Süfyan-I Sevri

Kısaca: Süfyan-ı Sevri İslam alimlerinin büyüklerinden. İsmi, Süfyan bin Said bin Mesruk el-Kufi; künyesi Ebu Muhammed veya Ebu Abdullah'tır. 713 (H.95) senesinde Kufe'de doğdu. 778 (H.161)de Basra'da vefat etti. Tebe-i tabiinin büyüklerindendir. İlmini, zamanındaki büyük alimlerden öğrendi. Hadis ve fıkıh ilminde yüksek derecede olup müctehiddi. Mezhebi zamanla unutuldu. Cüneyd-i Bağdadi, Hamdun Kassar bunun mezhebindeydiler. Hadis, fıkıh, tefsir ve tasavvuf gibi ilimlerde zamanın eşsizlerind ...devamı ☟

Süfyan-ı Sevri İslam alimlerinin büyüklerinden. İsmi, Süfyan bin Said bin Mesruk el-Kufi; künyesi Ebu Muhammed veya Ebu Abdullah'tır. 713 (H.95) senesinde Kufe'de doğdu. 778 (H.161)de Basra'da vefat etti. Tebe-i tabiinin büyüklerindendir. İlmini, zamanındaki büyük alimlerden öğrendi. Hadis ve fıkıh ilminde yüksek derecede olup müctehiddi. Mezhebi zamanla unutuldu. Cüneyd-i Bağdadi, Hamdun Kassar bunun mezhebindeydiler.

Hadis, fıkıh, tefsir ve tasavvuf gibi ilimlerde zamanın eşsizlerinden; haramlardan kaçıp, şüpheli şeyleri yapmamakta bile son derece dikkatliydi. Edep ve tevazuda, alçak gönüllülükte benzeri azdı. Cami-ul-Kebir, Cami-us-Sagir ve Feraiz isimli kitapları Ünlüdur.

Mekke-i mükerremeye gittiği zaman halk başına toplanır, bilmedikleri, anlayamadıkları hususları sorarlardı. Hepsine teker teker cevap verir, müşkillerini hallederdi. Hafızası çok kuvvetli ve fevkaladeydi. Öğrendiği hiçbir şeyi unutmadığından; “Hafızam, kendisine tevdi ettiğim hiçbir şeyde bana ihanet etmedi.” buyururdu. Yirmi yıl geceleri uyumadı ve abdestsiz gezmedi. Ölümü hatırladığında kendinden geçer, kime rastlasa; “Ölüm gelmeden önce ona hazırlan.” derdi.

Mahluklara karşı çok şefkatliydi. Bir gün çarşıda kafeste ötüp duran bir kuş gördü. Satın alıp salıverdi. Bu kuş her gece evine gelir, namaz kılarken onu seyrederdi. Bazan da omuzuna konardı. Vefat ettiğinde yine geldi. Bulamayınca, kabrine gidip üstüne kendini attı ve orada öldü. O esnada:

“Allahü tealanın mahlukuna olan aşırı merhametinden dolayı, Süfyan'a Allahü teala çok merhamet etmiştir.” diye bir ses işitildi.

Bir gün elinde bulunan bir ekmekten kendisi yediği gibi, yanındaki köpeğe yedirdiğini de gördüler. “Niçin böyle yapıyorsun?” dediklerinde; “Namaz kılarken beni sabaha kadar bekliyor.” cevabını verdi.

Hazret-i Süfyan, sade yaşamayı sever, aza kanaat eder, fakirlere çok itibar gösterirdi.

Süfyan-ı Sevri rahmetullahi aleyh, Basra'da hastalandı. Karnı ağrıdığından, devamlı abdesti bozuluyordu. Abdestsiz ölmek korkusuyla o gece, altmış defa abdest aldı ve hasta haliyle hep namaz kıldı.

Gençliğinde beli bükülmüştü. Sebebini sordular:

Büyük bir üstadım vardı. Ondan ilim öğrendim. Vefatı yaklaşınca, baş ucundaydım, birden gözünü açtı ve bana: “Ey Süfyan, bize ne yaptıklarını görür müsün? Elli senedir, insanlara doğru yolu gösteriyor, Hakkın dergahına çağırıyorum. Şimdi beni kovuyorlar ve git, bize layık değilsin diyorlar!” Bu vaziyeti görünce akıbetimden korkarak belim büküldü.

Bir zamanlar Süfyan-ı Sevri hastalandı. Mütehassıs bir Hıristiyan doktor getirdiler. Doktor muayene edeceği şahsın Müslümanların büyüklerinden ve evliyasından olduğunu duymuştu. Süfyan, gelen doktorla tıp ve diğer ilimler üzerine bir süre sohbet etti. Tabip olmasına rağmen Süfyan-ı Sevri'nin tıp üzerine verdiği malumat, gelen şahsın hiç duymadığı, bilmediği şeylerdi. Hayretler içinde kaldı. Daha sonra muayene etti. Muayeneden sonra dedi ki: “Sizin akciğeriniz ve böbrekleriniz, tamamen çalışmaz durumda. Bu haliyle bir insanın yaşaması imkansızdır.”

Süfyan-ı Sevri buyurdular ki; “Allahü teala her şeye kadirdir.”

Bunun üzerine Hıristiyan doktor; “Bir dinde, tıbben yaşaması mümkün olmayan bir insanın yaşaması, o dinin yanlış, batıl olmadığına açık delildir.” deyip hemen orada Kelime-i şehadet getirip Müslüman oldu. Devrin halifesi bunu duyunca:

“Ben sandım ki, doktor hastanın yanına geldi. Meğer hasta doktora gönderilmiş.”

Buyurdu ki: “Büyük bir kalabalık bir yere toplansa ve biri, içinizden akşama kadar kim yaşayacak, bilsin dense, kimse bilemez. İşin şaşılacak tarafı şurasıdır ki, eğer o kimselere: Öyleyse, ölüm için gerekli hazırlığı yapan ayağa kalksın, dense kimse ayağa kalkmaz. Bu gafletten kurtulmağa çalışmalıdır.”

“Zühd; yamalı elbise giymek, arpa ekmeği yemek değil, dünyanın faydasız şeylerine gönül bağlamamak ve uzun emel sahibi olmamaktır.”

“Para, mal ve mülk, kişinin zahid olmasına mani değildir. Dünyalığın bulunmayışı da zahidliğe işaret sayılmaz. Dünyanın faydasız şeylerine aşırı düşkünlük olup olmadığı araştırılır, ona göre hüküm verilir. Bir kimsenin elinde dünyalığı vardır. Fakat zahiddir. Bir kimsenin de dünyalığı yoktur. Lakin zahid değildir. Mal, insanın silahı gibidir. Yani, insan canını sıhhatini, dinini ve şerefini mal ile korur.”

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.