Manişeizm

Kısaca: İran`lı Mani`nin kurduğu Hıristiyan-Zerdüşt karması dualist din. ...devamı ☟

Manişeizm, M.S. 3. yüz­yılda İran’da Mani tarafından kurulmuş olan ikici dinsel hareket. Zerdüşt inançlarıyla eski Mezapotamya dinlerinin bir sentezinden meydana gelen ikici bir din olarak Manişeizm, hem evrenin kendisini ve hem de İnsan varlığını, iyilikle kötülüğün, hayırla şerrin savaş alanı olarak görür. Bu iki temel ve karşıt güçten iyilik ışık, aydınlık ve ruh, kötülük ise karanlık, beden ve madde olarak ortaya çıkar. Bir beden ve bir de ruhtan mürekkep olan İnsan varlığının mutluluğu, söz konusu iki karşıt güç arasındaki dengeye bağlıdır. Buna göre, İnsan, iyilikle kötülüğün kaynaşması ve son çözümlemede iyiliğin zaferi olarak görülen mutluluk haline, bir yandan bilgi ve sezgi yoluyla, bir yandan da ahlaki erdemlerle yani bir tür çilecilik ve başka insanları sevmek suretiyle ulaşabilir. Maddenin ve bede­nin kötülüklerine karşı din yardımıyla ayakta kalabilen ruh, ölünce Adil Yargıç tarafından yargılandıktan sonra ya cennete gider ya da maddeye dönüşerek sürekli bir mutsuzlukla belirlenir.

Manişeizm`in temeli, Zerdüştçülüğün iyilik ve kötülük ilkesine dayanır. Evrende iki ilke egemendir; iyilik ışık ve ruhtur, kötülük de karanlık ve bedendir. Evren bir iyilik-kötülük karışımıdır, insanda bundan ötürü ruhtan ve bedenden yapılmıştır. Bedenin içine hapsedilip acı çeken ruhları kurtarmak gerekir. Amaç, iyilik-kötülük savaşının üstündeki birlikte ulaşmaktır. İnsanları bu birliğe bilim götürebilir, bilimse sevgiyle kazanılır. Sevgi, kötülüğü iyilik içinde eriterek insanları birliğe ulaştıracaktır. Bu amaca varabilmek için her türlü tutkudan ve yalancılıktan sakınarak yaşamak yeter.

Mani kendisini Adem`den Buda, Zerdüşt ve İsa`ya kadar uzanan bir peygamberler zincirinin son halkası olarak görüyordu. Ona göre doğru dinin geçmişteki vahiyleri, tek bir dilde tek bir halka seslendiği için etkili olamamıştı. Ayrıca manişeizme sonradan katılanlar, onun özgün hakikatini görememişlerdi. Oysa kendisi, bu öteki dinlerin yerini alacak evrensel bir dini yaymakla görevlendirilmişti.

Mani vahiyle gelen önceki bütün dinlerin, özellikle de Zerdüşt dininin, Budacığın ve Hıristiyanlığın içerdiği kısmi doğruları bütünlüğe kavuşturarak gerçek bir evrensel dünya kurmayı amaçlıyordu. Ama bu din, sıradan bir eklemeciliğin ötesinde, değişik kültürlere göre farklı biçimler alabilecek bir hakikati de dile getirmeliydi. Manişeizm, özünde bir tür gnostisizmdi. Öteki bütün gnostisizm türleri gibi manişeizmde bu dünyadaki yaşamın katlanılmaz ölçüde acı ve kötülükle dolu olduğunu öğretiyordu. İç aydınlanma ya da gnosis (içrek bilgi), Tanrı ile aynı doğayı paylaşan ruhun , kötülüklerle dolu madde dünyasına düştüğünü ve tin aracığıyla bundan kurtarılması gerektiğini gösteriyordu. Bu bilgi, kurtuluşa ulaşmanın tek yoluydu. Kişinin kendini bilmesi, geçmişte beden ve maddeyle karıştığı için bilgisizliğin ve öz bilinç yokluğunun kararttığı gerçek benliğini yeniden elde etmesi demekti. Kendini bilmek, ruhunun Tanrı ile aynı doğayı paylaştığını ve aşkın bir dünyadan geldiğini anlamaktı. Bilgi, insana, maddi evrende içinde bulunduğu düşkün koşullara karşın aşkın dünyadan kopmadığını, bu dünyaya ölümsüz ve içkin bağlarla bağlı olduğunu kavrama olanağını veriyordu.

Manişeizm insanlığın gerçek doğası, yazgısı, tanrı ve veren üzerine taşıdığı bilgileri karmaşık bir mitolojiyle sunar. Günahkar ruh kötülüklerle dolu maddeyle karışır ve sonunda tin aracılığıyla özgürlüğe kavuşur. Bu nedenle mitoloji üç aşamada gerçekleşir: tin ve madde, iyi ve kötü, ışık ve karanlık gibi temelden karşıt özlerin birbirinden ayrı olduğu ilk dönem; iki tözün birbirine karıştığı ve yaşadığımız çağa karşılık gelen ara dönem; başlangıçtaki ikiliğin yeniden kurulacağı gelecek dönem. İyi insanların ruhları, ölümle birlikte Cennet’e döner. Zina, çocuk yapma, mülk edinme, ürün yetiştirme, et yeme, şarap içme gibi bedensel şeylere kendini kaptıran kişinin ruhu ise yeni bedenlerde sürekli yeniden doğmaya mahkumdur.

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.