Kur'an ve Şeriat

Kısaca: Ulema, kendiliğinden ortaya çıkmış bir din adamları topluluğuydu. Çözülmesi gereken bir davranış sorunuyla karşılaşan sofu kişiler, bu konuda Tanrı buyruğunun ne olabileceğini bilmek istediler. Bunu bilmenin yolu, Peygamber'in sözleri ve davranışları arasından örnekler aramaktı. Sıradan kişiler Peygamber'in davranışlarını ve sözlerini bilmiyorlardı; bu nedenle, bilen uzmanlara danışmak zorunda kaldılar. Peygamberin çevresindeki kişilerden oluşan ilk kuşaktan kimse kalmayınca, onun davranışlar ...devamı ☟

Ulema, kendiliğinden ortaya çıkmış bir din adamları topluluğuydu. Çözülmesi gereken bir davranış sorunuyla karşılaşan sofu kişiler, bu konuda Tanrı buyruğunun ne olabileceğini bilmek istediler. Bunu bilmenin yolu, Peygamber'in sözleri ve davranışları arasından örnekler aramaktı. Sıradan kişiler Peygamber'in davranışlarını ve sözlerini bilmiyorlardı; bu nedenle, bilen uzmanlara danışmak zorunda kaldılar.

Peygamberin çevresindeki kişilerden oluşan ilk kuşaktan kimse kalmayınca, onun davranışlarım ve sözlerini saptamak, sistemli çalışmayı gerektiren bir iş durumuna geldi. Doğal olarak, Medine, Hazreti Muhammed'in peygamberlik yaşamının ayrıntılarının incelendiği ilk yer oldu. Tanrısal esinle dile getirdiği sözler, ölümünden hemen birkaç yıl sonra, burada derlenip özenle sıraya kondu. Müslümanlar için o zamandan beri dinsel yetkenin son kaynağı sayılan Kur'an, bu çalışmanın sonucunda ortaya çıktı.

Kur'an'ın doğrudan rehberlik etmediği birçok sorunu çözmek için de bir yol bulmak gerekti. İslam bilginleri bu tür sorunlara yanıt bulmak için, önce Hazreti Muhammed'in Kur'an'ı oluşturan tanrısal esinle söyledikleri dışındaki sözlerine ve davranışlarına tanıklık etmiş müminlerin (gerçekten söyledikleri ya da söylediklerine inanılan) "sözlerine" başvurdular. Bu yolda bir örnek bulunamazsa, Hazreti Muhammed'in yakın çevresindeki müminlerin davranışları da yol gösterici sayıldı.

Somut bir durumla ilgili bir sorun karşısında bu "gelenekler"den örnek sağlanamazsa, karar verebilmek için "benzer durumlara" bakılabileceği ulema tarafından kabul edildi. Benzer durum da inandırıcı bir rehber olamazsa, kişilerin yargılarında yanılabilecekle-ri, ama tüm topluluğun yanılmasına Allah'ın izin vermeyeceği düşüncesiyle, son çare olarak "müminler topluluğunun düşüncesine" başvurulabileceği sonucuna vardılar.

İslam bilginleri bu yöntemleri kullanarak, kısa zamanda, Allah'ın istemini dile getirdiğine inandıkları özlü bir hukuk sistemi yarattılar. Allah değişmeyeceğine göre, bu şer'i hukuk da elbette değişmeyecekti. Tüm çabalar Allah'ın özel somut durumlarda ne yapılmasını istediğini açık bir biçimde ortaya koyma amacına yöneldiği için, bu hukuk oldukça ayrıntılıydı ve oldukça özel konulara değiniyordu. Bu tutumun sonucunda, reddetme ve değiştirme olanağı bulunmayan İslam şer'i hukukunun, İslam toplumunun sırtında taşımak zorunda kaldığı bir kambur olduğu ilerde ortaya çıkacaktı.

Bununla birlikte, şer'i hukuk, Abbasiler zamanında hala darphaneden yeni çıkmış bir altın gibi parıldıyordu. Allah'ın insanlardan yapmalarını istediği şeylerin kuşkuya yer vermeyecek biçimde şer'i hukukta ortaya konduğuna ve müminlerin bu hukukun açık ve kesin yargılarına uyma yolunda her türlü çabayı göstermeleri gerektiğine inanıldı. Kur'an, Gelenekler ve şer'i hukukun ayrıntıları üzerinde kesin bilgi sahibi olmaları nedeniyle kendilerine saygı duyulan bilginler, her önemli kasabanın pazar yerinde oturup, önlerine getirilen vicdani sorunları yargılamaya hazır oldukları için, şer'i hukuka uyulması pek güç olmadı.

Böylece bireylerin yaşamlarını etkileyen hükümet işlerinin çoğu, bu din uzmanlarının yetki alanına aktarıldı. Bu nedenle sofu Müslümanlar, gerçekten önemli konuların en iyi ve akıllı insanların denetiminde olduğuna inandılar. Bunlarla karşılaştırıldığında, merkezi hükümetin vergi toplama, sınırları koruma ve saray yaşamının lüksünden yararlanma gibi eylemleri çok önemli sorunlar olarak görülmedi.

İslamın büyük bir bölümü, böylece, Peygamber'in değerli bir ardılı (halefi) tarafından yönetilen ve kendini yalnızca Allah'ın buyruklarına boyun eğmeye adamış kutsal topluluğun bir bütün olduğu yolundaki ilk zamanların ülküsünden istemeye istemeye vazgeçti; ama bir bölümü vazgeçmedi. Bazı inatçı ülkücüler, başlangıçtaki görüşlere sıkı sıkı sarılınca sapkın durumuna düştüler. Bunların birçoğu, müminler topluluğunun başına geçmeye yalnızca Peygamber'in damadı Hazreti Ali'nin soyundan gelenlerin layık oldukları görüşünü benimsedi.

Ali'nin doğrudan soyu on ikinci kuşakta sona erince, Peygamber'in gerçek ardılının, ıslah olmayacak kadar bozulmuş olan dünyadan çekildiğini, fakat ilerde geri dönüp gerçeğe ihanet edenlerden ve Allah'ın buyruklarını saptıranlardan öcünü korkunç bir biçimde alacağını öne sürdüler. Aşırı uçlardaki mezhepler, birçok alt gruplara ayrıldı. Bu gruplardan bazıları, devrimci bir bağnazlığı, Abbasilere karşı, hatta ödün vermez ülkülerini gerçekleştiremeyecek herhangi bir kurulu düzene karşı şiddetle körüklediler. Bu gruplara Şia (Şia, mezhebin adıdır; bu mezhepten olana, bilindiği gibi şii denir) denir. Abbasilerin izlediği politikanın sınırları içinde yaşamaya istekli çoğunluk Sünni Müslümanlar olarak bilinir.

Sünni-Şii bölünmesi, İslam tarihi boyunca ve günümüze dek sürdü. Aynı biçimde, Abbasi uzlaşmasının laik yönetimin yetki alanına getirdiği sınırlar da, o zamandan günümüze dek İslam devletlerinin politikasını etkiledi. Şer'i Hukuk'un özerk biçimde yönetilmesinin yol açtığı önemli bir sonuç, İslam siyasal yetkililerinin, öteki dinsel topluluk önderlerinden de, ulemanın Müslümanların yaşamına rehberlik etmesine benzer biçimde, kendi topluluklarını güdüp onlar için yasalar koymalarını istemeleri oldu. Böylece, Hıristiyan ve Yahudi toplulukların büyük bir özerkliğe sahip olmaları sağlanmış oldu.

İslam hukukunun bir başka önemli uzantısı, bir kişinin İslamlığı, ya bütün olarak her şeyiyle kabul etmek ya da reddetmek zorunda oluşunda yatar. Bazı bölümlerini kabul edip bazı bölümlerini kabul etmeme olanağı yoktur. Ya Muhammed Allah'ın en son ve en mükemmel peygamberidir, Şer'i Hukuk, noktasına virgülüne dek Allah'ın buyruklarının gerçek ifadesidir ya da bu savların hiçbiri doğru değildir. Mantıksal olarak ikisi arasında bir durum olamaz; öyle ki, uygulama alanında böyle bir tutumu benimseyenlerle çok az karşılaşılmıştır. Kısacası, öğreti alanında Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta görülen hoşgörüsüzlüğü, İslamlık da sonuna dek izlemiştir.

İslamlıkta dile getirilen dinsel özlemler, çok geçmeden Ortadoğu'da ve Afrika'da yaşayan milyonlarca insanın yaşamı üzerine güçlü damgasını bastı. Tüm dinsel konuşmalar için gerekli bir araç olan Arapçanın öğrenilmesi, dindarlığın bir parçası oldu. Bunun sonucunda Arapçanın Ortadoğu halklarının günlük konuşmalarında Yunancanın ve Arami dilinin yerini alması ve yayılması olgusu, İslamlığın yayılmasıyla at başı gitti. İran'da ise, Persçe (Farsça) geçici bir süre için edebi amaçlarla kullanılan bir dil olmaktan çıkmakla birlikte varlığını sürdürdü.

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

şeriat
2 yıl önce

gelir ve hüküm koymak manasında kullanılır. İslami literatürde bu anlamda Allah’a "Şâri-i Hâkim" denildiği de olur. Şeriat terim olarak; Kur'an âyetleri...

ݞeriat, ݞeriat
Kur'an
2 yıl önce

Kur'an (Arapça: القرآن el-Kur'an) veya Kur'an-ı Kerim, Müslümanlara göre, ayetleri Allah tarafından Cebrail adındaki melek aracılığıyla İslam peygamberi...

Kuran-ı Kerim, İslamiyet, Din, Vahiy, Kitap, Hz. Muhammed, 610, 622, 632, Abdest, Ahiret, Akide, Alak, Ali, Allah, Arapça
Geçmiş Şeriatler
6 yıl önce

Şeriat kavramının geniş ve detaylı açıklamasını için Şeriat maddesine bakınız. Şer'ü men kablenâ veya Türkçe karşılığı ile Geçmiş şeriatler, bir İslam...

Geçmiş Şeriatler, Aslí® deliller, Ayet, Caferiyye, Ceza, Fakih, Fer`í® deliller, Fetva, Fıkıh, Hanbeli mezhebi, Hanefi
Sureler listesi
2 yıl önce

Kur’an (Arapça: القرآن, el-Kur'an‎), İslam dininin kutsal kitabıdır. İslamî kuralların (şeriat) oluşturulmasında hadis ile birlikte yorumlanır ve...

Kur'an mealleri
2 yıl önce

"anlam", "sonuç" anlamlarına gelir. Kur'an yazılırken, yakın ulus/kâvimlere tebliğ amaçlı olarak çeviriler hazırlanıyor ve elçiler gönderiliyordu. Aynı zamanda...

Kur`an mealleri, Kur`anı Kerim, Müslüman
Kur'ancılık
2 yıl önce

bazı inanç ve uygulamalar mantıksız ve batıl inançlardı ve Kur'an'da temeli yoktu. Kur'an'ı hadis merceğinden yorumlamaktansa, Kur'an'ı, Kur'an (tafsir al-qur'an...

Dört Kapı Kırk Makam
2 yıl önce

belirtilmeli], her kapı ve her makam Kur'an ayetlerine dayanmaktadır. Ali ve Ehl-i beyt ile devam etmiş, Hoca Ahmed Yesevî ile somutlaştırılmış ve bir sistematiğe...

Dört Kapı Kırk Makam, Dört Kapı Kırk Makam
Fıkıh
2 yıl önce

kanunların teorik ve pratik uygulama (fetva) çalışmalarına verilen ismi ifade etmektedir. Müslümanlar Allah tarafından indirildiğine ve Kur'an ve sünnette ortaya...

Fıkıh, Fıkıh