Örgütlenme ve Sendikacılığın Gelişmesi

} ÖRGÜTLENME VE SENDİKACILIĞIN GELİŞMESİ İkinci imparatorluğun liberal evresinin son yıllarında açılan fiili hoşgörü rejimi altında gelişmeye başlayan Fransız sendikacılığı, sendika hakkının yasal dayanağına kavuşmasından 11 yıl sonra konfederasyon düzeyinde örgütlenmiştir.1895 Limoges Kongresi'nde Çalışma Genel Konfederasyonu'nun(CGT)kurulması ile örgütsel birliğin üst düzeyde gerçekleştirilmesi doğrultusunda önemli bir adım atılmıştır. Bu bakımdan, karışmacı dönem çerçevesinde ele alınacak olan 1919 öncesini kapsayan yıllar, Fransız sendikacılığının tarihi ile CGT tarihinin birbirine karıştığı, sendikal birlik dönemidir. CGT'nin kurulmasından önceki yıllarda, sendikal birliğin gerçekleştirilmesi için, yerel ve mesleksel temellere dayanan iki farklı yoldan girişimlerde bulunulmuştur. Örgütsel dayanışma ve birliğin yerel temele göre, yani aynı yerde çalışan farklı mesleklerdeki işçileri kapsamak üzere yatay biçimde örgütlenmesiemek borsalarının kurulmasıyla gerçekleşmiştir. Sendikaların hizmetine bürolar, toplantı salonları ve belgeler sunarak devletle bütünleşmesini sağlamak amacıyla, ilk kez Paris Belediye Meclisi'nce 1886'da kurulan emek borsaları, daha sonraki yıllarda taşrada da hızla yaygınlaşmıştır.1892'de yapılan Sainte-Etienne Kongresi'nde, Allemaniste ve anarşist eğilimli Emek Borsaları Federasyonu'nun kurulmasıyla da, yerel planda üst düzey birliği gerçekleştirmiştir. Başlangıçta yardımlaşma, propaganda ve eğitim hizmetleri yapan emek borsaları, Fernand Pelloutier'nin önderliğinde sendikacılığın yerleşmesinde ve gelişmesinde çok önemli bir rol oynamakla kalmamış; CGT'nin 1906 Amiens Kongresi'nde büyük bir çoğunlukla benimseyeceği,'sendikal bağımsızlık' savının kararlı savunucuları olmuştur. Sendikal birliğin gerçekleşmesi doğrultusundaki dikey örgütlenme hareketi ise, mesleksel temele göre kurulan ulusal sanayi federasyonları ile olmuştur.1870'te kurulan Fransa Şapkacılar Sendika Odası ile başlayan bu akım,1886'da Sendika Ulusal Federasyonu'nun kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Jules Guesde tarafından kurulan Fransa İşçi Partisi'nin(POF)etkisi altında olan bu federasyon, Emek Borsaları Federasyonu'ndan farklı olarak, siyasal eyleme öncelik ve üstünlük tanımaktadır. 1895 Eylül'ünde,28 federasyon,18 borsa ve 26 sendikanın toplandığı Limoges Kongresi'nde CGT'nin kurulmasına karar verilmesiyle, Fransız sendikacılığında 24 yıl sürecek örgütsel birlik düzeyde gerçekleştirilmiştir. Ancak CGT, yerel ya da sanayi temellerine göre kurulan tüm sendikal örgütlere açık olması nedeniyle, başlangıçta karmaşık ve türdeş olmayan bir örgüt yapısına sahiptir. Bu yüzden, CGT'nin gerçek organik birliği, Emek Borsalar Federasyonu'nun bağımsızlığını koruyup sürdürmek isteyen Pelloutier'nin ölümünden bir yıl sonra yapılan 1902 Montpellier Kongresi'nde gerçekleştirilmiştir. CGT'nin ikinci kurucu kongresi sayılan bu kongrede, Konfederasyon'a üye olan sendikaların, hem yerel temele göre kurulan bir birlik ya da emek borsasına, hem de sanayi temeline göre kurulanulusal bir federasyona üye olmaları zorunluluğu getirildi. Konfederasyon'un yönetim yapısı da, bu ikili zorunluluğa uygun olarak, bağımsız iki bölümden oluştu: emek borsaları bölümü ve sanayi federasyonları bölümü. Öte yandan,Montpellier Kongresi'nde,sendikaların siyasal partiler karşısında bağımsız kalma isteği de açıklığa kavuşturulmuştur.ücretlilerin maddi,manevi,ekonomik ve mesleksel çıkarlarının savunulması amacıyla,onların bir araya getirilmesini amaçlayan Konfederasyon'un tüm siyasal akımların dışında kalacağı ve ücretlilik sisteminin ortadan kalkması için verilecek savaşın bilincinde olan tüm emekçileri toplayacağı kabul edilmiştir. Böylece, örgütsel birliği iki aşamada gerçekleşen CGT'nin sendikacılık anlayışı ise,1906 Amiens Kongresi'nde belirlenmiştir. Sosyalist partilerin birleşmesinden 1 yıl sonra yapılan bu kongrede, koruyucu iş yasalarını yaygınlaştırmanın taşıdığı önem dolayısıyla, sendikalarla siyasal partiler, özellikle sosyalist parti(SFIO) arasındaki ilişkiler sorunuiCGT ile bu parti arasında sıkı biçimde işbirliği yapılmasını isteyen'Guediste'bir önerge ile gündeme getirilmiştir. Ancak yapılan tartışmalardan sonra, CGT Genel Sekreteri Griffuelhes'in sendikaların hem siyasal partilere, hem de devlete karşı bağımsızlığını içeren önergesi büyük bir çoğunlukla benimsenmiştir. CGT'yi bir sınıf savaşı örgütü yapan Ameiens Şartı'na göre, sendikacılığın 2 amacı vardır: 1-Sendikacılık, gündelik çalışma ve eylemde, ücretlerin artırılması ve iş süresinin indirilmesi gibi erimli düzeltmelerle işçilerin durumunun iyileştirilmesine çaba harcayacaktır. 2-Sendikacılık, ancak kapitalist kamulaştırma ile gerçekleştirilebilecek tam özgürleşmeyi hazırlamaktır. Amiens Şartı'nda bu amaç için öngörülen araç: Şart'a göre, bugün bir 'direnme örgütü' olan sendika, gelecekte, yeniden toplumsal örgütlenmenin temeli olarak, bir †˜üretim ve bölüşüm örgütü' niteliği kazanacaktır. Böylece Ameiens Şartı, Verdier'nin belirttiği gibi,'araçlarında bağımsız, amaçlarında ise devrimci'bir sendikacılık anlayışı getirmektedir. Gerçekten, parlamenter etkinlik yerine genel grevi; devlet sosyalizmi, yani üretim araçlarının mülkiyetine üreticilerin(işçilerin) sahip olması yerine de sendikal sosyalizmi kabul eden Şart, sendikacılığın hem araç, hem de amaç yönünden siyasal sosyalizmden ayrıldığını bir kez daha onaylamış olmaktadır. Ne var ki, Amiens Şartı'nda öngörülen ilkenin, yani sendikaların siyasal partiler karşısında bağımsız olması ilkesinin, siyaset dışı bir sendikacılık biçiminde anlaşılmaması gerekir. Bunun anlamı, sendikaların siyasal sorunlara ilgisiz kalmaları ve belli bir tutum almaktan kaçınmaları değil, herhangi bir partiye bağlı olmalarının yadsınmasıdır. Bu nedenle Reynaud,Ameiens Şartı'nı,bir yansızlık anlaşması olmaktan çok,tüm siyasal örgütler hakkında bir güvensizlik duyurusu biçiminde değerlendirmektedir.gerçekten,CGT'nin kurulmasından önceki yıllarda,bir yandan Fransız sosyalizminin parçalanmış bulunması,öbür yandan işçileri koruyucu kuralların çok yetersiz ve yavaş biçimde gelişmesi,işçi hareketi önderlerinin siyasete ve parlamenter yönteme güvensizlik duymalarına yol açmıştır.Dolleans'ın belirttği gibi,1890 yıllarının işçi militanları,kendi örgütleri arasında siyasal bölünmelerin acısını o denli çok çekmişlerdir ki,sendikal bağımsızlık onlara işçi birliğinin tek koşulu olarak görünmüştür. Griffuelhes'in 1909 Şubat'ında genel sekreterlikten çekilmesiyle, devrimci sendikacılığın †˜kahramanlık dönemi' ansızın durmuştur. Reformcu eğilimli Leon Jouhaux'nun aynı yıl Genel Sekreter olmasından ve özellikle Birinci Dünya Savaşı'nda †˜kutsal birlik'e katılarak, devletle işbirliği yapmayı kabul etmesinden sonra, CGT devrimci sendikacılık ideolojisinden ayrılmıştır. Lefranc'ın yazdığı gibi,1914 Ağustos'unda kabul edilen Fransız sendikacılığının ulusal savunma ile bütünleşmesi, geçici olarak tasarlandığı halde, ulusla sürekli bir bütünleşmeyle sonuçlanmıştır. Savaş karşısında reformcu çoğunluk tarafından benimsenen bu politika,1919'da Fransız Hıristiyan İşçiler Konfederasyonu'nun (CFTC)kurulmasıyla örgütsel birliği bozulan Fransız sendikacılığının, komünist ve anarşist azınlığın CGT'den ayrılarak 1921 sonlarında yeni bir konfederasyon(Birleşik Çalışma Genel Konfederasyonu, CGTU) kurmasıyla sonuçlanan bölünmesinin temel nedenlerinden birini oluşturmuştur. Türkiye'de Sendikalaşma Türkiye'de sendikacılığın kendine özgü gelişme macerası, geç sanayileşme ve sorunlu modernleşmenin oluşturduğu bir süreçte farklı toplumsal, ekonomik ve siyasi gelişmelerin tesirinde kendine özgü bir yapılanmayı ortaya çıkarmıştır. Batı'da doğal tarihí mücadele sonunda ortaya çıkan sendikalar, demokrasinin tamamlayıcı ve destekleyici argümanı olarak her türlü pazarlık hakkını ve gücünü de bünyesinde barındırmaktadır. Gelirin paylaşımı, karar alma sürecine etki ve yönetime katılma konusunda demokrasi sınırları içinde birçok yaptırım gücünü donanmış olan Batı sendikaları, muhataplarıyla pazarlık yapabilme ve taleplerini kabul ettirebilme gücüne sahiptir. Çünkü sistem, sendikalara ihtiyaç duydukları gücü elinde bulundurabilmesi için gerekli araçları vermiştir. Batı'da ortaya çıkan demokrasi de varlığını, sivil topluma verdiği bu güce dayandırmaktadır. Ne yazık ki son yıllarda görülmekte olan bazı gelişmeler, büyük mücadeleler sonucunda kurulan demokratik dengenin bozulmaya başladığını göstermektedir. Modern toplumlarda güç dengesini oluşturan sermaye-devlet-toplum olgularının etki ve faaliyet alanları geçiş döneminde belirlenmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası özellikle gelişmiş ülkelerde hakim olan iktisadi strateji, "talep yönlü ekonomi" olarak adlandırılan, talebi canlandırmaya dayalı bir büyüme anlayışına dayanmaktaydı. Yüksek ücret, hızlı büyüme ve yüksek devlet harcamaları dönemin sermaye birikim modelinin asli unsurlarını oluşturmaktaydı. Tarihsel olarak güçlü bir birikime ve deneyime sahip gelişmiş ülkelerin sendikal hareketi, savaş sonrası dönemin iktisadi ve siyasi yapılandırılmasında önemli roller üstlendiler. Bu dönemde; †¢ Belirsiz süreli hizmet akdine dayanan tam-zamanlı çalışma, †¢ Ücretlerin toplu görüşmeler aracılığıyla belirlendiği bir yapı, †¢ İşçilere ve aile üyelerine sosyal yardım sistemi, †¢ Çalışma süreleri ve iş güvenliği üzerinde denetim, †¢ İşçilerin büyük çoğunluğu için iş güvencesi sistemi hakimdi. Bu dönemde sendikalar, esas olarak kamu iş yerlerinde örgütlüydüler. Buralarda yüksek ücretler, daha iyi çalışma koşulları, sosyal güvenlik hakları gelişmişti. Sanayileşmiş ülkelerde bu çerçeve 1970'lere kadar sürdü. İstikrarlı istihdam ilişkileri, gelişmiş bir kamu sektörü, örgütlü sosyal taraflar ve sosyal tarafların savundukları ortak değerler sistemi bu dönemin göze çarpan özellikleriydi. Ancak bu dönemden sonra gelen küreselleşme süreciyle birlikte bu saydığımız özellikler hızlı biçimde ortadan kaybolmaya başlamıştır. Küreselleşmeyle birlikte teknolojik ilerleme, yeni endüstriyel üretim biçimlerinin ortaya çıkmasına, üretim birimlerinin hızla yer değiştirmesine, küçük ve coğrafi olarak dağılmış üretim birimlerinin yaygınlaşmasına neden olmuştur. Bir yanda yüksek eğitimli, yüksek kariyer amacında, sınıf çıkarı ve dayanışmasına ilgi duymayan bir çalışan kesimi oluşurken diğer tarafta düşük vasıflı, dağınık ve güçsüz bir kesim ortaya çıkmıştır. Bu arada iş gücü piyasalarına aşırı bir yeni katılım yaşandı. Küreselleşmenin yarattığı baskı ile birlikte milli devletlerin kaynak kullanım kabiliyeti sınırlandı, tasarruf politikaları yaygınlaştı. Özelleştirme uygulamaları ve sosyal harcamalarda kısıntıya gidilmesi bu süreci derinleştirdi. Kaynaklar Bircan AKYILDIZ SİVİL TOPLUM DERGİSİ YIL: 5 SAYI:19 / TEMMUZ-EYLÜL 2007

Kaynaklar

Vikipedi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.