Türkler'de ve İslamiyet'te Devlet

Kısaca: Türklerde ve İslamda devlet Türklerin İslam öncesi dönemde oluşturdukları yönetsel organizmalar, gerçek anlamıyla devletten çok, kabile konfederasyonları kategorisine girer. İÖ 3. yüzyılda ortaya çıkan Hun konfederasyonundan 10. ...devamı ☟

Türklerde ve İslamda devlet Türklerin İslam öncesi dönemde oluşturdukları yönetsel organizmalar, gerçek anlamıyla devletten çok, kabile konfederasyonları kategorisine girer. İÖ 3. yüzyılda ortaya çıkan Hun konfederasyonundan 10. yüzyıldaki Karahanlılara kadar uzanan bütün bu tür kuruluşlar, step ortamının biçimlendirdiği bir yapı içinde oluşmuşlardı. Geniş bozkırlarda ve dağınık, göçebe bir yaşam biçimi temelinde kurulan bu konfederasyonların kalıcı kurumlara dayanan güçlü bir merkezi yapısı yoktu. Daha çok oymak-boy-il düzeni içerisindeki geniş toplumsal örgütlenmenin en üstünde yer alan federal nitelikli bir yapı görünümünde olan yönetim çekirdeği, başta fetih ve savunma olmak üzere askeri görevler ile belli kamu görevlerini yerine getirir, öbür gereksinimler daha alttaki örgütlenmelerin kendi yapıları içinde (töre) karşılanırdı. Belirli bir arıstokratik hiyerarşinin en tepesindeki han, kağan ya da hakan en yüksek buyurma gücünün (kut) sahibiydi. Meşruiyetinin temeli ve sınırı adaletti. Kağanın başa geçişi daha çok boy beylerinden oluşan kurultayın seçimiyle gerçekleşirken, veraset usulüne doğru zaman içinde bir gelişme gösteriyordu. Ayrıca kurultaylarda alınan bütün kararlar kağanı da bağlardı. İslam öncesi Türk devletlerinde görülen önemli bir özellik de çifte hükümdarlık kurumuydu. Bu kurum Batı'daki benzerleri gibi eşit iki hükümdarın ülkeyi birlikte yönetmeleri biçiminde olmayıp, birinin daha üstün olması temeline dayanırdı. Aına bu durumun zaman zaman sert iktidar mücadelelerine (Atilla-Bleda) ya da bölünmelere (Göktürkler) yol açtığı da görülmüştür.

İslamın doğuşunda, Arapların kabile örgütlenmesinden devlete ve çoktanrıcılıktan tektanrıcıhğa sıçrayışları tek bir toplumsal gelişme uğrağı içinde bir araya gelir. Bu çakışma, Batı'da görülen kilise ve devlet ikilemine yer bırakmaz. Mülkün asıl sahibinin Tanrı olduğu inancına dayanan İslami devlet düşüncesi, mülkü yönetenleri, de Tanrı'nın vekilleri olarak görüyordu. İsla-mın ilk kez siyasal bir güç olarak ortaya çıktığı. Medine'de kurulan devleti, kendini Allah"a inananlar topluluğu olarak tanımlayan ve oluşturan İslam cemaatinin önderi konumundaki Hz. Muhammed yönetiyordu. Bir site örgütlenmesi niteliğindeki bu devleti onun ölümünden sonra da halifeleri yönetti. İslam dini Arap Yarımadasının dışına taşmaya başlayınca devletin niteliği de değişmeye yüz tuttu. İlk halifeler bütün İslam topluluğunun onayıyla (biat) başa geçmişlerdi. Bu bir tür sözleşmeydi. Ama Emevilerle (661-750) birlikte siyasal egemenliğin ele geçirilişinde zor ön plana geçti. Artık devlet başkanlığı (halife-imam) genel bir onaya dayanmadığı gibi, devletin örgütlenmesi de Bizans ve Sasani etkilerine açıldı.. Bu oluşum henüz gelişme dönemindeki İslam hukukunda kamu hukukunun kısırlaşmasına yol açtı. Devletle ilgili tartışmalar yalnızca halifenin meşruluğu ve nitelikleriyle sınırlı kaldı. 8. yüzyıldan sonra İslam dünyasında birden fazla devlet ortaya çıkınca, halifeliği elinde tutan Abbasiler bu yeni yönetimlere (emirlere) meşruiyet sağlayan bir makam durumuna düştü. Abbasilerin iyice güçsüzleştiği ve İslam dünyasındaki parçalanmanın uç noktalara vardığı 10. yüzyıldan başlayarak güçlü bir. yönetime olan gereksinmenin de etkisiyle İslam devletinin niteliğiyle ilgili görüşler ortaya atıldı. Farabi el-Medinetü'l-Fazıla'da Platon'u anımsatan bir biçimde ideal bir devlet düzenini belirlemeye çalıştı. 11. yüzyılda Nizamülmülk, yönetmenin bir Kuran buyruğu olduğunu, hükümdarın da Tanrı'nın görevlendirdiği seçkin kişi olduğunu savunarak zorla ele geçirilen iktidarları meşrulaştırmaya çalıştı. Gazali de özellikle hadislere dayanarak güçlü bir imamın (hükümdar) gerekliliğini savundu. Ona göre hukuk Tanrı'nın emrettiği adaleti yerine getirmek için vardı; insanların birbirlerine adaletle davranmaları durumunda hukuka gerek kalmazdı. Ama İslam dünyasının durumu adaleti uygulayacak güçlü bir devletin ve adil bir hükümdarın varlığını zorunlu kılıyordu. 14. yüzyılda İbn Haldun Farabi'de de görülen organizmacı devlet görüşünü geliştirdi. İbn Haldun'a göre, insan vücudu nasıl dört sıvının (kan, balgam, sevda ve safra) dengeli dağılımıyla sağlıklı biçimde çalışıyorsa, toplum da böyle dengeler üzerine kuruludur. Devletin karakterini de (mi-zac-ı devlet) bu dengeler belirler. Ulema devletin kanıdır. Şeriatı organizmanın her yanına iletir. Tüccar safradır. Bozulması devleti etkiler. Asker balgamdır. Fazlası devleti sarsar. Devletin beyninde de üçlü bir merkez vardır. Hükümdar bilinçtir, vezir güçtür, ulemanın başı da (müftü-şeyhülislam) akıldır. Vücudun sağlığını bu merkez gözetir.

İslami bir devlet kuramı oluşturmaya yönelik bütün bu çabalar, aslında çok değişik gelenekler üzerinde kurulmuş devletlere şer'i temeller, meşruiyet dayanakları bulmayı, İslamiyetin temel ilkelerini devlet yönetimine de uygulamayı amaçlıyordu. Ama İslam dininde ceza hukuku dışında kamu hukukunun gelişmemiş olması bu alanın sürekli olarak örf ve adet hukukuyla doldurulmasına yol açtı. Devlete yön veren hükümler, yasalar gücünü hep bu kaynaktan aldı.

Devlet uygulamaları ve kuramlarının bu şekilde gelişmekte olduğu İslam dünyasında egemenliği 11. yüzyıldan başlayarak ele geçiren Oğuz Türklerinin kurduğu Büyük Selçuklu Devleti ve Anadolu Selçuklu devleti, artık kabile konfederasyonu değil gerçek birer devletti ve Batı ortaçağına temel oluşturan Roma-Germen sentezine denk düşen bir Türk-İslam sentezini simgeliyordu. Selçuklularda Türk askeri aristokrasisinin egemenliği, şeriatın yanı sıra geniş bir örfi hukuk alanının açılmasında somutlaşıyordu. Osmanlılarda da devlet bütünüyle örf temelleri üzerinde kurulmuştu. İslam dünyasında daha önceleri de görülen siyasetname türü kuramsal yapıtların benzerleri Osmanlı döneminde de yazıldı. Ama bunların devlete yön verici bir etkisi olmadı. Osmanlı yönetimi örf kaynaklı fermanlar, kanunnameler yoluyla devleti istediği gibi düzenledi. Bazen öylesine ileri gitti ki şeriatın açıkça öngördüğü cezaları bile kanunnameler yoluyla değiştirdi.

Osmanlılar Abbasiler döneminden beri var olan halife-sultan ikiliğini uzun yüzyıllar önemsemediler. I. Selim'in (Yavuz) Mısır'ı ele geçirmesinden (1517) sonra padişahın hilafeti de devraldığı yolundaki düşünce, ancak 18. yüzyıl sonlarında ortaya atıldı ve Osmanlı Devleti'ni İslam dünyasının koruyuculuğu rolünü benimsetmeye yöneltti. Ama 19. yüzyılın yeni ve karmaşık oluşumları karşısında bunun fazla bir etkisi olmadı. 20. yüzyılda beliren, tek bir İslam devleti olduğu (ya da olması gerektiği) yolundaki düşünceler ise, Hz. Muhammed ve dört halife dönemindeki ideal İslam devleti modeline yönelik özlemler olarak canlı bir tartışma ortamı yarattı ve zamanla İslam dünyasındaki gelişmeleri etkileyecek akımlara dönüştü.

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Türk Devlet Geleneği
2 yıl önce

Türk devlet geleneği ya da Türk devlet kurma geleneği tarihsel süreçte Türklerin farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda ve farklı özelliklerde kurdukları...

Girit Türkleri
2 yıl önce

Türkleri, Girit adasının Osmanlı Devleti yönetiminde kaldığı 1645-1908 döneminde meydana gelen Türk göçlerinden, ada halkı içinde ihtida (İslamiyet’i...

Girit Türkleri, 1645, 19. yüzyıl, 1908, 1923, 1923 Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi, Ahmed Resmİ® Efendi, Ali Fuat Cebesoy, Aliye Berger, Almanya Türkleri, Anadolu
Türk halkları
2 yıl önce

ve Türkmenistan bağımsızlıklarını kazandılar ve Türk dillerini egemen ve resmî dil olarak kabul eden devletlerin sayısı, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk...

Türk halkları, Türk halkları
Türk Tarihi
2 yıl önce

oluşması 1001-1027: Gazne Devleti Hakanı Gazneli Mahmud'un Hindistan'a seferleri, Türk egemenliğinin ve İslamiyetin Hindistan'ın kuzeyi ve Bangladeş'e yayılması...

Türk (anlam ayrım), Karikatür, Osmanlı Devleti, Philippe Liİ©geois, Satranç Oynayan Türk Otomatı, Türk Dilleri Ailesi, Türk halkları, Türk halkları (sıralama), Türk kelimesi, Türk vatandaşı, Türkiye Cumhuriyeti
Karahanlılar
2 yıl önce

geçti ve Han unvanını alarak İslamiyeti resmen kabul etti. Karahanlılar, İslamiyeti topluca kabul eden ilk Türk devletidir. Satuk Buğra Han 955 (Hîcrî...

Orta Asya, Türkler, Türk devletleri, Uygurlar
Jön türkler
2 yıl önce

hareketine katılan devlet adamlarını hem de Abdülmecit döneminin batılılaşma yanlısı Tanzimatçılarını tanımlamak için “jeuene turquie de Mahmut” ve “jeuene Turquie...

Islahat, 19. yüzyıl, Avrupa, Balkanlar, Genç Osmanlı, Jön Türk, Osmanlı, Osmanlı Devleti, Osmanlı İmparatorluğu, İkinci Meşrutiyet, İttihat ve Terakki, İstanbul, Meşrutiyet
Türk Edebiyatında Destan
6 yıl önce

İslâmiyet öncesi destanlar İlce Han Destanı:İlk Türk Devletini kuran ve Türkler arasında ilk Türk Birliğini sağlayan İlce Han'ın bahadırlıklarını anlatmaktadır...

Kansu Uygur Krallığı
2 yıl önce

Yugurlar, eski ana dillerine ve geleneksel dinleri olan lama Budizmine sadık yaşarlar.[kaynak belirtilmeli] İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, 2004, Bahaeddin...

Kansu Uygur Krallığı, Türk tarihi, 905, 911, Afşar Hanedanı, Ak Hun İmparatorluğu, Akkoyunlular, Altın Orda, Anadolu, Anadolu Beylikleri, Anadolu Selçuklu