Pazırık Halısı

Kısaca: Pazırık Halısı, Sovyet Altayların Pazırık bölgesinde keşfedilen ve araştırmaları müteveffa Sovyet arkeolog ''Sergei Ivanovich Rudenko'' tarafından yapılan, Altayların M.Ö. 3. yüzyıla ait sakinlerinin bırakmış oldukları 40'a yakın beyler zümresine ait kurganlarda, zengin sanat eserleri gün ışığına kavuşturulmuştur. Bu buluntuların büyük bir kısmı hâlen Leningrad Ermitaj müzesinde teşhir edilmektedir. ...devamı ☟

Pazırık Halısı, Sovyet Altayların Pazırık bölgesinde keşfedilen ve araştırmaları müteveffa Sovyet arkeolog Sergei Ivanovich Rudenko tarafından yapılan, Altayların M.Ö. 3. yüzyıla ait sakinlerinin bırakmış oldukları 40'a yakın beyler zümresine ait kurganlarda, zengin sanat eserleri gün ışığına kavuşturulmuştur. Bu buluntuların büyük bir kısmı halen Leningrad Ermitaj müzesinde teşhir edilmektedir. Bu buluntular arasında menşei üzerinde en çok münakaşa edilen ünlü "Pazırık Halısı" da görülmektedir. Beşinci Pazırık Kurganından çıkartılan dünyanın bu en eski halısı bulunuşandan itibaren bir çeyrek asır geçmesine rağmen, şimdi de üzerinde en çok konuşulan bir arkeolojik eser olma vasfını taşımaktadır. Kazıları idare eden Rukendo, bu 1.89x2 m ebatındabulunan, üzerinde biniciler, sığınlar ve hayali yartıklardan griffon figürlerinin yer aldığı bu çok sık dokunmuş halının İran'ın Ahamenidler devrinde imal edilerek Altaylara ihraç edildiği görüşünü ileriye sürmüştür. Johanna Zick - Nissen ise bu halının Anadolu'ya kadar uzayan sınırlar içinde dokunduğu kanaatını taşımaktadır. R. Ghirsman, K. Jetter vs. gibi bazı İranist batılı sanat tarihçileri de bu müstesna halının "şehir kültürü" dışında yaşayan bir cemiyet içinde dokunamyacağı inancını paylaşmaktadırlar. Onlara göre, bu halı teknik bakımdan oldukça mürekkeb, sanat bakımından da çok taraflı, değişik anlayışla yüklü bir eserdir. Bu sebeple, yine onlara göre, "atlı bozkır kültürüne" mensup, yaylak ve kışlak hayatı yaşayan Türk göçebelerinin böyle bir halıyı meydana getirmeleri asla mümkün değildir. Açıkça anlaşılıyor ki, bu sanat tarihçileri Anadolu'dan Doğu Türkistan'a kadar bir kuşak gibi uzayan bozkırlardaki, Türk toluluklarının "halı sanatından" habersiz görünüyorlar. Orta Asya'da halı dahil her türlü geleneklerine sıkı sıkı bağlı Ersarı, Teke, Yomud, Sarık, Salur ve Göklen gibi Türkmen oymaklarının, Kara Kalpaklar'ın, Kaşkay, Kaçar, Avşar ve Azeriler'in ve Kafkasya'daki Türk boylarının, Anadolu Türk köylüsü ve oymaklarının dokudukları halıların dünyanın en üstün dokuma sanatı örnekleri olduğunu bilmemeleri veya bilmez görünmeleri gerçekten hayret vericidir. Onların eski devirlerden beri Türk topluluklarının bulundukları bölgelerde gün ışığına kavuşturulmuş çeşitli halı örnekleri mesela, Aurel Stein'in Doğu Türküstan'da yaptığı kazılarda "Lou-lan" kuyu mezarında ve Lop-Nor'da bir Stupa'dan çıkartılan halılar, Vonle Coq'un Turfan kazılarında bulduğu M.S. 5. ve 6. yüzyıla kadar uzanan devrede dokundukları tespit edilen halılar, bunlara ilaveten Carl Lamm'ın Fustat'da keşfettiği Selçuklu halı parçalarından ve Türk İslam Eserleri Müzesi'nde teşhirde bulunan Selçuklu halılarından haberdar değil gibi bir davranış içine düşmüş olduklarını söylemek mecburiyetindeyiz. Halbuki anılan bu halı örneklerinin dünyanın en eski ve en mükemmel halı parçaları olduğu bütün "mütehassıslar"ca ifade edildiği herkesçe bilinmektedir. Yine bununla ilgili olarak şu noktayı da kaydetmeliyiz: Orta Asya'nın Doğu Türkistan'ı, Altaylar'ı ve Moğolistan'ı içine alan bölgesi, birçok ilim adamları tarafından daima düşünce yanlış anlamalara meydan vermemelidir. Çünkü, Türkistan hiç şüphesiz eski bir dokuma merkezidir. Ancak bu merkezin Doğu Türkistan'a doğru uzayan bölgelerinde Ortaçağ'da zengin bir dokuma geleneğinin bulunduğu kesindir. Yukarıda hatırlatıldığı gibi, Lou-lan Ve; Lop-Nor'da dokunmuş halılar ile çeşitli kumaşlar Aurel Stein'in 1906-1908'de yapmış olduğu kazılarda gün ışığına kavuşturulmuştu. Dolayısı ile bu bölgenin zengin bir dokuma merkezi olduğu açıkça anlaşılmıştır. Pazırık ise bu bölgeye hiç de uzak bir yöre değildir. Ayrıca bugün Kaş-gar, Hotan, Kuca ve Turfan'da dokunan halılar, bu en eski halı bölgesinin, geleneğini hala sürdürmekte olduğunu göstermektedir. Fazla olarak bu sanat tarihçileri Altaylar'ın Pazırık vadisindeki beylere ait kurganlardan pek çok sanat eserinin bir bütün olduğunu düşünmemekte ve bunlardan sadece bir halıyı ise dışarıdan ithal edilmiş münferit bir eser gibi mütalaa etmektedirler. Bu kanaatin aksine olarak adı geçen kurganların Hunlar'a ait olduğu görüşü Kiseljov ve Simirnov gibi Sovyet alimleri tarafından Ortaya atıldığı gibi, kültür tarihçilerimizden Abdülkadir İnan, İkinci Türk Tarih Kongresinde vermiş olduğu «Altay'da Pazırık hafriyatında çıkarılan atların vaziyetininİ Türkler'in defin merasimi bakımından izahı» adlI tebliği ile diğer makalelerinde ve Bahaeddin Ögel de «İslamiyetten önce Türk kültür tarihi» eserinde Pazırık kurganlarının Büyük Hun İmparatorluğu'na ait olduğunu yazmışlardır. Buna ilave olarak yine batılı kültür ve sanat tarihçileri arasında, René Huyghe, Vadime Elisséeff, Mario Bussagli vs. gibi ilim adamları da ay nı görüşü müdafaa etmişler, yani Pazırık kurganlarında bulunan eserlerin sahiplerinin Hunlar olduğunu söylemişlerdir. Tarih ve kültür yönünden bu kurganların Büyük Hun İmparatorluğu devrine ait olduğu hususu ve memleketimizde ve batıdaki birçok ilim adamları tarafından: açık bir gerçek olarak kabul edilmişken biz bu makalede sadece V. Pazırık Kurganından çıkartılan ve "ithal malı" olduğu iddia edilen ünlü halı'nın Türkler tarafından dokunduğunu ve Ahamenidler ülkesinden yani İran'dan Altaylar'a ihraç edilmiş bir han olamayacağını izah, etmek olacaktır. Kurt Erdman'ın bir "eğer örtüsü" olarak, tarif ettiği, ve Karl Jettmar'ın "ithal malı oyun halısı" olarak tanıtmak istediği bu 4 m2'lik halının ikisi geniş, üçü dar olmak üzere beş bördürü vardır. Orta zemin tıpkı bir dama tahtası gibi eşit ölçülerde karelere taksim edilmiş olup, kenarları ince bir çerçeve ile çevrilmiştir. Karelerin içlerinde, yıldız, biçiminde dört yapraklı bir çiçek nakışı görülür. Dama tahtasını andıran zemini çevreleyen incecik suda üç renkli zincir nakışı yer almakta, hemen onun yanındaki geniş su üstünde de aynı yöne doğru sıralanmış adeta otlayan bir sığın sürüsü görülmektedir. Orta zemini ve halının dış ucunu çevreleyen iki dar suda kareler içine tekrarlanan arslan-grifon figürleri yerleştirilmiştir. Grifon'un başı, arkaya doğru çevrilmiş olup açık gagasından dili görülmektedir. Bu hayali yaratığın kafası yukarı kalkık, kanat ye kuyruğu kareye tamamiyle sığdırılmıştır. Halının en geniş suyunda yayalar ve atlılar birbirlerini aynı yöne doğru takip ederler. Bunlar sığınların tam ters yönünde ilerlemektedirler. Burada bir iki kişinin atlarının yanında yürüdükleri görülürken, bazıları da atlara binmiş olarak sırayı takip ederler. Burada bir iki piyadenin atlarının kuyrukları, Pazırık kurganlarından çıkarılan cesetlerde görüldüğü üzere, düğümlüdür. Atların hepsi de gemlidir. Bazı gemlerde süs plakaları bile seçilmektedir. Atların sırtlarına keçeden yapılmış örtü konmuştur. Hayvanın terini almak üzere sırtına konan bu tarz nakışlı örtülere Orta Asya'da "çaprak" veya "şaprak", Anadolu'da ise terlik, ter keçesi denilir. Pazırık halısında birbirlerini takib eden atlar üzerinde eğerler görülmemektedir. Esasen Pazırık'ta ahşap eğer bulunmamıştır. Bu devrede tokalı örtüler veya içi otla dolu, dış tarafları çifte deri kaplanmış at sırtına konan bir nevi yastık bulunmuştur. Halının bu durumu da bölge kültürünü aksettiren bir belge, olması bakımından önemlidir. Pazınk halısının bulunduğu bölgenin, yani Altayların karakterini aksettirdiği açıktır.

Kaynakça ve notlar

Kaynaklar

Vikipedi

Bu konuda henüz görüş yok.
Görüş/mesaj gerekli.
Markdown kullanılabilir.