Yeniçeriler

Kısaca: Yeniçeri, Osmanlı Devleti'nde askeri bir sınıftır. Yeniçeriler, Padişah'a bağlı Kapıkulu Ocakları'nın piyade kısmıdır. Yeniçeriler, Osmanlı Devleti'nin sınırlarının genişlemesi ile alınan çocukların küçüklükten alınarak yetiştirilmesi ile oluşturulur. Devletin ilk yüzyıllarında yararlı olan bu sistem, daha sonra bozulması ile değişik sorunları birlikte getirdi. Yeniçeri ocağı II. Mahmud tarafından kaldırıldı. ...devamı ☟

Yeniçeriler
Yeniçeriler

Yeniçeri, Hristiyan çocuklarından devşirme yöntemi ile yetiştirilen askerdir. Osmanlı Devletinde padişahın şahsına bağlı kapıkulu ocaklarının piyade sınıfı. Eyaletlerdeki topraklı veya timarlı sipahilerle diğer eyalet kuvvetlerinden tamamen ayrı olarak Osmanlı devlet merkezinde padişahların şahıslarına bağlı kapıkulu denilen yaya ve atlı maaşlı askerler vardı (Bkz. Kapıkulu Ocakları). Kapıkullarının en meşhur sınıfı “Yeniçeri Ocağı” idi. I. Murat'ın veziri Çandarlı Hayrettin Paşa'nın yardımıyla kurduğu bu sistem de, devlet kendi Hrıstiyan tebasından ve bazen eline düşen harp esirlerinden bazı çocuklara el koyuyordu. Devşirilir devşirilmez sünnet edilip, kendilerine bir müslüman adı veriliyordu. "Acemi Oğlanı" denilen bu çocuklar, önce bir tür köylü ailesinin yanına veriliyor, orada Türkçe öğreniyor, İslam dininin, Türk örf ve adetlerine göre yetiştiriliyordu. Sonra acemi oğlanların kışlalarında, askeri terbiyeleri başlıyordu. Emekli oluncaya kadar evlenmeleri, şehirde oturmaları yasaktı. Kışlalarda yaşarlardı. İstidat ve kabiliyet gösterenler subay ve general olurlardı.

"Çeri" Türkçe'de "asker" demektir. Yeniçeri ise "yeni asker" anlamına gelmektedir. Janissaries veya janizaries olarak yabancılar tarafından kullanılmaktadır. I. Murat, yeni bir sınıf ihdas ettiği, kendisine babadan kalan yaya (piyade) ve atlı (süvari) yanında yeni bir asker sınıfı ortaya çıkardığı için, bu zümreye "Yeniçeri" denilmiştir.

Yeniocağı Teşkilatının ana çizgileri

Ocağın büyük bir kısmı İstanbul'daki kışlalarda yaşarlardı. Büyük merkezlerde yeniçeriler vardı. Kumandan " Yeniçeri Ağası" idi. " Orta" denilen taburlara ayrılmışlardı. Bütün ortalar birleşip Ocak meydana getirilerdi. Büyük taşra şehirlerde yeniçeri birlikleri, İstanbul'da ki belirli ortalardan alınmış er ve subaylardan müteşekkildi. Yani bunların asıl bağlı oldukları yer,

Yeniçeri Ağası
Yeniçeri Ağası


İstanbul'daki ortalardı. Yeniçeri ağası, Divan-ı Hümayun üyesi, yani bakandır. Daima askerdir, amiri sadrazamdır. Sadrazamla Yeniçeri Ağası arasında başka bir kumandan kademesi yoktur. Ocağın herşeyinden sorumlu ve bu sorumluluğun tabii neticesi olarak ocak üzerinde her türlü yetkiyi sahipti. Padişah bir numaralı yeniçeri sayılırdı.

Yeniçeri sancakları

Her ortanın kendi sembolünü taşıyan flamalar vardı. Her ortaya bir sancak verilirdi. Sancaklarda Hz Alinin kılıcı Zülfikar olurdu. Seferde bu sancak, o ortada kumandanın çadırının önüne toprağa saplanırdı. Büyük sancağın beyaz olması, ocağın sünni olduğunu gösteriyordu. "Azam Bayrağı" denilen sancak ise, beyaz atlastan yapılırdı. Seferde Yeniçeri Ağası'nın önüne dikilirdi. Yeniçeri Ağası İstanbul'da ise, Sekbanbaşının ortağının önüne dikilirdi. Üzerine altın sırma ile Fetih Suresinden Fetih ayet-i kerimesi işlenmiştir: "inna fetehna leke mübina ve yansureke'ıllahu nasren aziza"

Yeniçeri unvanları ve sanatları

Yeniçeri komutanlarına bugünkü manada generallerine, albaylarına ve diğer subaylara "Ağa" denilirdi. Yeniçeri Generalleri ile diğer Kapıkulu Ocakları Generalleri anlaşılırdı. "Ağavat hazaratı" denilirdi.

Yeniçerilerin bektaşi tarikatına girmesi çok yaygın bir gelenekti. Ocağa "Hacı Bektaş Ocağı" denilirdi. Ancak başka mevlevi, havleti, nakşi melami tarikatlarından olan yeniçeriler vardı.

Yapısı ve tarihi

Osmanlı Devleti Rumeli tarafında genişlemeye başlayınca, daimi bir orduya ihtiyaç duyuldu. Savaşta esir alınan askeri şartlara uygun Hıristiyan çocukları, İslam terbiyesiyle yetiştirilerek yeni bir askeri sınıf meydana getirildi. Bu uygulamayı ilk olarak Orhan Gazinin oğlu Şehzade Süleyman Paşanın başlattığı rivayet edilmektedir. Yine rivayete göre, kuruluşu sırasında Hacı Bektaş-ı Veli hazretlerinin duasını alan bu ordu, yeniçeri ocağının kurulmasına kadar Osmanlı Devletinin tek ve muntazam ordusu olarak kaldı.

Orhan Beyin vefatından sonra yerine geçen Sultan Birinci Murad Han, Çandarlı Kara Halil’i yeniçeri ve acemi ocaklarını kurmakla vazifelendirdi. Molla Rüstem Karamani ile birlikte bu işi başarıyla yürüten Çandarlı Kara Halil, devlet hazinesi ve devletin mali teşkilatını da kurup çeşitli düzenlemeler yaptı. Yeniçeri ocağına asker yetiştirecek ilk acemi ocağı Gelibolu’da kuruldu. İslam hukukunda, harpte elde edilen esir ve ganimetlerin beşte birinin beytülmale ait olması hükmüne dayanılarak Pençik Kanunu çıkarıldı. Bu kanunla, savaşlarda elde edilen her beş esirden biri devlet hesabına ve asker ihtiyacına göre acemi oğlanı olarak alındı. Daha sonra Devşirme Kanunu çıkarılarak, pençik oğlanından başka, devşirme ismiyle, Rumeli tarafındaki Osmanlı tebaası olan Hıristiyanların çocuklarından da acemi oğlanı alınması kararlaştırıldı. Sonraki yıllarda bu kanun Anadolu’daki Hıristiyan tebaaya da uygulandı (Bkz. Devşirme). Tespit edilen esaslara göre acemi oğlanları yetiştirildi. Muhtelif hizmetlerde bulunan acemilerin yeniçeri ocağına kayıt ve kabullerine çıkma veya kapıya çıkma adı verilirdi. Bunların kapıya çıkmaları umumiyetle sekiz yılda bir yapılırdı. Bu müddeti dolan acemi oğlanlarının isimleri İstanbul ağası tarafından düzenlenen defterlere kaydedilir ve yeniçeri ağasına sunulurdu.(Bkz. Acemi Ocağı)

Yeniçeriliğin ilk teşkilinde orduya bin nefer alındı. Bunların her yüz kişisinin başına Yayabaşı adıyla bir kumandan tayin olundu. Ocak, 15. yüzyıl ortalarına kadar yaya bölükleri veya daha sonra cemaat adı verilen bir sınıftan ibaretken Fatih Sultan Mehmed zamanından itibaren “sekban bölüğü”nün de kurulmasıyla iki sınıf haline getirildi. 16. asır başlarında ise “ağa bölükleri” denilen üçüncü bir sınıf daha teşkil edildi. Bu üç sınıf toplam 196 ortadan meydana geliyordu. Bunun 101’i cemaatli, 61’i bölüklü, 34’ü sekban ortasıydı. Cemaat ortalarından 60, 61, 62 ve 63. ortalar İstanbul’da otururlar, padişahın merasim günlerinde maiyet askerini teşkil ederlerdi. Bunlara “solaklar” denirdi. Diğerleri hudut kalelerine taksim edilmiş olup, bu kalelerin muhafazasıyla vazifeliydiler. Bölük ortalarından 31’i İstanbul’da sancak-ı şerifin muhafazasıyla vazifeliydiler. Sekban ortaları ise, padişahın av maiyetiydi.

Osmanlı padişahlarının eğitimi geliştirmek için tertipledikleri muhteşem ve büyük sürek avları sekbanlar tarafından hazırlanırdı. İstanbul civarındaki miri çiftliklerin muhafazası onlara bırakılmıştı. İstanbul’da bulunan cemaat ve bölük ortaları aynı zamanda büyük şehrin inzibat ve asayişiyle vazifeliydiler. Her semt bir ortanın emrine verilmişti. Her semtte kolluk denilen bir yeniçeri karakolhanesi vardı.

Her yeniçeri ortasının nişan denen bir bayrağı ve alameti vardı. Nişanlar, bayrak üzerine işlenirlerdi. Yeniçeri ocağının bayrağına, ocağın sünni mezhebe mensup olduğunun işareti olarak İmam-ı A’zam bayrağı denilirdi. Bu; beyaz ipekten, üstüne altın sırma ile bir tarafına, “İnna Fetahna leke fethan mübina”, diğer tarafına da, “Ve yensurekellahü nasran aziza” ayet-i kerimesinin işlendiği bir sancaktı. Ordugahta yeniçeri ağasının çadırı önüne dikilirdi. Merasimlerde yeniçeri ağasının atının önü sıra götürülürdü. Bu bayrağı taşıyan yeniçeriye Başbayrakdar denilirdi. Ocağın bir de alay bayrağı vardı ki, bu da yarısı sarı, yarısı kırmızı ipek bir bayraktı. Her yeniçeri ortasının, üzerlerinde orta nişanlarının işlenmiş olduğu uçları çatal bayrağı vardı.

Her ortanın çorbacı denilen bir kumandanı, odabaşı denilen bir kumandan muavini, Vekilharç ünvanlı bir idare memuru ve bayraktar’ı, vardı. Ortanın en kıdemlisine başeski, aşçıbaşısına usta, aşçı muavinine başkarakollukçu denilirdi.

Yeniçeriler başlarına börk denilen beyaz keçeden bir külah giyerlerdi. Bunun arkasında ise yatırtma denilen ve omuza kadar inen bir parça yer almaktaydı. Yeniçeriler börklerini eğri, subayları da düz giyerlerdi.

Ayakkabıları şehirde ökçesiz yemeni, seferde yandan kopcalı bir çeşit çizmeydi. Zabitler (subaylar) sarı, neferler kırmızı sahtiyandan ayakkabı giyerlerdi. Ocak zabitleri her türlü tören ve ordu alaylarında özel üniforma kullanırlardı.

Her yeniçeri ortasının, içinde yemeklerini pişirdikleri büyük kazanları vardı. Harpte kazanın düşman eline geçmesi, o orta için büyük felaket sayılırdı. Ortaları ile ilgili bir işi görüşecekleri zaman kazanın etrafında otururlardı. İsyan anında kışlalardan kaldırılan kazanlar, büyük törenle ihtilalin idare edileceği meydana götürülürdü. Kazan kaldırmak; hükumete karşı ayaklanmak, isyan etmek demekti.

İstanbul’da eski odalar ve yeni odalar adıyla iki büyük yeniçeri kışlası vardı. Eski odalar Şehzade Camiinin karşısında, yeni odalar da Aksaray’da Etmeydanı’ndaydı. Her iki kışla da geniş bir avlunun etrafını çeviren, önü revaklı odalardan meydana gelmişti. Avlunun ortasında, OrtaCamii denilen bir mescit vardı. Yeniçeri ayaklanmaları arefesinde ilk toplantılar hep bu camilerde yapılırdı. Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra bu kışlalar halk tarafından tahrip edildi.

Yeniçeri ocağı neferlerine ulufe denilen maaş verilirdi. Acemi bir yeniçeri neferine ilk devirlerde ocağa kaydı ile beraber, iki akçe yevmiye bağlanırdı. Sonraları bu beş-altı akçeye çıkarılmıştı. Gösterilen yararlıklar ve hizmetler karşılığı da ulufeleri arttırılırdı. Yapılan bu artışlara terakki denirdi. Bu suretle yevmiyeleri on-on beş akçe olan yeniçeriler bulunurdu. Harplerde “serdengeçti”, yani “fedai” yazılanlar, sağ döndükleri zaman yevmiye beş-on akçe terakki alırlardı. Ulufeler üç aydan üç aya, yılda dört taksitte ve divan-ı hümayunda düzenlenen törenle dağıtılırdı. Taksitlere mevacib denirdi. Neferlerin ulufesinden başka her yeniçeri ortasına ekmek, et, yağ, bulgur ve mum verilirdi. Her nefere de senede, bir kat elbise veya bedeli verilirdi.

Yeniçeri ocağının en büyük kumandanı yeniçeri ağasıydı. Yeniçeri ağaları, 16. yüzyıl başlarına kadar ocaktan yetişirlerdi. Fakat bir süre sonra bunların yolsuzlukları ve itaatsizlikleri görülünce, saraydan yetişmiş, padişahın tam güvenini kazanmış kimseler yeniçeri ağası tayin edilmeye başlandı. On sekizinci asırdan itibaren yine ocaktan tayin edildiler. Yeniçeri ağaları Süleymaniye’de devlet malı bir konakta otururlardı. Yeniçeri ağası, ağa divanının reisiydi. Divan-ı hümayun azası olmamakla beraber, vezir rütbesine haiz olursa, divan toplantılarına katılırdı. Padişahın cuma namazına çıkışında maiyetindeki yeniçerilerle beraber selamlıkta bulunurdu. Sefer sırasında da padişahın koruyucusu ve has askeriydiler. Aynı zamanda İstanbul’un en büyük zabıta amiriydi. Ağalık alameti iki tuğ olup bayrağı beyazdı. Yeniçeri ağası sefere çıktığında yerine sekbanbaşı bakardı. Yeniçeri ağaları terfi ettirilecekleri zaman, beylerbeyi ve kaptan paşa olurlardı.

Yeniçeriler
Yeniçeriler


Yeniçeri ağasının muavinine kul kethüdası, kethüda bey veya kahya bey adları verilirdi. Nefer sayısı 400-500 olan, padişahın av köpeklerine bakmakla vazifeli bulunan yeniçeri cemaat ortalarından 64. ortanın kumandanına zağarcıbaşı denirdi. Sekson denilen ve bazan ayı avında da kullanılan cenk köpeklerine bakan 71. ortanın kumandanına seksoncu veya samsuncubaşı adı verilirdi. Tazılara bakan, turna kuşları besleyen 68. ortanın kumandanına turnacıbaşı, 14, 49, 66 ve 67. ortaların kumandanlarına haseki ağaları denirdi. Padişahın cuma namazı alaylarında kıdemlerine göre, ikisi sağında, ikisi solunda padişahın atının yanısıra yürürlerdi. En kıdemlisine başhaseki denirdi. Beşinci bölük ortasının kumandanı ve bütün yeniçeri ocağının çavuşuna başçavuş, bölük ortalarında muayyen olmayan bir ortanın kumandanına muhzir ağa denirdi. Divanda yeniçeri ağasına hitaben yazılan fermanlar muhzir ağaya verilirdi. Muhzir ağadan bir rütbe aşağı olup, muayyen olmayan bir ortanın kumandanına, kethüda ağa denirdi. Kethüda bey sefere gittiğinde ona vekalet ederdi. Yeniçeri ocağına bağlı sanatkarlarla imalathanelerin de en büyük amiriydi. 101 cemaat ortasının bütün kumandanlarının en kıdemlisine, yayabaşı ağa denirdi. Diğerlerine de yayabaşı denirdi. Vazifeleri, ocak beytülmalciliği, seferde hazine bekçliği, zahire tedariki, kadılara ve sancak beylerine sefer emirleri götürmek, yaralı nakletmek, kale muhafızlığıy yapmaktı. Bölük ortaları kumandanlarının en kıdemlisine bölükbaşı ağa; 60, 61, 62 ve 63. cemaat ortaları kumandanlarına da solakbaşı ağaları denirdi. Cemaat ortalarından muayyen olmayan bir ortanın imamlık yapmaya ehliyetli olan kumandanına ocak imamı, bu ortaya da imam ortası denirdi. Beş vakit namazda ağa kapısındaki camide yeniçeri ağasına imamlık ederdi. Yeniçeri ocağının künye defterini tutan vazifeliye ocak katibi veya yeniçeri efendisi denirdi. Bu ağaların hepsine birden katar ağaları denilirdi. İçlerinden biri azledilince veya ölünce, alt derecede bulunanlar derece terfi ederek boşluğu doldururdu.

Ocak disiplini sağlam olduğu devirlerde yeniçeriler, geceleri kışlalarındaki koğuşlarından başka yerde yatmazlardı. Askerlik taliminden başka bir şeyle uğraşamaz ve emekliye ayrılıncaya kadar da evlenemezlerdi. Emekliye ayrılan yeniçeriye oturak denilir ve kendisine ölünceye kadar emekli gündeliği verilirdi. Emekli olduktan sonra evlenenler öldüğü zaman, geride bıraktığı dul ve yetimlere fodla denilen maaş bağlanırdı.

Suç işleyen yeniçeri ancak kendi ortası neferleri huzurunda ve kendi koğuşunda cezalandırılırdı. Ocaktan kovulmaya keçe külah etmek denilirdi. Bir yeniçeri, ortasını değiştiremezdi. Ocak disiplininin bozulduğu devirlerde bir ortadan öbürüne geçmeye semer devirmek denilirdi. Suçlu yeniçeri merasimle ihtar edilir, hapsedilir, kale hizmetiyle sürgün edilir veya keçe külah edilip, ocaktan tard edilirdi. Îdama mahkum edilen bir yeniçeri evvela ocaktan tard edilir, sonra boynu vurulmak suretiyle idam edilirdi.

Bir yeniçeriye idam hükmü, ancak ağa divanında verilirdi. Bir odabaşı da, emrindeki yeniçerilere ancak otuz dokuz sopaya kadar dayak cezası verebilirdi. Yeniçerilerin 15. yüzyıl ortalarına kadar mevcutları 10.000, Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatı sırasında da 12.000 dolaylarındaydı. Bu sayı Sultan Üçüncü Mehmed Han zamanında 45.000’e kadar yükseldi. Dördüncü Murad Han zamanında ocak mevcudu tekrar düşürüldüyse de 17. yüzyılın sonunda 80.000’i bulan ocak mevcudu 19. yüzyılın başından itibaren 100.000’i geçmiştir.

Yeniçeri ocağı 16. asrın sonlarına kadar Osmanlı ordusunun talimli, mükemmel bir yaya kuvveti olup, savaşlarda vurucu güç durumundaydı. Osmanlı Devletinin asıl askeri gücünü meydana getiren timarlı sipahilerin ehemmiyetini kaybettiği 16. yüzyıl sonlarında yeniçeri ocağına, Devşirme Kanunu’na aykırı olarak, yabancı efrad alınması ve ocak mevcudunun arttırılması yoluna gidildi. Böylece talimsiz, başıboş kimselerin ocağa girmesiyle bu askeri teşkilat doğrudan siyasete katılan, devlet adamlarını tayin veya azlettiren, padişahları tahttan indiren veya tahta çıkaran bir kuvvet haline geldi. Birinci Ahmed Handan itibaren Osmanlı padişahlarının ilerleme hamleleri veya disiplinli modern ordular kurma teşebbüsleri dahili ve harici düşmanlar tarafından hep yeniçeri ocağı kullanılmak suretiyle baltalandı. Düzeltilmesi için, her türlü fedakarlıkta bulunulan ancak yola gelmeyen ocak, Sultan İkinci Mahmud devrinde 15 Haziran 1826’da kaldırıldı. Hadise tarihe “Vak’a-i Hayriyye” olarak geçti.

Osmanlı Devletinde Yeniçeri Ocağını kaldırma denemeleri

Yeniçeri ocağı kurulduğu dönemde tüm dünyadaki en güçlü ocaklardan biri olmasına rağmen özellikle 17. yüzyıl'da yani duraklama döneminde itibaren bazı sorunlar yaşanmıştır.Bu sorunların başında yeniçeri ocağına devşirme sisteminin bozulması ve yeniçeri olma yeteneğine sahip olmayanların ocağa katılması,yeniçerilerin evlenmesi,ticaret vb. başka işler yapması gelir. Tüm bu sorunlar orduda disiplinsizlik yaratmıştır ve bu savaşlara da yansımıştır.Bu disiplinsizlik öyle bir hal almıştır ki yeniçeriler sırf culus bahşişi almak için padişah değiştirme eylemlerine bile kalkışmıştır. Yaygın ifadeyle "Ocak devlet içindir" ilkesi "Devlet ocak içindir" halini almıştır. Bunun üzerine bazı padişahlar ocağı kaldırıp yeni ordular kurmak istemiştir.Bunlar özetle:

  • II. Osman(Genç Osman):Yeniçeri Ocağını kaldırmayı planlayan ilk padişahtır. Ancak bu fikrinin Yeniçeriler tarafından duyulması üzerine boğularak öldürülmüştür.
  • III. Selim:Yeniçeri Ocağını kaldırma girişimi olmamıştır ancak Nizam-ı Cedid adında ikinci bir ordu kurmuştur.
  • II. Mahmut:Sekban-ı Cedid, Eşkinci ocaklarını kurmuştur ancak Yeniçeriler'in isyanı ile kapatılmıştır.Ardından 1826 yılında Yeniçeri Ocağını kaldırarak Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusunu kurmuştur(Vaka-i Hayriye)
Yeniçeri Bayrakları bkz. Yeniçeri Ocağı

Kaynak

* Vikipedi *http://www.mihr.com/webs/osm/sistem/yeniceri.htm * Rehber ansiklopedisi

misafir - 8 yıl önce
bu ocağı kaldırmak yerine düzenleyip,teknolojik olarak donatsalardı,2.mahmut kaldırmayacak ve belkide ruslar savaş açmayacaklardı yada açamayacaklardı.neredeyse ordusuz bıraktı ülkeyi bu vaka i hayriye denilen olay.ve sonuçları osmanlı ruslara yenildi yeni kurduğu orduyla ve de çok ağır bir anlaşmaya imza atmak zorunda kaldı...

misafir - 8 yıl önce
Hemen her sistemde olduğu gibi hiç bir sistem mükemmel değildir.Yeniçerilerinde sistemden kaynaklı iyi-kötü verimli-verimsiz dönemleri olmuştur.Yeniçerilerle ilgili hemen her iyi kötü eleştiriyi yaparız da bizden olmadıkları halde bizim yerimize savaştıklarını,bizim yerimize üzerinde yaşadığımız coğrafyayı yüzyıllar boyu kahramanca savunduklarını unuturuz.Allah onlardan razı olsun.

111111 - 7 ay önce

Mike Rooney - 3 ay önce
This is a great inspiring article. I am pretty much pleased with your good work. You put really very helpful information. T-Birds Jacket

Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.

Yeniçeri
2 yıl önce

dururdu. Sefere gidişlerde ve konaklarda yeniçeriler padişahın etrafında bulunup onu muhafaza ederlerdi. Yeniçeriler barış zamanında İstanbul’u korurlardı...

Yeniçeri, Sipahi, Sakalar, Lağımcılar, Humbaracı Ocağı, Osmanlı Askeri Teşkilatı, II. Mahmut, Kapıkulu Ocağı, Acemi Ocağı, Cebeci Ocağı, Eyalet Askerleri
çarşıkapı
2 yıl önce

Paşa camileri arasında kalır. Yeniçeriler Caddesi'nin bu kesimindeki birkaç yüz metresi ile Çadırcılar Caddesi'nin Yeniçeriler Caddesi'ne birleştiği noktadan...

Dukakinoğlu Ahmed Paşa
6 yıl önce

ilkbaharda tekrar İran üzerine gidileceği haberini alan yeniçeriler ayaklandı. Yeniçeriler, Dukakinoğlu Ahmed Paşa ile Vezir Piri Paşa'nın evleri bastılar...

Dukakinoğlu Ahmed Paşa, 1512, 1515, Ayas Mehmed Paşa, Damat Rüstem Paşa, Damat Çelebi Lütfi Paşa, Gedik Ahmed Paşa, Hadim Ali Paşa, Hadim Sinan Paşa, Hadim Süleyman Paşa, Hersekli Ahmed Paşa
Ulufe
2 yıl önce

Ulufe, Yeniçerilere verilen maaştı. Törenle dağıtılan Ulufe için Adalet Meydanı kullanılırdı ve törenler için mutfak revaklarının önünde Yeniçeriler, Has...

Ulufe, Acemi Ocağı, Akıncılar, Askeriye, Azab, Cebeci Ocağı, Eyalet Askerleri, Forsa (kürekçi), Haliç Tersaneleri, Humbaracı Ocağı, Kaptan-ı Derya
Alemdar Vakası
2 yıl önce

attılar. Yeniçeriler saraya da saldırdılar, ama saray bostancıları tarafından püskürtüldüler. II. Mahmud IV. Mustafa'yı öldürttü. Yeniçeriler halkın da...

Alemdar Vakası, 15 Kasım, 16 Kasım, 1807, 1808, 18 Kasım, Alemdar Mustafa Paşa, Eylül, II. Mahmud, III. Selim, IV. Mustafa
Cebeci Ocağı
2 yıl önce

Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli'dir. İlk zamanlarda bu ocağın mensupları, yeniçeriler gibi, acemi oğlanlar arasından seçilmekteydi. Bunlar, ocağa "şâkird"...

Osmanlı Ordusu, Osmanlı Devleti, Yeniçeri ocağı, Kapıkulu ocağı
Mere Hüseyin Paşa
2 yıl önce

Mere Hüseyin Paşa, II. Osman'ın Yeniçeriler tarafından tahttan indirilerek katlediliği ve amcası I. Mustafa'nın ikinci kez tahta geçirildiği anarşi sırasında...

Mere Hüseyin Paşa, Arnavutça, Bayram Paşa, Boynuyaralı Mehmed Paşa, Boşnak Derviş Mehmed Paşa, Bıyıklı Koca Derviş Mehmed Paşa, Cerrah Mehmed Paşa, Civankapıcıbaşı Sultanzade Semiz Mehmed Paşa, Cığalazade Yusuf Sinan Paşa, Damat Halil Paşa, Damat İbrahim Paşa
Abaza Mehmed Paşa
2 yıl önce

dolayısıyla çok sayıda yeniçeri bulunuyordu. Savaşlar sırasında çok sıkıntıya düşmüş olan Erzurum halkı ile halka kötü davranan yeniçeriler arasında büyük bir...

Abaza Mehmed Paşa, 15 Ekim, 15 Nisan, 1621, 1627, 1628, 1633, 1634, 1828, 22 Eylül, 25 Kasım