Kendisi bu eseri, 1782`de girdiği bir iddia üzerine 6 ayda yazmıştır. Son dönem divan edebiyatının en önemli örneklerinden biri olmasının yanı sıra, tasavvufi alt yapısı ve sembolizmi ile genel olarak edebiyat ve spiritualizm açısından çok önemli bir eserdir. Eserin kahramanları güzellik (hüsn) ve güzelliğe yönelişin sonucu olan aşk`tır. Eserin her bir satırında tasavvufi simgeler bulunur; kişi isimlerinden, yer isimlerine ve benzetmelere kadar. Sebk-i Hindi (Hint üslubu) ile kaleme alınmıştır.
Eserin Yazılışı
Şeyh Galib eserin, ``Der beyan-ı sebeb-i te`lif`` kısmında, bir oturumda Nabi`nin ``Hayr-abad`` isimli eserinin fazla övülmesinden rahatsız olarak eseri yazmaya karar verdiğini belirtir. Şeyh Galib, Nabi`nin eserinin özgün olmadığını öne sürmüş ve özgün bir eser kaleme almak istemiştir. Bu doğru bir tespittir; zira Baltacı Mehmed Paşa adına 1705`te kaleme alınan Hayr-abad, Attar`ın İlahi-Name isimli eserindeki bir hikayeden temel almaktadır. Çoğu motifi ve kurgusal detayı söz konusu hikaye ile aynıdır. Aslında dönemin ünlü edebi eserleri düşünüldüğünde, bu pek normaldir. Şeyh Galib bu eseri özgün olmadığı için kınamış ve kendisi hem edebi anlamda gelişmiş hem de özgün olan bir eser kaleme almak istemiştir. Ayrıca eserdeki tasavvuf ağırlığı ve Şeyh Galib`in tasavvufi yönü göz önüne alınırsa, eserin yazılış amaçlarından biri de önemli bir tasavvufi eser yazmak istemesidir.Eserin Konusu
``Hüsn ü Aşk``, kurgusal anlamda Hüsn (Güzellik) isminde bir kız ile Aşk isminde bir erkeğin aşkını anlatan, tasavvufi bir tema ve temele sahip bir mesnevidir. Mesnevide anlatılan hikaye şöyledir:``Sevgioğulları`` (``Beni-mahabbet``) isimli bir Arap kabilesi vardır. Bir gece bu kabilede bir kız bir de erkek çocuk doğar, erkeğe ``Aşk`` kıza ``Hüsn`` ismini verirler, bu ikisini birbirlerine nişanlarlar. Öğrenim zamanları gelince ikisi de ``Edep`` okuluna giderler, bu okulda ``Munla-yı Cünun`` isimli büyük bir hoca vardır. Bu sıralarda Hüsn Aşk`a aşık olur. İkisi zaman zaman ``Mana gezinti yerine gitmekte gezinmekte, sohbet etmektedirler. Bu gezinti yerinde ``Suhan`` isimli bir mihmandar (misafir ağırlayan kişi) vardır ki bu kişi her şeyi bilen çok büyük bir insandır. Fakat, ``Hayret`` isimli kudretli bir kişi Hüsn ile Aşk`ın görüşmesine mani olur. Bir süre Suhan yoluyla mektuplaşırlar. Aşk`ın ``Gayret`` adında bir lalası vardır ve sonunda ikidi Aşk`ın gidip Hüsn`ü kabile büyüklerinden istemesi konusunda anlaşırlar. Kabile büyükleri ise Aşk`ın bu arzusuyla alay eder ve eğer Hüsn`e kavuşmak istiyorsa ``Kalb`` ülkesine gidip ``Kimyayı alıp gelmesi gerektiğini söylerler. Yolun ne denli zorlu ve korkunç olduğunu da anlatırlar, Aşk yolda dev, cin ve cadılarla karşılaşacak, ateşten bir denizden geçmek zorunda kalacaktır. Aşk ile Gayret Kalb ülkesine yola koyulurlar ve başlarından birçok badire geçer. Her badirede onları Suhan kurtarır. Mutlu sonla biten hikayede; işin sonunda Aşk`ın Hüsn`ü kendinden ayrı sanmasının onu yanlış yollara düşüren şey olduğunu, aslında Aşk`ın Hüsn, Hüsn`ün de Aşk olduğunu, birlikte ikiliğin var olmayacağını aslın ``birlik`` (teklik) olduğu mesajı ile karşılaşılır.
Kahraman ve yerlerin isimlerinden hikayenin sonucuna kadar neredeyse her unsur tasavvufi bir anlam taşımaktadır. (Örneğin; Hüsn ile Aşk seven ve sevileni yani hüsn-ü mutlak(Allah) ile dervişi, edep; dergahı, Munla-yı Cünun; mürşidi, Kalp şehri; Allah`ın tahtı olan gönlü ve oraya yapılan seferin, çile dolu sevgi mücadelesinin simgeleridir.) Bu nedenle ``Hüsn ü Aşk`` tasavvuf edebiyatı açısından çok önemli bir eserdir.
Ayrıca Bakınız
Kaynakça
- ``Şeyh Galip Divanı`ndan Seçmeler`` - Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi, İslam Klasikleri, 2001.