Boyacılıkta pigment olarak kullanılan renkli maddeler tabii veya sentetik anorganik, organik bileşiklerden veya her iki sınıfa bağlı bileşiklerin karışımlarından ibaret olabilir. Bu pigmentlerin, suda çözünmemek, yağlarda çözünmemek veya çok az çözünmek, ışıktan ve atmosferik tesirlerden zarar görmemek ve örtme özelliklerinin olması gerekir. Organik pigmentler, suda ve yağlarda çözündüğünden boyalarda kullanılabilmesi için organik pigmentin bazı metallerle, tanen veya tuzlarla karıştırılıp lak haline getirilmesi gerekir. Anorganik pigmentler tabii ve sun’i olmak üzere çok çeşitlidir:
1. Beyaz pigmentler: Üstübeç, esas itibariyle bir kurşun hidrokarbonat olup, çok eski tarihlerden beri bilinir. Piyasadaki üstübeç üretim şartlarına bağlı olarak çeşitli oranda PbCO3 ile 2PbCO3. PbO.H2O ihtiva eder.
Çinko üstübeci, bir çinko oksit (ZnO) olup zehir olan üstübeç yerine kullanılır ve çinko beyazı da denir. Zehirsizdir, fakat örtme gücü ve dış tesirlere karşı dayanıklılığı üstübeç kadar değildir.
Çinko sülfür, ince beyaz bir toz olup formülü 4ZnS, H2O dur. Bu üstübeç yağla iyice karıştırılabilir. Üstübece göre daha iyi örtme kabiliyeti vardır.
Litopon, çeşitli oranlarda çinko sülfür ve baryum sülfat ihtiva eden ince beyaz bir tozdur. Yağ ile yüksek örtme gücü olan hamur verir.
Titan oksit, çok iyi bir pigment olup, örtme gücü çinko okside nazaran üçbuçuk misli daha çoktur. En çok kullanılan beyaz pigmenttir. % 50 kadar TiO2 ihtiva eden illmenit adındaki cevherden elde edilir.
Kalsiyum karbonat (kireçtaşı), kalsiyum sülfat, silis, talk ve kaolin de beyaz pigment olarak kullanılır.
Pigment moleküllerinin harekete geçmesi için belirli bir enerji gereklidir. Renklerin oluşmasındaki diğer tüm aşamalarda olduğu gibi, pigmentlerle ışık arasında da ilişki vardır. Zira dünya ulaşan güneş ışığı, canlılarda renk molekülü olarak bilinen söz konusu pigment molekülleri için önemli rol oynar.
2. Kırmızı pigmentler: Sülügen (minium), en çok kullanılan pigmentlerden olup formülü Pb3O4’tür. Çok eski çağlardan beri bilinen ve örtme gücü çok olan bilhassa demirin paslanmasını önleyen bir boyadır.
Demir 3 Oksit; İngiliz kırmızısı veya kalkotar adı verilen bu pigment, sert zararsız bir pigmenttir.
Cıva sülfür; çok güzel kırmızı bir pigment olup, örtme gücüne sahiptir. Fakat kolayca kahve renkli olur, pahalı ve zehirlidir. Antimon sülfür (Sb2S3), Kadmiyum kırmızı (kadmiyum sülfür ile kadmiyum selenür karışımı) birer kırmızı pigmenttirler.
3. Sarı pigmentler: Krom sarıları (OH)2, çinko sarıları(ZnCrO4ZnO), baryum kromatlı sarılar, kadmiyum sarıları, sarı killer (Fe2O3H2O’lu killer) antimon sarıları ve arsenik sülfürlerdir.
4. Mavi pigmentler: Bu pigmentler arasında ultramarin, Prusya mavisi, Thurnbull mavisi, bakırlı ve kobaltlı pigmentler vardır.
5. Yeşil pigmentler: Krom yeşili (Cr2O3), Guignet yeşili veya zümrüt yeşili (Cr2O32H2O), Schweinfurt yeşili (Cu (CH3COO)2. 3CuOAs2O3) Scheele yeşili, Viyana yeşili ve malahit yeşili (CuCO3Cu (OH)2) tabii yeşil pigmentlerdir.
6. Mor pigmentler: Kobalt moru, Nurnberg moru ve ultramarin moru, mavi pigmentler sınıfındandır.
7. Siyah pigmentler: Bitkisel, hayvansal ve madensel siyah pigmentler vardır.
Bazı metaller, çeşitli usullerle toz haline getirilerek pigment olarak kullanılır. Düşük sıcaklıkta ışıldamalar veren pigmentler vardır. Uranyum tuzları, kalsiyum florür, kalsiyum tungustat gibi bazı pigmentler floresan verir. Toprak alkali ve çinko sülfürlerle çinko silikatler fosforesan veren pigmentlerdir.
Ek bilgi
Gözün retinasında bulunan koni hücrelerinin üç ana rengi (kırmızı, yeşil ve mavi) algılamasının nedeni de içlerinde bulunan özel pigment molekülleridir.Pigmentlerin renkler için gerçekleştirdikleri en hayati işlem, kendilerine gelen ışığın renk enerjisini elektrik sinyaline çevirmeleridir. Yani insan gözünde renk diye tanımlanan her şey aslında gözde bulunan pigmentlerin kendilerine gelen ışığın dalga boyunu elektrik sinyali olarak beyne iletmeleridir.
Görünür ışığın sahip olduğu enerji düzeyi, canlıların derilerinde, derilerini kaplayan pullarında, tüylerinde veya kürklerinde bulunan pigment moleküllerini harekete geçirmek için gereken enerji düzeyine eşittir. Görünür ışığın aralığı içinde olan ve belirli renklere karşılık gelen dalga boyları bu pigmentleri harekete geçirerek canlıların renklerini oluşturur.
Çiçeklerin yapraklarındaki renk çeşitliliğinin nedeni ise, yapılarında bulunan pigment moleküllerinin ışığa karşı verdikleri tepkidir.
Kısacası, canlıların hem görme merkezlerinde hem de vücutlarında bulunan pigmentler, işleyen diğer vücut sistemleriyle birlikte tam bir uyum halindedir. Bir canlının görme merkezinde özel bir pigment molekülünün bulunmaması veya gerektiğinden az bulunması, onun çevresindeki renkleri ayırt edememesine (Renk körlüğü) neden olur.