Kutbüddin-I Bahtiyar Kaki

Kısaca: Kutbüddin-i Bahtiyar Kaki Hindistan’da yetişen evliyanın büyüklerinden. Asıl ismi, Bahtiyar el-uşi Dehlevi, lakabı Kutbüddin’dir. Ayrıca Kutb-ül-İslam, Melik-ül-Meşayih, Sultan-üt-Tarikat diye de tanınır, Seyyiddir. Nesebi, hazret-i Ali efendimize kadar ulaşmaktadır. 1173 (H.569) senesinde, Maveraünnehr’de uş denilen kasabada doğdu. 1235 (H.633) senesinde Hindistan’da Dehli’de vefat etti. Küçük yaştayken babası vefat eden Kutbüddin Bahtiyar Kaki beş yaşında ilim tahsiline başladı. İlk ...devamı ☟

Kutbüddin-i Bahtiyar Kaki Hindistan’da yetişen evliyanın büyüklerinden. Asıl ismi, Bahtiyar el-uşi Dehlevi, lakabı Kutbüddin’dir. Ayrıca Kutb-ül-İslam, Melik-ül-Meşayih, Sultan-üt-Tarikat diye de tanınır, Seyyiddir. Nesebi, hazret-i Ali efendimize kadar ulaşmaktadır. 1173 (H.569) senesinde, Maveraünnehr’de uş denilen kasabada doğdu. 1235 (H.633) senesinde Hindistan’da Dehli’de vefat etti.

Küçük yaştayken babası vefat eden Kutbüddin Bahtiyar Kaki beş yaşında ilim tahsiline başladı. İlk derslerini Mevlana Ebu Hafız’dan aldı. On yedi yaşında Hace Muinüddin Hasen Çeşti hazretlerine talebe oldu. Onun sohbeti ve terbiyesi bereketiyle tasavvuf yolunda ilerledi. İlim öğrenmek için Irak, İran, Afganistan ve başka yerlere gidip, bir çok alimden ders aldı. İlimde ve velilikte yüksek dereceye ulaştı, ilim öğretip, talebe yetiştirdi. Feridüddin-i Genc-i Şeker, Bedreddin-i Gaznevi, Burhanüddin-i Belhi, Ziyaüddin-i Rumi, Sultan Şemsüddin İltutmuş ve Kadı Hamidüddin-i Naguri gibi pek çok veli yetiştirdi.

Moğol işgalleri sırasında Multan’da bulunan Kutbüddin Bahtiyar Kaki, daha sonra Ecmir ve Dehli’ye gitti. Dehli emiri Sultan Şemseddin İltutmuş kendisine çok alaka gösterdi. Dehli’nin hemen yakınında bulunan Kelu Kheri denilen yerde yerleşti. Sultan Şemseddin İltutmuş onun talebelerinden oldu. Kutbüddin Bahtiyar Kaki burada bulunduğu sırada, sohbetlerine pekçok kimse gelip manevi feyzlerinden istifade ettiler. Sultan İltutmuş’un ona yakınlığını ve bağlılığını çekemeyenler, Dehli’den uzaklaştırmak için, çeşitli çirkin iftiralarda bulundular. Bunun üzerine fitnenin yayılmasından çekinen Kutbüddin Bahtiyar Kaki Dehli’den ayrılarak Ecmir’e gitmek istediyse de Sultan Şemseddin İltutmuş’un ve halkın ısrarlarına dayanamayarak, Dehli’de kaldı. Sözünü dinleyenlere, dünya ve ahiret seadetine kavuşacakları çok kıymetli nasihat ve tavsiyelerde bulundu. Zamanın sultanına, hazret-i Ömer ve Ömer bin Abdülaziz gibi sultan olmasını, adil olmakta, mazlumun hakkını korumakta, insanların ihtiyaçlarını gidermekte, onlar gibi olmaya gayret etmesini, geceleri uyanık kalmasını, ibadet ve taatle meşgul olmasını, uyku bastıracak olursa abdestini tazelemek suretiyle bunu gidermesini, böylece namaz kılmaya, ibadet ve taat yapmaya devam etmesini söyledi. İnsanların dünyada ve ahirette seadet (mutluluk) içinde yaşamaları için her türlü tedbirin alınmasını tavsiye etti.

Hace hazretleri, vefatından birkaç hafta evvel, bayram namazından dönerken, bir yerden geçiyordu. Orada durdu ve yanındakilere; “Burada aşkın kokusunu duyuyorum. Buradan muhabbet kokusu geliyor.” buyurdu. Hemen arazinin sahibi çağrılarak bu arazi kendisinden satın alındı. Hace hazretlerinin kabr-i şerifinin orada hazırlanması için çalışmalara başlandı. 1235 (H.633) senesinde Allahü tealayı zikrederken Dehli’de vefat etti. Oraya defnolundu.

Kutbüddin-i Bahtiyar Kaki hazretleri, devamlı ibadet eder, bir an Allahü tealadan gafil olmazdı. Devamlı namaz kılardı. Her gece, Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimize üç bin salevat-ı şerife okurdu. Zamanın sultanı dahil, birçok kimse, kendisine her türlü maddi imkanı sağlamak için sadece bir işaretini bekledikleri halde, Hace hazretleri fakirlik içinde yaşamayı tercih ederdi. Bir şey veren olursa, onunla iktifa ederlerdi. Hace hazretleri, çok cömert ve eli açık bir zattı. Kendisini tanıyan ve seven varlıklı kimseler tarafından dergahına gönderilen yiyecek ve giyecek gibi ihtiyaç maddelerini, ihtiyacı olanlara dağıtırdı. Kendisi bol bol kullanmak imkanına sahib olduğu halde, sıkıntı ve fakirlik içinde yaşamayı sever, başkalarını kendisine tercih ederdi. Gelenlere ikram ve ihsanda bulunmaya o kadar ehemmiyet verirdi ki, mutfakta hiçbir şey bulunmadığı zamanlar, ziyarete gelenlere hiç olmazsa su dağıtılmasını hizmetçilere emrederdi. İsteseydi fevkalade bolluk ve şaşaa ile yaşardı. Fakat böyle fakir olmak, kendisine daha çok sevimliydi ve bu sıkıntılara sabretmek, manevi nimetlerin gelmesine, bu yolda yükselmeye vesile oluyordu. Hace hazretleri de fakr (yokluk) ve sıkıntı yolunu tercih ediyor, diğer taraftan (manevi olarak) daha çok şeyler kazanıyordu. Kanaat ediyor, halinden asla şikayetçi olmuyordu. Allah korkusunu ve O’na hakiki kul olmayı, Muhammed aleyhisselama tam tabi olmayı, O’nun yoluna sımsıkı sarılmayı teşvik edici, çok güzel ve tesirli sözler söylerdi. Bütün saadetlerin, rahatlıkların başının, Muhammed aleyhisselama uymak olduğunu bildirdi.

Hace hazretlerinin söylediği kıymetli şiirlerinin toplanarak kitap haline getirildiği bir Divan’ı vardır. Ayrıca, sözlerinden ve sohbetlerinden bir kısmını, talebelerinin en yükseği ve halifesi Feridüddin-i Genc-i Şeker hazretleri toplayarak kitap haline getirdi ve Feraid-üs-Salikin ismini verdi. Bu eserde, tasavvuf yolunda ilerlemek isteyen bir salik için lazım olan bazı hassas noktalar ve başka kıymetli bilgiler bulunmaktadır. Bu kıymetli kitaptan bazı kısımlar, özetlenerek aşağıya yazılmıştır:

Çok yemek yiyen, nefsinin kölesi olur. Bunun için az yemelidir. Bedeni ayakta tutacak kadar ve ibadette kuvvetli olacak kadar yemek ile yetinmelidir. Normal giyinmeli, süsten gösterişten uzak olmalıdır. Süslü elbiseleri gösteriş için giyen, kendini aşağılamak yolunda silahlı bir soyguncu gibi olur. Az uyumalıdır. Değersiz ve kıymetsiz dünya işlerine gönül vermek şöyle dursun, bunları konuşmaktan, böyle şeylerden bahsetmekten bile çok sakınmalıdır. Böyle dünyalık şeylerin yanında bulunmasını bile, kendisi için kusur, kabahat ve bu yolda ilerlemeye mani bilmelidir.

Tasavvuf yolunda ilerlerken görülen manevi halleri, garib manaları, ve anlaşılması zor şeyleri, insanların anlayacakları şekilde söylemelidir. Zira insanların anlıyamayacağı bir şeyi söylemek, onların yanlış anlamasına, böyle şeyleri söyleyen zata düşman olmalarına sebeb olur.

Dinin emirlerini yerine getirmekte çok gayretli olmalıdır. Zira bu olmayınca, bu yolda ilerlemek olmaz. Bir kimse hem bu yolda ilerlediğini söylüyor, hem de dinimizin emir ve yasaklarına uymakta gevşek davranıyorsa, o kimsenin yalancı olduğunu biliniz. Bu yolda olanlarda bulunan hallerden biri veya bir kaçı o kimsede bulunursa, biliniz ki, o haller şeytandandır, onu aldatmaktadır.

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.