez duruma gelmek:
"Araba yarı yolda kaldı."- .
10 .
(-e) Geriye atılmak, ertelenmek:
"Mahkeme ayın on sekizine kaldı."- S. F. Abasıyanık.
11 .
(-de) Bir şeyle kaplanmak, bir şeye bulanmak:
"Oda duman içinde kaldı."- .
12 .
(-de) Bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek:
"Bugün iş maddesinde kaldık."- .
13 .
(-den) Miras olarak geçmek:
"Çiftlik ana babasından kalmış."- .
14 .
(-den) Yapamamak:
"Misafir geldi, gezmeden kaldık."- .
15 .
Belli bir gelirle geçinmek zorunda bulunmak:
"Refika, valide, iki kerime kaldık mı biz iki bin kuruş tekaüt maaşına."- H. Taner.
16 .
(-le) Yetinmek:
"Yalnız dayak atmakla kalmadı, onu işinden de çıkardı."- .
17 .
(-le) Sınırlanmak, bitmemek:
"Amasya'da iken karşılaştığımız vaziyet yalnız ޞeyh Recep Vakası ile kalmadı."- Atatürk.
18 .
Herhangi bir durumu sürdürmek.
19 .
(yardımcı fiil) Olmak, herhangi bir durumda bulunmak:
"Fatma'nın yemek çantası olmasaydı, dün aç kalmıştık."- F. R. Atay.
20 .
(yardımcı fiil) Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e), -ıp (-ip) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur:
"Bakakalmak."- .
"ޞaşakalmak."- .
"Donakalmak. ޞaşırıp kalmak. Donup kalmak."- .

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.